Andres Iniesta etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Andres Iniesta etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Tem 2012

Az mizahlı turnuva


Yıllarca Oliver Kahn'ın eldivenlerini asmasını bekleyen Jens Lehmann, "aslında Neuer'den defans oyuncusu olarak yararlanılabilir" açıklamasıyla Almanya'nın genç kalecilerine umut aşıladı.

-Turnuvanın bitimiyle TRT'nin "Saha Dışı" isimli rezaleti sürdüremeyecek olması ülke çapında kutlamaları da beraberinde getirdi. Özellikle Mesut Özil üzerinden parodisi yapılan gurbetçi aksanı epey tepki toplamıştı.

-Dünya Polonya'ya yasadışı yollardan vuvuzela sokulmasını önleyen cesur gümrük memurunu konuşuyor.

-Ersin Düzen maç anlatırken, Ertem Şener'in reklam sektörüne yönelmesi ikilinin arasına kara kedi mi girdi sorusunu akıllara getirdi.

-Gaziantepspor teknik direktörü Hikmet Karaman'ın antreman yerine final maçı yorumculuğunu tercih etmesi Football Manager 2013'te "üç işi aynı anda yapabilen menajer" kisvesiyle oyunseverlere sunulacak.

-Ömer Üründül'ün ailesi can güvenliği sebebiyle tanık koruma, kollektif futbol oynama ve bloklararası bağlantı programına alındı.

-Fransalı genç futbolcular Mexes abilerinin soyunma odasında Edith Piaf 'tan başka şarkıcı dinletmemesinden şikayetçiydi. Phillippe'nin gençlere Zara'yı ve İlkay Akkaya'yı sevdiren Servet Çetin'e özendiği sanılıyor.

-Portekiz milli takımının başarılı savunmacısı Pepe'nin turnuva öncesi, 3-1 yenildikleri Türkiye maçı sonrası hırs yapıp direkleri tekmeleyerek ayaklarını yonttuğu video kimliği bilinmeyen kişilerce sosyal medyaya sızdırıldı.

-Penaltılara giden İspanya- Portekiz maçında son penaltıyı kullanamadan elenen Portekiz'de ağızları bıçak açmıyor. Penaltı atışını gole çeviremeyen Bruno Alves ve bu yüzden penaltı kullanamayan Cristiano Ronaldo'nun odaları ayırdığı biliniyor.

-Play Station oynarken maçın penaltılara uzamasına dayanamayıp ağlamaya başlayan Cristiano Ronaldo, sevgilisi Irina Shayk'ın Hürriyet gazetesinde haftada bir çıkan pozlarına göz atarak sakinleştirilebildi.

-Andriy Shevchenko'nun bir sonraki Dünya Kupası'na kadar yeni geliştirilen "beden dondurma" formülüyle Kiev'de korunmasına ve uykuya yatırılmasına karar verildi. Sheva'nın son sözü, " Neredesin Beschastnykh?" oldu.

-Rusya Başkanı Vladimir Putin "Bizim bir "Gosplan" geleneğimiz vardı, futbol takımımıza neler katabilir, araştırıyoruz." dedi.

-Andrey Arshavin, Ertuğrul Sağlam ve Lotthar Mattheus'un kendisinde yerlerinin çok ayrı olduğunu Firstly Defence ekibine anlattı.

-Shakira, turnuva için kendisinden şarkı talep etmeyen Platini'ye öfke kustu. Bilindiği gibi Shakira, Femen kadınlarıyla klip çekecekti.

-Rafael Van der Vaart "Eşime duydukları ilginin yüzde birini bana duysalardı" Van Bommel'in yerinde ben oynardım açıklamasıyla Hollanda kamuoyuna sitem ve teessüflerini bildirdi.

-Koruyucu başlık takan Petr Cech'e sorunun beyninde değil, ellerinde olduğunu anlatmaya çalışan spor spikeri Stjepan Duzen'in görevine bilnmeyen nedenlerle son verildi.

-Turnuvanın en iyi oyuncusu seçilen Andres Iniesta'nın Facebook'a bir başka soyunma odasında sevinç fotoğrafı koymasına İslamcı hayranlarından "Yeter!" tepkisi geldi. Bilindiği gibi Iniesta her fotoğrafında küloduyla ve Necmettin Erbakan'la hafızalara kazınan parmak işaretiyle poz veriyor.

-Slaven Bilic Lokomotiv Moskova'yla anlaşmış olmasına rağmen hobi olarak gitar çalmayı sürdürmek istemediğini, grubunu yeniden toparladığı anda teknik direktörlüğü bırakacağını açıkladı.

-Zlatan İbrahimoviç stadyumlara kurulan dev ekranlardan kendisini izlemeyi gol atmaya yeğlediğini ima eden konuşmasıyla büyük tepki topladı.

-Turnuvanın kapanış şenliklerindeki gösterilere anlam vermeye çalışan yüz binlerce Avrupalı final maçının ilk 14 dakikasına konsantre olamadı.

