2014 Dünya Kupası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2014 Dünya Kupası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Haz 2014

Amerika'nın Yükselişi Avrupa'nın Düşüşü

Her futbolseverin büyük heyecanla beklediği, kupaların kupası Dünya Kupası’nda grup maçları tamamlandı. Bol gollü ve güzel maçlar izlediğimiz turnuva, 2010 Güney Afrika’dan çok daha kaliteli bir futbolla ve sürprizle geçiyor. Bizi futbola doyuran turnuvada sadece grup maçlarında 2010’un toplam gol sayısına yaklaşılmış oldu. 48 maçta tam 136 golle maç başına 2,8 gol atıldı. 2010 Dünya Kupası’nda ise toplam 145 gol atılmıştı. Belki de böyle güzel geçmesi futbol denince akla gelen ülke de oynanmasındandır.

Turnuvaya başlarken herkes ev sahibi olmasının avantajı ve yepyeni jenerasyonuyla Brezilya’yı en büyük favorilerden biri gösteriyordu.  Bu favorinin karşısına hemen ister Dünya Kupası olsun ister Avrupa Şampiyonası olsun her zaman kupanın favorisi olan Almanya yazılıyordu. Almanya’da kendini büyük oranda yenilemesine rağmen yine o disiplinli Alman futbolu ekolünden taviz vermemiş ve bu yeni jenerasyona da aşılamıştı. Dünya Kupası’nın her zaman gizli finalistlerinden olan Arjantin ve Hollanda da gruplardan rahat çıkarak sürpriz yapmadılar. Arjantin her ne kadar kaliteli kadrosuna rağmen takım oyunun uzak bir görüntü çizerek alarm verse de süper yıldızı Messi Arjantin’i sırtlamayı başardı. Hollanda ise yine kaliteli oyuncuları ve derli toplu oyunuyla çok rahat bir grup aşaması sürdürdü.Samir Nasri ve Franck Ribery’den yoksun başarı beklenmeyen Fransa ise Didier Deschamps’ın çabasıyla güzel bir futbolla Kupa’ya aday olarak ‘bende varım’ dedi. Belçika ise ne kadar iyi bir kadrosu olsa da ciddi bir başarı için ilerleyeceği yolun olduğunu göstermesine rağmen rahatca gruptan çıktı.


Bu turnuva bize çok büyük bir sürprizler yaşattı hemen daha grup maçlarında. Avrupa’nın önde gelen ülkeleri birer birer elendi. Önce son şampiyon İspanya 2010’da yenip kupayı aldığı Hollanda’dan ağır bir hezimet yaşadı. Kupa’nın 2.gününde Van Persie’nin  hattrick yaptığı maçta 5-1 yenildiler ardından ikinci maçta ise 2010 Dünya Kupası’nın o kısır maçlarında pozitif ve zevkli futbol oynayan birkaç takımından olan Şili’ye yenilip gruptan çıkamadı. Asıl sürpriz ise kesinlikle D grubunda yaşandı. Turnuva’nın ölüm grubu olan D grubunda İtalya, İngiltere, Uruguay ve Kosta Rika vardı. Kime sorsanız herkes önce bu gruptan İtalya, İngiltere çıkar der sonra Uruguay’da son yarı finalistlerden olduğu için muhtemelen İngilizlerinde son yıllarda kupalarda hiçbir başarıları olmadığını düşünürsek İngiltere yerine Uruguay çıkabilir derdi ama kimse Kosta Rika lider çıkar demezdi. Kupa’nın en çok konuşulan konularından biriyse bu grupta yaşanan  Kosta Rika’nın sürpriz namağlup liderliğiyle İngiltere ve İtalya'nın beraber elenmesi oldu. Diğer taraftan Almanya’nın grubunda Portekiz de gruptan çıkamazken 2018 Dünya Kupası’nın ev sahibi ve Kupa’nın en pahalı teknik direktörü Fabio Capello’ya sahip Rusya’da gruptan çıkamadı. Tartışmasız Dünya’nın en iyi forvetlerinden olan Didier Drogba ve arkadaşlarının Fildişi Sahili ise 2006 ve 2010’da hep ölüm gruplarına düşüp çıkamazken bu sefer nispeten rahat bir grupta olmasına rağmen yine turnuvaya devam edemediler. Yine bir başka sürpriz ise bu grupta savunma yaparak 2004’te Avrupa Şampiyonu olan Yunanistan’ın 2 golle gruptan çıkması oldu.


2014 Dünya Kupası’na şöyle bir bakarsak Avrupa futbolunun ağır bir kayıp yaşadığını görüyoruz. Bu kupa Avrupa'nın düşüşü Amerika'nın yükselişi oldu. Avrupa'nın devleri birer birer elenirken kalan 16 takım içinde sadece 6 Avrupa ülkesi kaldı. Öte yandan Dünya Kupalarına her zaman renk atan Afrika futbolu ise son 16’da 2 ülkeyle devam ediyor. Bu küçük bir başarı gibi görünse de Dünya Kupası tarihinde ilk kez iki Afrika ülkesi birden 2. Tura yükselmiş oldu. Asya ülkelerinden hiç biri ise 2.tura kalamayarak çok başarısız bu turnuva yaşadılar.Bu kupanın parlayanları ise kuşkusuz ev sahibi kıta olan Amerika ülkeleri. 16 takımın yarısını Amerika ülkeleri oluşturuyor. Ayrıca şu anda bütün Amerika ülkeleri ise gerçekten zevk veren kaliteli oyunlarıyla buraya geldiler. Karşılaştıkları takımların karşısında favori ve çekinilen takım konumundalar. Son 16 karşılaşmaları ise; Brezilya – Şili, Hollanda-Meksika, Fransa – Nijerya, Arjantin – İsviçre, Kolombiya – Uruguay, Kosta Rika – Yunanistan, Almanya – Cezayir, Belçika – ABD.


