11 Mar 2012

"Yan taraftarlık" müessesesi ve Mekan


Bu ülkede taraftarlık kurumunun İstanbul takımlarının tekelinde olduğunu hepimiz biliyoruz. Zira Inception filmindeki gibi sanki birileri beynimize Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe isminden birinin tohumunu atmış, bu fikir biz yaşlandıkça büyümüş. Tabi filmde rüyalar vasıtasıyla fikir yerleştirme işinin küçük bir grup tarafından yapılıyor olması büyük fark, çünkü beynimiz bu kadar küçük bir bombardımana maruz kalmama şanssızlığına erişiyor. Hem de rüyada değil, gerçekte... Çevrenin bilinci belirlemedeki ustalığı devreye giriyor ve medya, ilgili kulüplerin 100 yılı geçen faaliyetleri, iktidarda gözükenin yanında durma hissiyatı ve bunlardan kendileri de etkilenmiş olan aile süzgeçlerinden damıtılarak, Konya'da, Elazığ'da, Aydın'da doğmamız fark etmiyor, "gerçek taraftar" kisvesinde üç büyüklerden birini bağrımıza basıyoruz. Bizim kuşak için Galatasaray'ın Uefa Kupası'nı kazanmasının yarattığı yeni taraftarları eklersek, süzgece "başarı" kriterini de eklemenin önemi anlaşılır oluyor. Bu kadar uzun tutulan bir girişten sonra, dünyadan birçok kulübü takip etmekten zevk alan benim de bahsettiğim sorunu yaşadığımı belirtmek isterim.
Aidiyetin nereden kaynaklandığı ile ilgili açıklamamdan sonra bir de, bu kaynağın mekansal boyutta bir özdeşleştirmeyle ilgisinin ne olduğu tartışması ortaya çıkıyor. (Aslında ideolojik süreçler de var ama o başka yazıyı hak ediyor.) Başından beri genellemelerin ışığında gittiğimizi belirtelim; semt, ilçe, şehir bazında sahipleniciliğin bir çıktısı olarak insanların bu üç büyüklere monteledikleri "yan taraftarlık" kurumundan söz edebilmek mümkün. Örneğin Selanik muhaciri bir aileden geliyor olmam sebebiyle Paok'tan başlayıp (ailemin Samsun'lu olması sebebiyle Samsunspor, Kadıköy'de doğmam sebebiyle Fenerbahçe, ailemin 20 yıldır İzmir'de yaşıyor olması dolayısıyla Karşıyaka hatta Şemiklerspor, gittiğim liseye icaben Altay) 6 yıllık öğrencilik hayatımın geçtiği Ankara için Gençlerbirliği'nde tamamlanan mekana bağlı bir taraftarlık skalası benim hayatım için oluşturulmuş oluyor. Elbette bu mekansal özdeşleştirme yoluyla kurulabilecek ilişkilerden seçim de benim irademe kalıyor. Aslında bunu zorunlulukmuşçasına algılamak iradesizlik olarak gözükmüyor değil. Fakat samimi olalım, futbolu sevdiğimiz için bu toleransı çoğumuz vermiyor muyuz? En azından vermeyenin bu yazıyı okuyor olmasının imkanı yok.
Kendi örneğimden devam edersek, ben kimilerinin kesinlikle kabul etmiyor göründüğü bu "yan taraftarlık" meselesinde seçimimi Karşıyaka SK'dan yana yapmış gözüküyorum. Karşıyaka tribünlerinde beni görmeniz zor, hayatım boyunca gittiğim Karşıyaka maçı sayısı bir elin parmaklarını geçmeyi ancak zorlar. Fakat diyorum ya, aynı zamanda yaşamımın en büyük bölümünün İzmir'in Karşıyaka ilçesinde geçmiş olması bir tesadüf değil. Mekana dayalı bir aidiyetin ülkede ve dünyada milliyetçiliğe önemli bir referans olmasının sebebi gibi. Yerel ölçeği, sosyal olan ile mekansal olanın etkileşimi ve bu etkileşimin belli bir coğrafi ölçekte ürettiği sosyal ilişkiler kombinasyonu olarak tanımlayan duruş ile paralel gözüküyor bu durum. Sınıf arkadaşlarım, semtim, ilçem ile beraber oluşturduğum sosyal dünyayla tek ilişkisi aynı ilçede (mekan) yerleşiklik olan o kulübü desteklemem için bu, bir başlangıç noktası haline geliveriyor. Yani renklerine filan aşık değilim kulübün, zaten Müslümanlık-Türklüğü simgelediği gibi bir anlam yüklenmişse buna gerek de yok.
Karşıyaka'nın son durumunu yazmak için klavye başına geçtim, nerelere geldim? Malum, bu sene kulübümüzün 100. yılı...Maçlarına gidemediğimiz vakit oturup televizyonun başına takım nasıl oynuyor diye gözlem yapıyoruz. Çok şükür Göztepe maçını stadyumda izleyebildim. Sonra 5 maçlık bir yenilmeme serisi (4 galibiyet 1 beraberlik) tutturmuşken takım tekrar düşüşe geçti ve gitgide azalan play-off oynama ümitlerini son 9 maça bıraktı. Özgürcan Özcan gibi zamanında Türkiye futbolunun büyük umutlar beslediği (Hakan Şükür veliahtı ilan etmişti) bir kazma forvete katlanmamızın tek sebebi yine aidiyet. Aynı aidiyet dolayısıyla, semtim Şemikler'in çocuğu Şaban Genişyürek ile gururlanıyoruz.
Bir sonraki yazıda, taraftarlık oluşumunda ideolojinin yerini ayrıntılandırmak sözüyle...

Hiç yorum yok: