Roger Milla etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Roger Milla etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Eyl 2013

Dünya Kupalarında Afrika futbol tarihi

Afrika futbolu Türkiye'de çok rağbet görmeyen ama ülke futbolunun çok beslendiği bir alan. Türkiye'de Afrika futbolu denince akla ucuz maliyetlerle transfer edilen siyah insanlar gelir. Bunun yanında bu insanlara takılan türlü lakaplar ve ten renklerinden ötürü yapılan ve kimisi ırkçı olan benzetmeler de akıllarda yer etmiştir. 1998-99 sezonunda Trabzonspor forması giyen siyahi İngiliz futbolcu Kevin Campbell'a dönemin Trabzonspor başkanı Mehmet Ali Yılmaz'ın "yamyam" ve "rengi bozuk" ifadeleri Afrika kökenli futbolculara yapılan ırkçılığa örnektir. Türkiye'de Afrikalı futbolcu algısını ileri zamanlardaki yazılarda derinlemesine inceleyeceğim. Ancak bu yazıda asıl konumuz Afrika futbolunun Dünya Kupaları tarihinde bıraktığı izler.

Afrika futbolunu Dünya Kupalarında ilk olarak 1934 İtalya'da Mısır temsil etmiştir. İlk turda Macaristan'a 4-2 yenilerek elenen Mısır turnuvaya erken veda ederken Abdülrahman Fevzi Mısır adına atılan iki golün de sahibi olmayı başarmıştır. Daha sonra 1966 İngiltere'ye kadar Afrika futbolu Dünya Kupası'nda adından söz ettirememiştir. 1966'da ise 16 Afrika federasyonu turnuvayı boykot etmiştir. 1964 yılında FIFA tarafından alınan bir karara göre Afrika şampiyonu Asya veya Okyanusya şampiyonlarından biriyle play-off oynayarak turnuvaya katılmaya hak kazanabilecekti. 1970 Meksika'da Afrika'yı yine bir Kuzey Afrika ülkesi temsil etti. Fas oynadığı üç maç sonunda Bulgaristan ile 1-1 berabere kalarak kıta adına ilk puanı almayı başarsa da turnuvadan elendi. 1974 Batı Almanya'da ise turnuva tarihinin en kötü takımlarından birisi Afrika adına mücadele etti. Grupta oynadığı üç maçı da kaybeden ve turnuva tarihinin en farklı üç mağlubiyetinden birini alan Zaire(bugünkü adıyla Demokratik Kongo Cumhuriyeti) Yugoslavya karşısında 9-0'lık hezimetle sahadan ayrıldı. 1978 Arjantin'de kıtayı üçüncü kez bir Kuzey Afrika ülkesi temsil etti. Tunus gruptan çıkmayı başaramasa da Meksika karşısında aldığı 3-1'lik galibiyetle Afrika adına ilk zafere imzasını atan ülke olmayı başardı. Aynı zamanda Tunus'un teknik direktörü Abdelmajid Chetali turnuvaya katılan ilk Afrikalı hoca unvanını da kazandı.

1982 İspanya'da Dünya Kupası ilk kez 24 takımın mücadele ettiği bir turnuva haline geldi ve Afrika ülkelerinin kontenjanı ikiye çıktı. Cezayir aldığı iki galibiyete rağmen averajla gruptan çıkamadı. Diğer taraftan ise Kamerun aldığı üç beraberlikle averajla gruptan çıkamadı ve bir üst sırada yer alan İtalya üç beraberlikle çıkmayı başardığı gruptan sonra bütün rakiplerini mağlup ederek kupanın sahibi olmayı başardı. 1986 Meksika'da Cezayir sadece bir puan toplayarak elendi. Fas ise gruptan çıkmayı başaran ilk Afrika ülkesi oldu. Ancak ikinci turda Batı Almanya karşısında 1-0 mağlup olarak elendi. 1990 İtalya'da Mısır iki beraberlik, bir mağlubiyetle gruptan çıkmayı başaramadı. Kıtanın diğer temsilcisi Kamerun ise uzun süre hafızalarda yer edecek bir performans gösterdi ve çeyrek finale kadar yükselmeyi başaran ilk Afrika takımı oldu. Kadroların teslim edileceği son anlarda Kamerun Devlet Başkanı Paul Biya 38 yaşındaki forvet oyuncusu Roger Milla'ya özel bir ricada bulundu ve Milla Kamerun'un Dünya Kupası kadrosuna dahil edildi. Milla turnuvada attığı dört gol ve ilginç gol sevinçleriyle adından çokça söz ettirdi. Kamerun The Indomitable Lions(Boyun eğmeyen aslanlar) lakabını bu turnuvada kazandı. Kamerun grubun ilk maçında son şampiyon Arjantin'i 1-0'la geçerken Romanya'yı da 2-1 yenmeyi başardı. Sovyetler Birliği karşısında alınan 4-0'lık mağlubiyet Kamerun'un gruptan çıkmasına engel olamadı. İkinci turda Kolombiya'yı 2-1 mağlup eden aslanlar çeyrek finalde İngiltere karşısında uzatmalarda 3-2 mağlup oldu ve turnuvaya veda etti. 1994 ABD'de Afrika'yı ilk kez üç takım temsil etti. Kamerun ve Fas ilk turda elenirken Nijerya ikinci tura yükselmeyi başardı.