Şu anda Kupa’nın en parlayan yıldızı olmayı Neymar başardı. Kupa başlarken Brezilya’ya Neymar ve arkadaşları denilebilir mi diye tartışılırken Neymar bu sorunun cevabını daha ilk maçtan  vererek ve turnuvanın gol krallığını Messi’yle paylaşarak şu anda  Brezilya’nın ve kupanın yıldızı oldu. Diğer bir parlayanı ise Liverpool’da muhteşem bir sezon yaşayan Luis Suarez oldu. Suarez o muhteşem futbolunu sürdürerek Uruguay'ı sırtlamasıyla değil Chiellini'yi ısırmasıyla gündeme oturdu. FIFA’nın Suarez’e verdiği 9 milli maç ve 4 ay futboldan men cezasıyla Suarez’in Dünya kupası macerası sona erdi. Bir taraftan Ronaldo’lu Portekiz evinin yolunu tutarken bir taraftan Messi ise Arjantin’i sırtlayacak gibi görünüyor.




Kupa’da son 16 maçları başlarken her şeyin olabileceği telafisi olmayan döneme girildi. Artık her maçta her şey olabilir. 8 takımla Kupa’ya şimdilik en çok sarılan Amerika iken belki kupa 2006 ve 2010’da gittiği Avrupa’da kalabilir. Belki güzel bir sürprizle hiç gitmediği kıta Cezayir ya da Nijerya’nın elinde Afrika’ya gidebilir. 2018’e kadar süremeyeceğimiz bu keyif için Kupaların Kupasını izlemeye devam edip Brezilya’da Altın Kupanın kimin elinde yükseleceğini görelim. 

22 Haz 2014

Afrika için kupa yeni başlıyor

Gruplarda ilk maçlar tamamlandığında Fildişi Sahili haricinde oynadığı futbolla ümit veren tek bir Afrika takımı yoktu. Ancak, ikinci maçlar başladı ve Afrika takımları için gruptan çıkma ihtimalleri kuvvetlendi. A Grubunda Kamerun, Afrika'nın beş takımı arasında en kötü performans gösteren takım oldu ve Hırvatistan'tan dört gol yiyerek elendi. Maça damgasını Barcelona'da forma giyen Alex Song'un kendini bile isteye attırması damga vurdu. Kamerun'un kupa tarihindeki son kırmızı kartı gören isimiyse Alex'in amcası Rigobert Song'tu (94 ve 98 Dünya kupalarında birer kırmızı kartı var). Futbolcularının saç stilleri haricinde turnuvaya pek bir renk katamayan Kamerun hayal kırıklığı olarak eve dönüyor. Belki son maç Brezilya'ya bir sürpriz yapabilirler diyeceğim ama bu isteksizlikle turnuvayı gol atamadan tamamlayabilirler. Son olarak Kamerun'un yanlış hoca tercihine değinmekte de fayda var. Volker Finke gibi modası geçmiş bir teknik adamla başarıyı yakalamaya çalışmak hiç akıl karı değildi.  Kamerun emekliliği çoktan gelmiş Finke'yle başarısızlığa mahkum oldu. Fildişi Sahili'nin Sabri Lamouchi tercihi çok eleştirilse de (ben çok beğeniyorum oynattığı futbolu) Kamerun'un Finke tercihi yanında çok parlak bir seçim oldu.
C Grubunda mücadele veren Fildişi Sahili hakkında geçtiğimiz gün bir yazı yazmıştım, uzun uzadıya konuşmaya gerek yok. Kolombiya maçı öncesi Fildişi milli marşı okunurken Serey Die'nin gözyaşlarına şahit olmuştuk. Maç esnasında twitter'da çıkan bir söylenti hemen herkesi etkisine aldı ve Die'nin babasının maçtan iki saat önce öldüğü konuşuldu. Ancak, gerçek böyle değildi, Die'nin babası 2004 yılında hayatını kaybetmişti. Bu yaygaranın hemen üzerine dün Fildişi Sahili takımı gerçek bir ölüm haberiyle adeta yıkıldı. Kolo ve Yaya Toure'nin küçük kardeşleri İbrahim'in ölüm haberi Kolombiya maçının hemen ardından geldi. Uzun zamandır kanserle boğuşan İbrahim 28 yaşında tedavi gördüğü Manchester'da öldü. Fildişi Sahili futbol federasyonundan yapılan açıklamaya göre Kolo ve Yaya milli takım kampından ayrılmak istemiyorlar. Yunanistan'ı yenip gruptan çıkmak için Brezilya'da kaldılar. Bu karar tartışmaya fazlasıyla açık gibi dursa da Fildişi Sahili'nde yaşayan yirmi milyon insan ve kıtada yaşayan bir milyara yakın Afrikalının gözü bu maçta. Dünyaya seslerini duyurabilmek için futboldan başka pek bir şansları olmayan Afrika halkları için gruplardan çıkıp dikkat çekecek her Afrika takımı büyük önem taşıyor. Fildişi'nin gruptan çıkma ihtimali ise şu an için çok olası duruyor. Fildişi, Yunanistan'ı yendiği takdirde ya da Kolombiya Japonya'ya yenilmeyip Fildişi de Yunanistan'a yenilmediği takdirde son 16'ya kalan takım Fildişi oluyor. Turnuvanın gol üretmekte sıkıntı çeken takımlarından birisi olan Yunanistan'a karşı Fildişi'nin ne yapıp edip bu maçı kazanacağı kanaatindeyim.

