Wolfgang Stark etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Wolfgang Stark etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Eyl 2012

'Kaybetmek kolay, kazanmak olay'

     Bundan tam 6 sezon önceydi Galatasaray'ın kupa 1'deki son grup maçı. Gruptan çıkma şansı yoktu ancak galibiyetle veda etmek herkesin ümidiydi. 2005-2006 sezonunda eldeki malzemeyle harikalar yaratan, şampiyonluğu son haftaya kadar kovalayıp 83 puanla takımı şampiyon yapan Gerets diğer sezon takımın düşüşünü önleyememişti. Hücumda Allah ne verdiyse, arkada toparlayıcı Saidou formülü tek sezonluk mutluluk yaşatmıştı. Ancak sonraki sezon takım 56 puanda kaldı. Haliyle Türkiye şartlarında İliç-Hasan Kabze-Hakan Şükür-Ümit Karan dörtlüsünü oynatabilecek yegane adam Eric Gerets gönderilmişti.


       Inamotolu, Carruscalı kadrosuyla Liverpool, Bordeaux, PSV ile beraber C grubunda yer aldı Avrupa Fatihi. 6 maç sonunda 4 puan toplayabilen takımdan akılda kalanlar yeni yeni parlayan yıldız Arda Turan'ın Bordeaux maçında rakibine kafa atıp kırmızı kart görerek Zidane'a selam çakmasıydı.


         O sezonu müteakip 5 sezon boyunca -bir zamanlar en fazla katılanlar listesinde üst sıralarında yer aldığı- Şampiyonlar Ligi'nde gruplara kalamadı. 2008-2009 sezonunda 2-0 öndeyken kaybedilen, Harry Kewell'ın stoper oynadığı Hamburg maçı kaybedilmese kupa 2 belki de 2.defa Türkiye satıhlarına gelecekti. Feldkamp, Skibbe, Rijkaard, Hagi, Bülent Ünder derken Galatasaray 2010-2011 sezonunu 14 galibiyet 4 beraberlik 16 mağlubiyetle ligi 14.sıralardan dönerek 8.bitirdi. Kupa 1'de oynamak artık eski anılarda kalmıştı.



         20 Mayıs 2011 Galatasaray için, Galatasaraylılar için yitirilen ateşin ilk kıvılcımıydı. İlk gelişinde 4 sezon üst üste ligin ilk basamağını parselleyen, UEFA kupasını kazanan, Fiorentina'ya İtalya kupası finali oynatan, Milan'ı çalıştıran, 2.gelişindeyse Zulümpiyat Stadı'na maruz kalarak kötü ayrılan İtalyanların Grande'si, bizim imparatorumuz Fatih Terim geri dönüşe karar vermişti. Ünal Aysal yönetimi toparlanmak isteyen Galatasaray'da Florya'nın anahtarının tek bir kişiye emanet edilmesi gerektiğini çok iyi biliyordu. O kişi de taşın altına elini soktu.



         2011-2012 sezonuna yeni transferlerle girildi. Takım imparatorun istediği gibi oynayamadı ilk 3-4 hafta. Fakat şu söz çok önemliydi: 'Ben yenildiğinde bile taraftarının başını öne eğmeyecek bir Galatasaray yaratmak istiyorum.' Nitekim imparatorluktan sensei'liğe adım adım geçen Terim'in bu sözü cimbomun tüm sezonki futboluna sirayet etti. Nihayet beklenilen şampiyonluk da geldi. Galatasaray için şampiyonluk hep önemliydi ama amaç değil araçtı.



        19 Eylül 2012 tarihi kimileri için bir geri dönüştü. Kimileri için özlenen sevgiliye kavuşmaktı. 1993 yılında şerefli mağlubiyetlerden palazlanmaya geçiş evresindeki Türk futbolunun Avrupa'daki yüzü Galatasaray şok bir biçimde İngiliz devi Manchester'i elemiş ve Şampiyonlar Ligi statüsünü değiştirtmişti UEFA'ya. 13 sene sonra rakip yine Manchester, stad yine Düşler Tiyatrosu yani Old Trafford'du. Galatasaray bir sürü pozisyona girerek bir o kadar da kalesinde görerek, bütün maç saldırarak 1-0 kaybetti. Hakem Wolfgang Stark böyle istemişti. Ancak maçla ilgili herkesin memnun olmadığı tek şey bu oyunla nasıl puan alınamadığıydı. Yenilmişti Galatasaray ama Manchester'a boyun eğmemişti. Kimi zaman yarı sahasına hapsetmişti. Terim'in sözündeki gibi yenilmişti ama taraftarı gururluydu.