1998 yılına gelindiğinde Dünya Kupası artık 32 takımla oynanacaktı. Fransa'da düzenlenen kupaya Afrika adına beş takım katıldı. Kamerun, Tunus, Fas ve Güney Afrika Cumhuriyeti ilk turda turnuvaya veda etti. Nijerya ise üst üste ikinci kez ikinci tura yükselme başarısı gösterse de elenmekten kurtulamadı. 2002 Güney Kore&Japonya'da Kamerun, Nijerya, Tunus ve Güney Afrika Cumhuriyeti gruptan çıkma başarısı gösteremedi. Ancak turnuvaya ilk ve -bugüne kadar- son kez katılan Bruno Metsu'nun öğrencileri çeyrek finale yükselen ikinci Afrika takımı olmayı başardılar. Eski bir Fransa sömürgesi olan Senegal (tıpkı Kamerun gibi) son şampiyon Fransa'yı Papa Bouba-Diop'un golüyle 1-0 mağlup ederek turnuvaya başladı. Danimarka ve Uruguay ile berabere kalarak beş puan toplayan Senegal gruptan çıkmayı başardı. İkinci turda İsveç'i mağlup eden Senegal Türkiyeli futbol severlerin de hafızalarına kazınan bir maçta İlhan Mansız'ın attığı altın gol ile turnuvaya veda etti. 2006 Almanya'da ise Angola, Fildişi Sahili, Togo ve Tunus gruptan çıkmayı başaramadı. Nijerya ise üçüncü kez turnuvaya ikinci turda veda etti.

2010 Dünya Kupası Afrika futbolu adına en önemli dönüm noktalarından birisi oldu. Dünya Kupası ilk kez bir Afrika ülkesinde düzenlenecekti. Adaylar ise Fas, Libya/Tunus, Mısır ve Güney Afrika'ydı. Yapılan oylama sonucunda ev sahipliği hakkı Güney Afrika'ya gitti. Güney Afrikalıların yerel çalgısı vuvuzela turnuvada en çok iz bırakan simgelerden birisi oldu. Özellikle Afrika dışından gelen seyirciler vuvuzeladan çıkan sesten ötürü rahatsızlıklarını sık sık dile getirdiler. Hatta bir ara yasaklanması bile gündeme geldi. Bunun yanında Shakira'nın Güney Afrikalı bir grup olan Freshlyground ile birlikte seslendirdiği Waka Waka şarkısı da turnuvanın unutulmaz simgelerinden birisi oldu. Tabi ki şarkının sözlerinde geçen This time for Africa sloganı da hafızalarda yerini aldı. Güney Afrika Cumhuriyeti ev sahibi kontenjanından yararlanarak turnuvaya katıldığı için turnuvada ilk kez altı adet Afrika takımı yer aldı. Cezayir, Kamerun, Fildişi Sahili, Nijerya ve Güney Afrika kıta insanın beklentilerini karşılayamayarak gruptan çıkamadı. Çeyrek finale kadar yükselen Gana ise Uruguay'a penaltılarda kaybederek yarı finale yükselen ilk Afrika takımı olma şansını kaybetti.
2014 Brezilya'ya Afrika'dan katılacak olan beş takım Ekim ayının ikinci haftası ve Kasım ayının ortasında yapılacak olan play-off maçlarından sonra belli olacak. Eşleşmeler:
Fildişi Sahili-Senegal
Burkina Faso*-Cezayir
Etiyopya*-Nijerya
Tunus-Kamerun
Gana-Mısır
*Burkina Faso ve Etiyopya rakiplerini elemeyi başarırlarsa turnuvaya ilk kez katılacaklar.