F Grubunda Nijerya ikinci maçlar sonunda artık çok avantajlı bir konuma gelmeyi başardı. Ancak, İran Bosna'yı, Arjantin de Nijerya'yı yenerse gruptan yüksek ihtimalle İran çıkacak. Neden yüksek ihtimalle? Çünkü, iki maç da 1-0'lık skorlarla tamamlanırsa iki takımın her durumu aynı olacak ve son söz FIFA kuralları ya da kurası söyleyecek. Arjantin-Nijerya maçı Porto Alegre'de oynanacak ve Brezilya-Arjantin sınırına en yakın noktalardan birisi. Doğal olarak Arjantin bu maçı evinde gibi oynayacak. Nijerya'nın işi son maçta çok zor. Diğer taraftan şu ana kadar gol atamayan İran'ın Bosna'yı yenme ihtimali de pek olası gözükmüyor. Dzeko'nun verilmeyen golü dün gece fazlasıyla tartışıldı. Emenike'nin yaptığı asist de tartışıldı ancak pozisyon faul değildi. TRT'nin 2014 Dünya Kupası programlarında sıklıkla karşılaştığımız Bosna propagandası maçlara da sirayet etti ve taraflı yorumlar, anlatımlar artık kabak tadı verdi. Nijerya, belki hak etmeden Bosna'yı eledi ancak TRT'nin yaratmaya çalıştığı algı daha rahatsız edici oldu. Nijerya, 1998 Fransa Dünya Kupası'ndan sonra ilk kez gruplardan çıkma fırsatını yakaladı. Emenike ve Odemwingie ikilisi bu şansı değerlendirmeye çalışacaktır.

G Grubunda Gana ilk maçta büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Asamoah Gyan'ın kaçırdığı goller ve Boateng'in yedek oturması çok tartışıldı. ABD, hak ettiği bir galibiyet aldı ve gruplardan çıkma şansı yakaladı. Bu gece oynanacak olan Portekiz maçını kazanırlarsa gruptan çıkmayı garantileyecekler. Beraberlik ve Portekiz galibiyeti Gana'nın ümitlerini korumasına yardımcı olacak. Öbür türlü ABD'nin Almanya'yı yenmesini bekleyecekler ki bu pek yüksek bir ihtimal değil. Gana, Almanya karşısına kadroda birkaç değişiklikle başladı. Jordan Ayew'in yedek oturup Boateng'in ilk on bir başlaması ve Dauda'nın kaleyi Kwarasey'den devralması Gana'ya puanı getiren hamleler oldu. Muntari, André Ayew ve Gyan'ın hücumda çok etkili olması ve Boye'nin her topta ayak-kafa-bacak bir yerini uzatması savunmadaki aksaklıkları kapattı. Gerçi Almanya karşısına hangi takımı koyarsanız koyun illa ki savunması aksayacaktır. Gana son maçta Portekiz'i yenebileceğine dair sinyaller verdi. Tek sıkıntı Jordan Ayew gibi mental açıdan henüz olgunlaşmamış bir ismin ilk on bir başlaması olur. Dün gece bencilce harcadığı pozisyon yüzünden Gana maçta iki farklı öne geçme fırsatını kaçırdı. Son olarak, Gana'nın özellikle ikinci goldeki sevinci görülmeye değerdi. Ayrıca, bu golle Asamoah Gyan üç farklı turnuvada gol atan ilk Afrikalı futbolcu olmayı başardı.

Afrika takımlarının belki de en az dikkat çekeni sanırım oynadığı gruptan dolayı Cezayir oldu. H Grubunda mücadele veren Cezayir ilk maçta Belçika karşısında öne geçip 2-1 yenildi. Halilhodzic'in öğrencileri bu gece Güney Kore'yi yenip gruptan çıkma şansını sürdürmek isteyecek. Ancak, kadrolarında gol yükünü çekecek kaliteli hücumcu sayısı çok az. İslam Slimani ve Sofiane Feghouli ilk olarak kadroda göze çarpan isimler. Cezayir'in kadrosunda 30 yaş üstü sadece bir isim bulunuyor. Bir sonraki kupaya katılmaya hak kazanırlarsa bu genç kadro daha çok iş yapacaktır. Turnuvanın ikinci haftasında Afrika takımlarının en azından üç tanesi şansını son maça taşıdı. İlk haftaki umutsuz görüntünün ardından ikinci maçlardaki tablo fazlasıyla umut verici oldu. Fildişi Sahili, Kolombiya'ya yenilmesine rağmen başa baş bir mücadele verdi. Nijerya, tartışmalı bir kararla tur umudunu son maça taşıdı ancak futbol olarak iyi bir görüntü verdi. Gana, Almanya karşısında şanssızlığın ve Klose fırsatçılığının kurbanı olurken umutlarını Portekiz'e bağladı. 1986 Dünya Kupası'nda Fas gruptan çıkmayı başaran ilk Afrika ülkesi olmuştu. 1986-2010 arasında oynanan yedi turnuvada da en az bir Afrika takımı gruplardan çıkmayı başardı. Seriyi sekize çıkarabilecek aday sayısı şu an için hala dört. Kamerun, Senegal ve Gana'nın çeyrek final başarısına bu turnuvada ulaşmasını beklediğim favori takımım ise Fildişi Sahili. İbrahim Toure'nin ölümü takımı yasa boğsa da Yunanistan'ı geçip en azından ikinci turu göreceklerdir.