        Yine Terim'in yazıya başlık olan ve birkaç yerde telaffuz ettiği, benim de hayat felsefem olan cümleyle bitireyim yazıyı:

         Kaybetmek kolay, kazanmak olay...

20 Eyl 2012

Şampiyonlar Ligi'nde İlk Haftanın Notları

A Grubu
Dinamo Zagreb-Porto(0-2) maçında tribünler boş kaldı. Şampiyonlar Ligi'nde alışık olmadığımız bir görüntüydü.

Paris Saint Germain-Dinamo Kiev(4-1) maçında parayle saadet geldi. Disiplin paraya boyun eğdi.

B Grubu
Montpellier-Arsenal(1-2) maçında Belhanda'nın Panenka Penaltısı girişimi az daha İtalyan eldiven Vito Mannone'nin kucağında kalıyordu. Montpellier taraftarı mağlubiyete rağmen yaşadıkları Şampiyonlar Ligi tecrübesinin keyfini çıkardı. Zaten futbol da böyle bir şey olmalı.

Olympiakos-Schalke(1-2) maçında goller vardı. Bir de Klaas-Jan Huntelaar(böyle uzun uzun yazınca daha afili oluyor)'ın direkten dönen penaltısı.


C Grubu
Milan-Anderlecht(0-0) maçında Silvio Proto Milan ataklarını cesurca savuşturdu. Milano'da büyüyen kriz tribünlerin boşalmasına yol açtı. Boşalan tribünlerden yükselen tepkiler de giderek artıyor. Berlusconi-Allegri-Galliani üçlemesi sıkıntıda...

Malaga-Zenit(3-0) maçında Luciano Spalletti'nin bıyıkları maça bir süre gölge düşürse de genç yetenek Isco'nun golleri futbol severleri kendine getirdi.

D Grubu
Real Madrid-Manchester City(3-2) İspanyol basının deyimiyle "dünyanın en pahalı maçı" oldu. Joe Hart'ın büyük hatası Cristiano Ronaldo'yu yine bir şekilde maçın kahramanı yaptı.


Borussia Dortmund-Ajax(1-0) maçında Dortmund kalecisi Weidenfeller'in uzun süreli orta saha seyahati Ajax hanesine gol olarak dönmedi. Hummels'in ağır aksak penaltısının telafisi Lewandowski'ye düştü.

E Grubu
Chelsea-Juventus(2-2) maçında genç yıldız adayı Oscar Chelsea formasıyla Londra'da gollerle tanıştı. Hazard yine asist yaptı. Buffon ve Pirlo hala yaşlanmamış. Pirlo'nun birazcık sakalları uzamış o kadar.

Shakhtar Donetsk-Nordsjaelland(2-0) maçında sessiz harflerin üstünlüğü göze çarparken bahis dünyasının "Kuzey Yıldızı" Nordsjaelland Şampiyonlar Ligi'nde ben de varım dedi ama yetmedi.

F Grubu
Bayern Münih-Valencia(2-1) maçında Valencia 2001'in rövanşını almak istedi ancak olmadı. Artık gözler Mestella'ya çevrildi.

Lille-BATE Borisov(1-3) maçında Lille bir kez daha Şampiyonlar Ligi takımı olmadığını kanıtladı.

G Grubu
Barcelona-Spartak Moskova(3-2) maçında Lionel Messi ve Tello işbirliği Alves ve Valdes işbirliğini mağlup etti.

Celtic-Benfica(0-0) maçı bu hafta gol sesi çıkmayan tek maç oldu. Rangers'ın yokluğu Celtic'i bir hayli etkilemiş.

H Grubu
Manchester United-Galatasaray(1-0) maçında ortak kanı Wolfgang Stark'ın bir adet bilim kurgu efsanesi olduğu yönündeydi. Alman "Kicker"  gazetesi haklıymış...

Braga-Cluj(0-2) maçında görüldüğü üzere Estadio Municipal de Braga hala "dört dağ içinde".