1 Oca 2012

22 Kişi 1 top- Özgürlük


Özgürlük nasıl bir şeysin sen? Bazen özletiyorsun kendini gerçekten ama bazen de unutuluyorsun resmen. Sana söyleyecek laf yok fazla fazla ama sen var mısın yok musun nasıl anlayacağız biz, nasıl anlamamız gerekir? İnsan arıyor seni her yerde; sokakta yürürken, internete girerken veya konuşurken peki sen neredesin gerçekten, futbolda var mısın? Yok, yok sakın yanlış anlama sıkmayacağım yine seni "şike muhabbeti" üzerinden, konu farklı aslında ama iki çift lafım var bir dinlesen...
Bu özgürlük konusunda çok düşünür oldum birkaç senedir, neye yorayım bilmiyorum, büyüdüm belki de hafiften ancak bunu futbol da da aramam için birkaç sebep vardır yakın zamanda olan.
Futbol. 22 kişi 1 top onca insan, amaç galibiyet peki öncelikle asıl amaç "GOL". O çılgın(!) 22 insan gol atabilmek karşı kaleyi fethedebilmek(Türkler olaya "kale savunması" olarak bakarlar, bu bir savaştır aslında, ayrıntılar için;http://www.erdemdenk.com/kale.htm) için uğraşır 90 dakikalar boyunca. Hedefe ulaşıldığında yani o gol atıldığında doğal olarak hazzı da çok büyük olur.İşte bu hazzı insanlar kendi ifadeleri ve hareketleriyle özel hale getirirler. O golün kutlamasını yaparlar içlerinden geldiği gibi gol sevinci yaşarlar bu belki de o oyuncu için gol kadar mutluluk verici, seyredenler için de seyretmesi keyiflere keyif katan bir olaydır. Bu kısım da bence özel olmalı, çünkü bir futbolcunun en çok özgürlüğü hissettiği alan olarak görüyorum gol sevincini...
Öncelikle burada gol sevinçleri konusundan bahsederken Roger Milla yı anmamayı hem O'na hem de futbola hakaret sayarım! Çünkü o ilginç/farklı futbol sevinçlerini, literatüre sokan ilk adamdır.Babam hep anlatırdı "Roger Milla hep sonradan girer ama mutlaka golünü atar" biraz golcü kişiliği ancak bunun yanında kendine has gol sevinciyle gollerinden çok sevinçleri akılda kaldı Roger Milla'nın.(Roger Milla:http://www.youtube.com/watch?v=wZtx3tkJqso)
İşte bir anlamda Roger Milla ile başlayan serüven günümüzde farklı boyutlara ulaştı hem golü atanlar hem seyredenler için. Ben de burada değinmek istiyorum ki, dünya üzerinde insanlara genellikle bu konuda yeterince özgürlük tanınmış değil insanlar bu sevinçleri yüzünden cezalar alabiliyor ki bu futbolu seven benim gibi insanlar için çok büyük bir hayal kırıklığı. Yani burada yanlış anlaşılmasın tabi ki bu sevinçlerin sınırları olmalı, ırkçılık yapan veya hakarete varan sevinçler yaşayan futbolcular tabi ki engellenmeli buna ben de katılıyorum ama futbolcular bu özgürlükler dünyasında(!) bu sevinçleri yüzünden ceza almamalıdır.
İşin özü biz futboldan tüm zevki alabilmek için herşeyi tüm gerçekliğiyle görmek istiyorsak bu gol sevinçlerinde de görülmelidir. Kardeşi olarak gördüğü, arkadaşı Daniel JARQUE'yi gol sevincine katan formasının altında onun ismini taşıyan Andres INIESTA kadar, gol sonrası formasını altında Filistin yazılı tişörtü gösteren KANOUTE'nin de özgürlüğü aynı olmalıdır. Burada işi futbolda siyaset olmamalı konusuna getirmeye kalkarsak bence bu futboldaki siyaseti Kanoute'nin tişörtü altında aramak yerine futbolu ve kulüpleri yöneten sevgili yöneticilere bir sormak gerekir. Öncelikle temizliğe oradan başlanmalı ki Kanoute'nin hareketinin siyasi değil diğerlerinin anlamadığı gibi, gayet insani olduğunu düşünüyorum. Benim için Jarque kadar orada kötü koşullarda yaşayan/ölen insanlar da değerlidir, onlar için olmasa da...
Naçizane, yazarın notu (aslında yazarın alıntısı demek daha mantıklı) : "Futbolun 22 adamın topun peşinden koşması olduğunu düşünmenin, kemanın telden ve yaydan, Hamlet'in kağıt ve mürekkepten ibaret olduğunu söylemekten bir farkı yoktur." J. B. Priestley, The Good Companions, 1928