19 Haz 2014

Kara Kıta'nın Umudu: Fildişi Sahili

Fildişi Sahili, 2014 Brezilya Dünya Kupası'nın ilk haftasında Afrika'nın en çok göze çarpan takımı oldu. On yıl öncesine dönüp baktığımızda Eboue, Kolo Toure, Yaya Toure ve Drogba'nın yıldızının parlamasıyla bu günlerin geleceğine dair ilk sinyaller de belirmişti. İlk olarak, Arsene Wenger Fildişi Sahili'nden Toure'yi Arsenal'e 2002 yılında transfer etti ve Toure'nin 2003-2004 sezonundaki şampiyon kadroda kendine yer bulmasını sağladı. 2004 mayısında Drogba, Marsilya'yı UEFA Kupası'nda finale çıkarınca Rus oligark Roman Abramoviç'in dikkatini çekti ve 24 milyon €'luk bedelle Chelsea'ye transfer oldu. Emmanuel Eboue 2005 yılında Ada'nın yolunu tutan bir diğer Fildişili oyuncu oldu ve altın jenerasyon yavaş yavaş kendini göstermeye başladı.
Fildişi Sahili, Afrika elemelerini başarıyla geçerek Almanya'nın yolunu tuttu ve altın jenerasyon kendini dünyaya gösterme fırsatını yakaladı. Arjantin, Hollanda ve Sırbistan'la aynı gruba düşen Fildişi Sahili grubun son maçında Sırbistan'ı yenerek sadece üç puanla turnuvaya veda etti. 2010 Güney Afrika Dünya Kupası'nda kura şanssızlığı bir kez daha Fildişi Sahili'ni vurdu ve Fildişi Sahili, Brezilya, Portekiz ve Kuzey Kore'nin yer aldığı gruba düştü. Bu turnuvada da oynadıkları futbol büyük beğeni topladı. Ancak, bir kez daha gruptan çıkmayı başaramayan Fildişi Sahili umutları 2014'e bağladı.
Fildişi Sahili'nin altın jenerasyonunun diğer yıldız isimlerine baktığımızda hemen hepsi Avrupa'nın üst düzey liglerinde yıllarca forma giydiler ve takımlarının 2006 ve 2010 Dünya Kupaları maceralarında yer aldılar. Bu isimler yukarıdakilere ek olarak: Didier Zokora, Salomon Kalou, Arouna Dindane, Bakary Kone, Arouna Kone, Romaric, Boka vs... Bugünlerde yeni bir jenerasyonla eski altın jenerasyonun bir araya getirdiği karma jenerasyonu izliyoruz. Gervinho ve Tiote iki jenerasyon arasında da yer almayan oyuncular. Bony, Die, Aurier ve Djedje gibi yeni isimler de Avrupa'nın üst düzey liglerinde forma giyen isimler. 2014 Dünya Kupası'nda Fildişi Sahili şu an daha önce hiç olmadığı kadar gruptan çıkma şansına sahip. 2006 ve 2010'da grubun son maçlarına umutsuzca çıkan çıkan bir Fildişi görmüştük. Bu sefer durum daha farklı ve Fildişi Sahili Yunanistan'ı yenerse gruptan çıkmaya çok yakın. Bunda tabi Brezilya'daki grubun daha dengeli olmasının da büyük bir etkisi söz konusu. Ancak, Yaya Toure, Tiote, Bony, Gervinho ve Aurier'nin de formunun zirvesinde olduğunu atlamamak lazım. Yaya Toure, geçtiğimiz sezonu Manchester City formasıyla Premier League şampiyonu olarak kapattı. Gervinho ise sakatlıklarla geçen bir Arsenal macerasının ardından bu sezon başında Roma'nın yolunu tuttu ve yıllar sonra AS Roma'nın en başarılı sezonunda büyük bir pay sahibi oldu. Serge Aurier ise geçtiğimiz sezon Toulouse'ta harika bir performansa imza attı ve Sabri Lamouchi'nin dikkatini çekmeyi başardı. Brice Dja Djedje ise Evian'da başladığı sezonu Marsilya'da tamamladı ve Brezilya'ya giden 23 kişilik kadroda kendine yer buldu. Bu iki isim yıllardır alternatifsiz bir biçimde sağ bek mevkinde oynayan Eboue'yi kesmeyi başardılar.
Sabri Lamouchi elindeki kadroyla en iyisini yapmaya çalşıyor. Grupta son maç hala EURO 2004'ün ekmeğini yemeğe çalışan Yunanistan'la. Şu anki görüntü Fildişi Sahili'nin Kolombiya'nın ardından gruptan çıkacağı yönünde. Fildişi Sahili, Kolombiya'ya kaybetse de iki maçta oynadığı futbolla gruptan çıkabileceğine dair umut veriyor. Umarım bir aksilik olmaz, Gana ve Kamerun'un hayal kırıklığı yarattığı bu turnuvada kupa tarihinde gruptan çıkmayı başaran Afrika takımlarının arasına Fildişi Sahili'nin de adı yazılır.

6 Ara 2013

Brezilya 2014 kura çekiminden notlar


Brezilya 2014 Dünya Kupası'nın kura çekimi Brezilya'nın Bahia kentinde gerçekleşti. Sekiz grupta yer alan takımlar belli oldu. Turnuvayı 1974'ten beri olduğu gibi TRT yayınlayacak. 12 Haziran-13 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşecek olan turnuvanın kura çekim töreni genel olarak Brezilya'nın kendine özgü sanatçıları, şarkıları ve görsel şovlarıyla gerçekleşti.

Kura çekimine Brezilya futbolunun en önemli isimlerinden birisi olan Pele'nin çekilişe katılıp katılmayacağı konusu ise Brezilya'da gündemi bir hayli meşgul etmişti. Mevcut federasyonla olan gerilimine rağmen bir dakikalığına da olsa Pele çekilişe katıldı. Brezilya Başbakanı Dilma Rousseff de kura çekiminde yerini alan isimlerden oldu. Bir önceki Dünya Kupasına ev sahipliği yapan Güney Afrika Cumhuriyeti'nin en büyük siyasi figürü olan Nelson Mandela da unutulmadı. Vicente Del Bosque 2010'da kazandığı kupayı İspanya adına iade etti. Kura çekiminde Brezilya'yı temsilen Carlos Alberto Torres, Bebeto, Ronaldo, Marta, Zagaldo ve Amarilda yer alırken; çekilişi Alcides Ghiggia (Uruguay/ 1950), Geoff Hurst (İngiltere/ 1966), Mario Kempes (Arjantin/ 1978), Lothar Matthaus (Almanya/ 1990), Cafu (Brezilya/ 1994, 2002), Zinedine Zidane (Fransa/ 1998), Fabio Cannavaro (İtalya/ 2006) ve Fernando Hierro (Son Şampiyon İspanya'yı temsilen) gerçekleştirdi.

Açılış maçı Brezilya ve Hırvatistan arasında oynanacak. En sert eşleşmelerden birisi B Grubunda son finalistlerin (Hollanda-İspanya) eşleşmesi oldu. C Grubunda favori Kolombiya haricinde hemen her takım aynı güçte gibi. En zor grup ise Uruguay, İngiltere ve İtalya'nın yer aldığı D Grubu oldu. Fransa E Grubunda kendine yer bularak çekebileceği en kolay kurayı çekti. F Grubu ise Nijerya, İran ve Bosna Hersek'e umut dağıtan bir grup oldu. G Grubu turnuvanın en zevkli gruplarından birisi olmaya aday; Boateng kardeşleri tekrardan karşı karşıya izleme şansına sahibiz. H Grubu ise Cezayir'e kupa tarihinde ilk kez gruptan çıkma fırsatını sunuyor gibi.