10 Haz 2012

In Prandelli We Trust


Turnuvanın üçüncü günü C grubunun iki favorisinin karşılaşmasıyla başladı. Bu maça kadar turnuvada bütün maçlarda gol olmuştu. Gelenek bozulmadı. Genel anlamda olumlu bir görünüm var EURO 2012’de. İtalya ve İspanya şampiyona elemelerinde mağlubiyet yüzü görmeyen takımlardandı. Son üç büyük uluslararası futbol şampiyonasının galipleri karşı karşıya geldi bu akşam. 2008’deki çeyrek final mücadelesinin rövanşı niteliğinde sayılabilecek bir karşılaşmaydı. 2008’de İtalya’nın hocası Roberto Donadoni’yken; İspanya’nın hocası ise Luis Aragones’ti. 2008’de İspanya’nın başarısı İtalya’nın başarısızlığını gölgelemişti. Donadoni de Aragones de takımlarından ayrılmışlardı. Bakalım bu turnuva Cesare Prandelli ve Vicente Del Bosque’nin de sonu olacak mı?

Maça geçersek kadrolar açıklandığında açık söylemek gerekirse ben çok şaşırdım. Aklıma direkt olarak Braga deplasmanına giden Beşiktaş ve o zamanki hocaları Carlos Carvalhal geldi. Galip gelmesine rağmen Carvalhal bana göre çok büyük bir çapsızlık yapmış ve takımını sahaya forvetsiz sürmüştü. İtalya’nın Catenaccio’su ne kadar çirkin geliyorsa insanlara bana da 4-6-0 denen taktik saçma gelmiştir hep. İspanya da bu maça 4-6-0 çıkarak benim beklentilerimin altında kaldı. Del Bosque’nin ne olur ne olmaz diye 3 tane santrafor dahil olmak üzere çok sayıda hücumcu çağırarak bunların çoğunluğunu da yedekte oturtmasıyla tam bir hayal kırıklığı oldu. İtalya ise Juventus ağırlıklı bir kadroyla çıktı Barça-Real Madrid ağırlıklı İspanya’nın karşısına. Cesare Prandelli’nin Fiorentina’da geçirdiği başarılı sezonlardan sonra İtalya’nın başında neler yapacağı merak konusuydu. Bu maç bir kriter olmaz, ancak kısa vadede -2006’dan bu yana güç kaybeden- İtalya’nın gruptan çıkıp çıkamayacağı başarı turnusolü görevi görecektir Prandelli için.

İlk yarıda Prandelli’nin sahaya sürdüğü kadro her ne kadar Del Bosque’ninkinden zayıf olsa da Prandelli’nin taktiksel olarak katkılarını yadsıyamayız. İtalya ilk yarıda beklenenin çok üzerinde bir futbol oynadı desek abartmış olmayız herhalde. Çünkü maç öncesi bütün olumsuzluklar İtalya’dan yanayken İspanya sahaya son iki büyük turnuvanın şampiyonu olarak çıkmıştı. Milan’dan Cassano, Roma’dan De Rossi, City’den Balotelli PSG’den Motta ve Napoli’den Maggio haricindeki altı futbolcu da Juventus kadrosuna mensuplardı. İspanya ise daha çok Barcelona’nın 4-6-0 oyun düzenine yakın bir dizilim ve futbol anlayışıyla sahadaydı. İlk yarıda akıllarda kalan iki topuk hareketi vardı: Birincisi maçın başında Pirlo’nun savunma derinliğini yitirdiği anda verdiği riski savan topuk pası; ikincisi ise devrenin sonlarına doğru Balotelli’nin taç çizgisinde topuğuyla güçlükle kontrol ettiği toptu.

Tribünler açısından birkaç kelime etmek gerekirse; öncelikle Polonyalı futbol severlerin maça ilgisi çok fazlaydı. İspanyollar her ne kadar çoğunlukta gözükseler de organize olamadılar. İtalyanlar ise bilindik tribün aktivitelerini sergileyip organize bir şekilde turnuvaya geldiklerini kanıtladılar.

İkinci yarıda ise iki takım da ilk yarıdakinden çok farklı bir görüntü çizmedi. Balotelli’nin çıkıp Di Natale’nin girmesi maçın ilk dönüm noktasıydı. Maçın ikinci dönüm noktası ise Negredo veya Llorente dururken iki sezondur formsuz olan Torres’in bir nevi kurtarıcı olarak oyuna girmesiydi. Di Natale’nin golünde Pirlo’nun asisti ve Fabregas’ın golünde de Silva’nın asisti belki de gol vuruşundan daha değerli olan iki pastı. Buffon ve Casillas ise yedikleri goller de dahil olmak üzere hatasız oynadılar. Di Natale yıllanmış şarap gibi her geçen yıl performansını artırdıkça tam tersi yönde Torres yıldan yıla daha iyi olması gerekirken giderek kan kaybediyor.
İtalya benim ve futbol kamuoyunun beklentileri üzerinde bir oyun ortaya koyarak çoğumuzu şaşırttı. İspanya ise çok açık bir biçimde İtalya’dan çekindi ve oyununu da buna göre kurgulamak zorunda kaldı. Benim özel tebriklerim Cesare Prandelli, Antonio Di Natale ve Gigi Buffon’adır. Ancak İspanya’da da Xavi-Iniesta ikilisi bir kez daha olumlu futbol nasıl oynanır futbol severlere gösterdiler.
Forza Azzurri diyerek bir İtalya yazısını daha sonlandırmanın hüznünü yaşıyorum. Sizlere de 1990 İtalya Dünya Kupası’nın müziğini armağan ediyorum.