Gruplar:

A Grubu
Brezilya
Kamerun
Meksika
Hırvatistan

B Grubu
İspanya
Şili
Avusturalya
Hollanda

C Grubu
Kolombiya
Fildişi Sahili
Japonya
Yunanistan

D Grubu
Uruguay
İtalya
Kosta Rika
İngiltere

E Grubu
İsviçre
Ekvador
Honduras
Fransa

F Grubu
Arjantin
Nijerya
İran
Bosna Hersek

G Grubu
Almanya
Gana
ABD
Portekiz

H Grubu
Belçika
Cezayir
Güney Kore
Rusya

20 Kas 2013

FLN, Cezayir Kurtuluş Savaşı ve 2014 Brezilya

Dört yıllık özlem sona eriyor ve 2014 Dünya Kupası için artık son yedi aylık sürenin içerisindeyiz. Bu yedi aylık süreçte elimden geldiğince az bilinen ya da ilgi alanıma giren ülke profillerinden bahsedeceğim.

İlk hikayemiz Afrika'nın Brezilya'ya giden tek kuzey temsilcisi olan Cezayir'den. Cezayir'in 20. yüzyıla damgasını vuran en önemli olayı Fransa karşısındaki kurtuluş savaşı oldu. Savaş, 1954 ve 1962 yılları arasında sürdü. Cezayir halkının bağımsızlık mücadelesinde en çok öne çıkan örgüt Ulusual Kurtuluş Cephesi (FLN)'dir. 130 yıllık sömürge yönetiminin bir sonucu olarak doğan sekiz yıllık isyan ve direniş sırasında silahlı mücadele yöntemine başvurulup başvurulmayacağı çok kez tartışılmış ancak en sonunda silahlı mücadele yanlısı gruplar tartışmanın galibi olmuştur. Cezayir'in başkenti Cezayir şehri Kasbah (Arap Cezayir halkının yaşadığı bölge) ve Avrupa Şehri (Geneli Fransız olan Avrupalı Cezayir halkının yaşadığı bölge) olmak üzere ikiye ayrılmış ve Kasbah'ta direniş sırasında Fransız askerinin şiddetli sıkıyönetim uygulamaları gerçekleşmiştir. Diğer taraftan da FLN gerillaları seri polis cinayetlerine başlamış ve sıkıyönetime giden yolda ateşi körüklemiştir. Ülke toprakları işgal altında olan FLN gerillalarının verdiği tepki fazlasıyla doğaldır.

Seri polis cinayetlerinin ardından Paris yönetimi Cezayirli Arapları Kasbah şehrine hapseder ve güvenlik önlemleri günden güne sertleşir. Bu süreçte karşılıklı olarak Arapların veya Avrupalıların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde bomba saldırıları gerçekleşir. Avrupalı Cezayirliler de sivil hayatta yakınlarını kaybetmeye başlar. Olaylarla baş edemeyeceğine karar veren Fransız yönetimi daha önce dünyanın farklı noktalarında gerçekleşen direnişleri bastırmakla görevlendirilen Paraşütçü birlikleri adı verilen askeri birliği bölgeye çağırır. Örgüt yapısını çözümleyip, işkence yoluyla, yakaladığı örgüt üyelerini konuşturmayı başaran albay Marcel Bigeard FLN'e büyük darbe vurur. 1957 yılına gelindiğinde Paraşütçüler FLN'i neredeyse ortadan kaldırmıştır. Üç yıl sonra kadınların önderliğinde direniş yeniden başlar ve asker Avrupa Şehri tarafına geçen Araplara ateş açar. Aralık 1960 tarihinde gösteriler sona erer. Halkın tek bir isteği vardır o da bağımsızlıktır. Cezayir, 2 Temmuz 1962'de yapılan referandumla bağımsızlığını kazanır.

Cezayir Ouagadougou'da 3-2 yenildiği Burkina Faso'yu dün akşam Blida'da oynanan maçta 1-0 mağlup ederek Afrika grubundan Brezilya vizesi alan son takım oldu. Daha önce Dünya Kupası'na katılmış olan ezeli rakipleri Fas, Mısır ve Tunus'un yer almadığı kupada Kuzey Afrika'yı (Afrikalı Arap ve Berberleri) temsil edecek tek ekip Cezayir oldu. Dördüncü kez kupaya katılacak olan Cezayir milli takımının hocası Türkiyeli futbolseverlerin de yakından tanıdığı bir isim olan Vahid Halilodziç. Cezayir milli takımının Brezilya'da en çok öne çıkması beklenen oyucuları ise Karim Ziani, Madjid Boughera, Anthar Yahia, Rafik Saifi, Ryad Boudebouz, Ishak Belfodil, Rafik Djebbour, Sofiane Feghouli gibi isimler olacak. 2002 Dünya Kupası'ndaki Senegal-Fransa eşleşmesi gibi bir grup eşleşmesi olması halindeyse Cezayir'in grupta oynayacağı maçlar daha ilgi çekici hale gelecektir.

Ekleme: Cezayir 2014 Brezilya Dünya Kupası'na gitmeye hak kazandıktan sonra sevinç gösterilerinde on iki Cezayirli hayatını kaybederken iki yüz kadar insan da yaralandı.

17 Eki 2013

Hangi Takımı Tutsak Acaba?

 

 
    Yazının başlığını açayım biraz. Gidemediğimiz her turnuvada herkesin bir takımı olur. O takımı elenene kadar tutar maçlarını takip eder. Genelde en başarılı takım değil de daha sempatik, göze hoş top oynayan takımlar tutulur. Son 12 sene içerisinde sadece 2 büyük turnuvaya katıldığımız için (Konfederasyon Kupası hariç) bu duruma alıştık.
    Euro 96'dan itibaren milli takımlar bazındaki her turnuvaya katılma hedefimiz belirgin hale geldi. Fransa 98'i evden izledik. Euro 2000, Galatasaray'ın o seneki başarısının rüzgarı ve kemikleşen kadroyla beraber gelen çeyrek final. 2002 Japonya-Güney Kore başlı başına bir 'peri masalı'ydı. Futbolla ilgisi olan-olmayan belirli bir yaşın üzerindeki herkesin hatırlayacağı turnuva. Bunları arka arkaya sıralıyorum çünkü sonraki tablo hiç bu kadar parlak olmayacak.


    2002 Dünya Kupası'nın ülke üzerinde oluşturduğu hava biz dünyanın en iyi 3.takımıyız şeklinde oluşunca beklentiler Euro 2004'ün kazanılması üzerine oluştu. 1.torbadan eleme kurasına katılırken 2.torbadan İngiltere'nin gelmesi hoş olmadı. Grubu 20 puanla İngiltere 1. biz 19 puanla 2.sırada tamamlamıştık. Kurada tüm gazete manşetleri dahil herkesin aklında Letonya vardı. Hatta kurada Letonya geldikten sonra Fanatik'in ertesi günkü manşeti yanlış hatırlamıyorsam 'Çekti Valla' şeklindeydi. Futbolcular, teknik ekip, turnuvayı yerinden izleyecek gazeteler Portekiz hazırlıkları yaparken bir tane adam geldi 180 dakikada bir ülkenin milli takımını fetret devrine soktu: Maris Verpakovskis.
     Şenol Güneş'in gönderilmesiyle başlayan deprem Ersun Yanal'ın gelmesiyle dineceğine daha da arttı. Gelir gelmez Hakan Şükür'ü oynatmayacağım diye tribe girmesi gelir gelmez topun ağzına koydu hazretlerini. 4 Haziran 2005'te iç sahada Yunanistan maçı Ersun Yanal'ın milli takım başındaki son maçı oldu. Kurtarıcı belliydi: Fatih Terim. 2014 Brezilya elemelerindeki çağırılış biçimi 2006 için çağırılış biçimiyle çok benzerdir. Terim 3 maçta 7 puanla takımı baraj maçlarına taşıdı ancak takıma asıl taşıdığı şey ruhtu.
     Ukrayna'nın ardından 2.olduğumuz grup tarihin en zorlu eleme gruplarından biriydi. Lider Ukrayna ile 4.Yunanistan arasında sadece 4 puan vardı. Euro 2004 faciasından sonra Almanya'ya gideceğimizden emindik. Hatta gurbetçilerimizin orada bize sağlayacağı taraftar desteğini düşünüyorduk.
     Baraj kurasında gelen İsviçre çok tanımadığımız bir ekipti ancak dişimize göreydi. Deplasmandaki ilk maça Lubos Michel'in hatalı kararları damga vurmuş ve 2-0 kaybetmiştik. 2.maçta yıllar önceki Neuchatel Xamax-Galatasaray eşleşmesine atıfta bulunuluyordu.


    Alpay'ın seremonideki gazla 45.saniyede aldırdığı penaltı ve akabinde 4-2 kazanmamıza rağmen turu geçemememiz bir şeylerin fitilini ateşledi ve sahadaki kavga herkesin malumu. Sonuç olarak 2006'yı da evimizden izledik herkes sempati duyduğu bir takım seçti kendine. Euro 2008'de trajik bir durum yok güzel bir eleme grubu geçirdik, Türko'lar olarak son dakika canavarı olduk ve turnuvadaki tek iyi maçımızda, Almanya'ya yenilerek yarı final başarısıyla eve döndük.
    2010-2012 bu iki turnuvaya gidemeyişimizin sebepleri jenerasyon değişikliği olarak açıklanır. 2006 yılından itibaren o efsane milli takım-Galatasaray kadrosu yavaş yavaş futbolu bırakmaya başlayınca sıkıntı baş gösterdi. Gelelim 2014 Brezilya elemelerine. Milyonlarca euro dökerek getirdiğimiz ve Türkiye'yi son durak olarak tanımlayan Guus Hiddink geldiğinde bir şeyler değişecek imajı oluştu. Hiddink 2002'de Güney Kore, 2006'da Avustralya ve 2008'de Rusya ile başarılı uluslararası turnuvalar geçirmişti. Haliyle beklenti büyüktü. Yaşanan hayal kırıklığı beklentinin büyüklüğüyle doğru orantılı oldu. Fatih Terim daha yeni gönderilmişti, Şenol Güneş Trabzonspor'un başında iyi sezonlar geçiriyordu, Mustafa Denizli için koltuk çok da cazip gelmemişti. Şartların getirdiği adam Abdullah Avcı oldu. Göksel Gümüşdağ'ın tavsiyesi ve Başbakan'ın onayıyla Rizeli-Kasımpaşalı, Belediye'nin kadrolu elemanı Avcı milli takımın başına geçti. Camiası ve uzama-kısalma durumu olmayan bir takımla tıngır mıngır sezonlar geçiren bir adamın ateşten gömleği giymesi ne kadar doğru ne kadar yanlış tartışıldı mı? Çok çok az. İddaada yazısız kurallardan biri hoca değiştiren takım yenilmez. İlk maçlarda insanların ağzına birer parmak bal çalındı. Avcı da kendini kanıtlamak için hazırlık üstüne hazırlık maçı ayarladı. Medyanın zaten kimin elinde olduğunu biliyoruz. Avcı şişirildikçe şişirildi ve balonu çok hızlı söndü. Yeni jenerasyon yaratma projesi 'hadi ne kadar gurbetçi varsa milli takıma alalım' a dönünce milli takım panayıra döndü.