1 Oca 2012

22 Kişi 1 top- Özgürlük


Özgürlük nasıl bir şeysin sen? Bazen özletiyorsun kendini gerçekten ama bazen de unutuluyorsun resmen. Sana söyleyecek laf yok fazla fazla ama sen var mısın yok musun nasıl anlayacağız biz, nasıl anlamamız gerekir? İnsan arıyor seni her yerde; sokakta yürürken, internete girerken veya konuşurken peki sen neredesin gerçekten, futbolda var mısın? Yok, yok sakın yanlış anlama sıkmayacağım yine seni "şike muhabbeti" üzerinden, konu farklı aslında ama iki çift lafım var bir dinlesen...
Bu özgürlük konusunda çok düşünür oldum birkaç senedir, neye yorayım bilmiyorum, büyüdüm belki de hafiften ancak bunu futbol da da aramam için birkaç sebep vardır yakın zamanda olan.
Futbol. 22 kişi 1 top onca insan, amaç galibiyet peki öncelikle asıl amaç "GOL". O çılgın(!) 22 insan gol atabilmek karşı kaleyi fethedebilmek(Türkler olaya "kale savunması" olarak bakarlar, bu bir savaştır aslında, ayrıntılar için;http://www.erdemdenk.com/kale.htm) için uğraşır 90 dakikalar boyunca. Hedefe ulaşıldığında yani o gol atıldığında doğal olarak hazzı da çok büyük olur.İşte bu hazzı insanlar kendi ifadeleri ve hareketleriyle özel hale getirirler. O golün kutlamasını yaparlar içlerinden geldiği gibi gol sevinci yaşarlar bu belki de o oyuncu için gol kadar mutluluk verici, seyredenler için de seyretmesi keyiflere keyif katan bir olaydır. Bu kısım da bence özel olmalı, çünkü bir futbolcunun en çok özgürlüğü hissettiği alan olarak görüyorum gol sevincini...
Öncelikle burada gol sevinçleri konusundan bahsederken Roger Milla yı anmamayı hem O'na hem de futbola hakaret sayarım! Çünkü o ilginç/farklı futbol sevinçlerini, literatüre sokan ilk adamdır.Babam hep anlatırdı "Roger Milla hep sonradan girer ama mutlaka golünü atar" biraz golcü kişiliği ancak bunun yanında kendine has gol sevinciyle gollerinden çok sevinçleri akılda kaldı Roger Milla'nın.(Roger Milla:http://www.youtube.com/watch?v=wZtx3tkJqso)
İşte bir anlamda Roger Milla ile başlayan serüven günümüzde farklı boyutlara ulaştı hem golü atanlar hem seyredenler için. Ben de burada değinmek istiyorum ki, dünya üzerinde insanlara genellikle bu konuda yeterince özgürlük tanınmış değil insanlar bu sevinçleri yüzünden cezalar alabiliyor ki bu futbolu seven benim gibi insanlar için çok büyük bir hayal kırıklığı. Yani burada yanlış anlaşılmasın tabi ki bu sevinçlerin sınırları olmalı, ırkçılık yapan veya hakarete varan sevinçler yaşayan futbolcular tabi ki engellenmeli buna ben de katılıyorum ama futbolcular bu özgürlükler dünyasında(!) bu sevinçleri yüzünden ceza almamalıdır.
İşin özü biz futboldan tüm zevki alabilmek için herşeyi tüm gerçekliğiyle görmek istiyorsak bu gol sevinçlerinde de görülmelidir. Kardeşi olarak gördüğü, arkadaşı Daniel JARQUE'yi gol sevincine katan formasının altında onun ismini taşıyan Andres INIESTA kadar, gol sonrası formasını altında Filistin yazılı tişörtü gösteren KANOUTE'nin de özgürlüğü aynı olmalıdır. Burada işi futbolda siyaset olmamalı konusuna getirmeye kalkarsak bence bu futboldaki siyaseti Kanoute'nin tişörtü altında aramak yerine futbolu ve kulüpleri yöneten sevgili yöneticilere bir sormak gerekir. Öncelikle temizliğe oradan başlanmalı ki Kanoute'nin hareketinin siyasi değil diğerlerinin anlamadığı gibi, gayet insani olduğunu düşünüyorum. Benim için Jarque kadar orada kötü koşullarda yaşayan/ölen insanlar da değerlidir, onlar için olmasa da...
Naçizane, yazarın notu (aslında yazarın alıntısı demek daha mantıklı) : "Futbolun 22 adamın topun peşinden koşması olduğunu düşünmenin, kemanın telden ve yaydan, Hamlet'in kağıt ve mürekkepten ibaret olduğunu söylemekten bir farkı yoktur." J. B. Priestley, The Good Companions, 1928