    Aslında yukarıdaki fotoğraf hiç de istemediğim bir tabloydu. Kim ister ki? Sağ taraftaki koca kafa Türk futbolunun en kirli adamı. Birilerinin menfaatini kurtarmak için milyonlarca kişinin ahını aldı ve kul hakkını yedi. Hakkı yenen insanların elleri hem bu tarafta hem öteki tarafta bu adamın yakasında olacak. Gelelim Terim neden teklifi kabul etti sorusuna. Fatih Terim şu anki genel düşüncenin aksine hala milli takımı önemseyen ve benimseyen bir insan. 'Milli takım kaldırılsın' tezinin ciddi şekilde tartışıldığı bu ortamda Terim'in yaptığı çok garip gelebilir. Hoca iki takımı beraber yürütmek istedi ama olmadı Aysal yüzünden. Başına geldiği takım darmadağın olmuş en yakın iki rakibinden 2 si içeride olmak üzere oynadığı 3 maçtan sadece 1 puan alabilmiş vaziyetteydi. Önünde 4 maç vardı, kazanılması gereken 4 maç. 3'ünü kazanıldı, erken yenen golün dezavantajıyla ve buraya kadarmış psikolojisiyle Hollanda maçı kaybedildi. Play-offa'a kalınamamasının suçlusu Fatih Terim mi? Son suçlanacak kişi o. Futbolcular mı? Suçlular ama baş suçlu değiller. Asıl suçlular kim peki?


     Asıl suçlular yukarıdaki ikili. Demirören gelir gelmez Abdullah hocayla sorunlar var dedi. Ancak görevine devam etmesi yönünde karar aldı. Bu adamın iyi niyetli olduğunu düşünen varsa tartışmam, söverim.
    8 ay sonra futbolun asıl beşiğinde 32 takım futbol şöleni için hazır bulunacak. Biz nerede olacağız? Euro 2016'ya 24 takım katılacak deniyor o statüde turnuvaya gidiş kolaylaşacak ancak Platini'nin kıta dışı takım alma projesi var. Brezilya, Arjantin, Avustralya, Japonya gibi ülkelere davet var yani her halükarda işimiz zor. Peki ne olacak bu takımın hali? İşte o sorunun muhatabı da Demirören. Şimdiden söyleyeyim. Benim Brezilya 2014'teki takımlarım Belçika ve Bosna Hersek olacak. Belçika fişek gibi bir jenerasyona sahip ve o jenerasyonun ilk büyük turnuvası olacak. Bosna Hersek de 3 turnuvadır kapıyı çalıp içeri giremiyordu. Onlar da kendi jenerasyonlarının hakkını vermeye başladı. Güzel bir turnuva 'izleriz' umarım.



17 Eki 2012

Lionel Messi sen nelere kadirsin!


Şili-Arjantin maçının devre arasında Paraguaylı yan hakem Nicolas Yegros Arjantinli yıldız futbolcu Lionel Messi ile çektirdiği bu fotoğrafla futbol tarihinin en anlamlı karelerinden birinde kendine yer buldu.
Daha önce futbolcuların birbirleriyle fotoğraf çektirmelerine; karşılıklı forma değişimlerine çok kez şahit olduk. Ancak böylesi yüz yılda bir olur. O da tabi ki Lionel Messi'ye denk gelir.

Nein Zlatan Nein!



     Dün gece 2014 Dünya Kupası Elemeleri maçları, sayın Abdullah Avcı yüzünden ilgimizi pek çekmedi çünkü kendi derdimizle meşguldük. Ancak Berlin Olimpiyat Stadı'nda öyle bir geri dönüş oldu ki Macaristan 10 tane atsaydı bile kayıtsız kalamazdım. Futbol geri dönüşlerle ayrı güzel.

Biz bir günde mi 'İçinizdeki İrlandalılar' olduk?

Türk Milli Takımı Türkiye'nin çalkantılı dönemlerinden, yaşanan darbelerinden, sağ-sol çatışmasından pek nasibini almamış bir kurumdu. Sanat müziği gibiydi, başına 'Türk' koyduğunuzda kimse gocunmazdı ondan. Bu ülkenin sağcısı, solcusu her sınıftan insanı desteklerdi bu takımı hiç çekinmeden. Nasıl desteklemesin ki? Tarihi mağlubiyetleriyle dalga geçen, turnuvalara katılırken ecel terleri döken ama katıldığı turnuvalarda dengeleri alt üst eden bir takımdı. 

90 doğumlu biri olarak milli takım konusunda şanslıyım. Gözlerimi futbola açtığımda zımba gibi bir milli takımımız vardı. 2000 Avrupa Şampiyonası elemelerinde Almanya'ya karşı deplasmanda mükemmel oynadığımız 0-0'lık beraberlikle döndüğümüz maç benim için milattır. Bu ülkenin futboldaki makus talihi Sergen'in Matthaus'un sağından atıp solundan geçtiği pozisyonda kırılmıştır. Ne mutlu bana ki o günlerle açtım gözümü futbola! Geçenlerde Suat Kaya'nın ve Okan Buruk'un katıldığı bir Ligtv programında milli takımın en  unutulmaz yirmi maçı vardı, en az on beşini canlı izlediğimi farkettim. Bundan ala mutluluk var mı? 



Bu akşam milli takım o kadar yalnızdı ki çok sevdiğim bir abim 'ülkü ocakları bile şu galibiyete sevinmiştir' dedi, haklıydı da. Herkes o kadar küstürüldü, her şey o kadar anlamsızlaştırıldı ki artık milli takım denen şeyin altı bomboş insanlar için. İstedikleri kadar süslü reklam yapsınlar, istedikleri kadar bu işi bize pazarlamaya çalışsınlar; yemiyoruz yemeyiz artık.

Bu gece kendi kendime dedim ki:' Ulan madem gidemiyoruz bu turnuvalara, gereken neyse yapalım evsahibi olalım.' Bunu dedikten sonra ise 2016'ya aday olduğumuz o harita aklıma geldi, tam bir fiyaskoydu! Keyifleri gelince iki senede Süper Lig'de oynattıkları hevesleri kaçınca sürüm sürüm süründürdükleri Diyarbakır'ın, Akyazı ile HES'le darmadağın ettikleri Trabzon'un olmadığı, Ankara'nın ise ayıp olmasın diye konulduğu o harita...Haritada yer alan Konya ile Kayseri'nin ideolojik olduğu malumunuz, neyse o konulara girmeyeyim.

Milli takım kadrosu belli. Mehmet Ekici bu sene Bremen'de ne kadar oynamış belli. Anadolu futbolcusuna, futbolcusunu o formayla görüp gururlanacak Anadolu taraftarına ayıp.

Hakan Şükür'ü gram sevmezdim; ama bu gözlerin gördüğü en büyük forvetti. Onsuz milli takım izlemek bir garip. Set hücumunda bocalıyoruz, hiçbir forvetimiz sırtı dönük oyunu bilmiyor. Bu ligde bu oyunu oynayabilecek Muhammet Demir, Nobre gibi isimler yetersiz görülüp alınmıyor.



Ankaragüçlüler'in durumu malum, Trabzon'un 3 Temmuz direnişi hala sürüyor, Diyarbakırspor'da sıkıntı bitmiyor, maç saatlerindeki Ferrari haberini gördük Beşiktaş'ın ne olacağı hiç belli değil. Galatasaray ve Fenerbahçe yeni dengelerin önemli parçaları zaten onlara bir şey demiyorum. Benim altını çizmek istediğim şey onun yerine bu oynasaydı mevzusu değil; TFF-Milli Takım-Demirören üçlüsünün halktan nasıl uzaklaştıkları, nasıl bu ülkede futbol namına her şeyin içini boşalttıkları görülmeli artık. Sorun milli takıma Anadolu'dan iki topçu alarak çözülecek küçüklükte değil, bir yabancılaşmanın bir ötekileştirmenin biriktirdiği bir hesap var. Ecevit 70'lerde CHP'yi tekrar canlandırmak için 'CHP halka gitmelidir; ama halka giderken uzatacak elinin yanında söyleyecek sözü olmalıdır' demişti, Demirören TFF'sinin ne uzattığı eli tutacak ne de söylediği sözü dinleyecek biri yok bu ülkede!

Kulüpler ve Milli Takım bazında ne kadar havalarda olduğumuz malumunuz; öyle ki Almanya'ya karşı alınan 3-0'lık mağlubiyetten sonra maçın canlı anlatımında ülkenin en gözde spor yorumcularından R.Dilmen utanç duyarak  kulaklığı bırakmıştı. Kendi evimizde kalecisini iki üç kere gördüğümüz Romanya'ya da 'vasat' diyen R.Dilmen keşke Macaristan maçında da yorumcu olsaydı da üçüncü golden sonraki tepkisini görseydik.

Feyyaz Uçar TRT'de bir keresinde 'Yugoslavya dağıldı da biz turnuva gördük, bu dağılmadan sonra hepsi ekol sahibi olan bu ülkeler kendilerini toparladıkça  tekrar dominant olacaktır' demişti. Yükselişimizin üstüne bir şey koymadığımız sadece gereksiz ego sahibi olduğumuz, jenerasyonlar arası bayrak değişimini gerçekleştiremediğimiz çok rahatça görülüyor. Keza bizi güle oynaya turnuvalara yollayan Bosna Hersek şu an Türkiye'ye kök söktürür. Şu an Balkanlar'da 'rahat yeneriz' diyebileceğiniz bir ülke var mı?

Sorun hocada mı? 
Yazıyı okuduysanız bunu sormamalısınız.

Virüs

Muslera da kimmiş, Volkan dünyanın en iyi birkaç kalecisinden biri. Gökhan Gönül desen Alves'le, Ramos'dan sonra o geliyor. Emre istese Xavi-İniesta'ya nal toplatır, Topal'ı Chelsea istiyordu o Fenerbahçe'yi seçti. Umut yerli Falcao, Burak da yerli C. Ronaldo zaten. Avcı'nın Guardiola'dan ne eksiği var hem.


Genel itibari ile yukarıdaki cümlelerin kurulduğu ve en iyi yorumcusu olarak gösterilen kişinin bunların birçoğunu telaffuz ettiği ütopik bir futbol dünyası var bu ülkenin. Kendimizi olduğumuzdan fazla görmeye ve göstermeye çalışıyoruz sürekli. Dolayısıyla hayal kırıklıklarımız da daha büyük oluyor her mağlubiyet sonrası.
Tek sorunumuz bu değil haliyle. İlk başta; takımımızın her halükarda banko oynayan ırkçı bir kaptanı var. Belki de tek alternatifli yerimizde, alternatifler küstürülür milli takımdan. İnsanın aklına siyasi yapılanma iddialarının içinin boş olmadığı geliyor. Sonra bir kalecimiz var; ülkecek dünyanın en iyi kalecisi sanıyoruz. Adam mafya gibi; milli takım antrenörüne gider yapıyor, gazeteci tehdit ediyor. Maçta onun hatasından gol yiyoruz, kimse ona kızamıyor. Bir sonraki maç antrenör suçu onda değil 20 yaşındaki bir stoperde bulup onu kesiyor takımdan. Gurbetçi futbolcuysan banko 11’desin. Milli takımın kaleci antrenörü ligin kaleci konusunda en sorunlu takımından seçiliyor, kimse neden diye soramıyor.
Ezcümle; Türk futbolundaki siyasi yapılanmalar, mafyatik ilişkiler bir virüs gibi milli takımı vurmuş durumda ve hasta gerçek hastalığını kabul etmiyor henüz, tedaviyi başka yerde arıyor.

16 Eki 2012

Hedef 2016...

   
20 Kasım 2010 tarihinde oynanan ve 2-2 sonuçlanan Beşiktaş-Konyaspor maçından sonra basın açıklaması yapan Bernd Schuster şunları söylemişti: ''Rakiplerimiz hiç birşey yapmadan hep sizin yapacağınız hataları bekliyor. Türkiye'de oynanan futbol beni şaşırtıyor. 2010 senesi içindeyiz ama maalesef burada 1960'lı yılların futbolu oynanıyor."

    Fazla söze gerek yok, hedef 2016...