Wayne Rooney etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Wayne Rooney etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Tem 2012

Yağmuruma takılan İngiltere


Ipswich kasabı nerede?
Ipswich Kasabı Terry Butcher, aranmayan kan bulundu.

Turnuva geldi geçti, İtalya'nın finale dek takdire şayan futbolu, Pirlo, Cassano bir tarafta, Barcelona rüzgarını futbol ayazına çeviren İspanya'nın sıkıcı şampiyonluğu diğer tarafta...Almanya'nın tüm dünyada "kupayı almadan gitmezler" yorumlarına verdiği tokat niteliğinde cevap, Portekiz'in Pauleta, Nuno Gomes, Postiga ve "feda"kar Almeidalı hücum edememe hattı geleneği...Hepimiz bir yerlerde yanıldık, Hollanda ile yıkıldık. Kalecilik gönlümüzde ayrı yer tutar dedik, Neuer'i, Casillas'ı, Hart'ı, Buffon'u bağrımıza bastık, avunduk.

Şaşırtmayan bir ekip vardı, çok içerlemedik ama kızdık, İngiltere. Oscar Wilde bu günleri görseydi, acı, nefret, sevgi, ihanet dolu bir yeni "De Profundis" yazmazdı, üçkağıtçı yeni sevgilisinin peşinden Wimbledon'a giderdi herhalde. Lakin futbola endekslenince, milli duyarlılık denilen nane de bünyede sıfırın altında olunca, uluslararası alanda tuttuğum takımın şu hali bana bu yazıyı yazdırıyor.

Blogda da belirtmiştim, turnuvaya abartılmış bir beklenti yaratılmadan dahil olmuş İngiltere. Ama böyle çıkarımlar doğruyu ne kadar yansıtır, emin olamayız. Başarıya ilişkin sükunet, başarısızlık ihtimalini önceden sindirmek midir hakikaten? Hangi maçtı unuttum, penaltı atışı sırasında bir hooliganımız donunu da bunun rahatlığıyla mı sıyırdı, rakip görsün de penaltıyı atamasın diye? Dolayısıyla soyut şeyler bunlar, klavye başında ahkam kesen abilerin beynine doldurttuğu anket sayfaları... Biz de onlardan alıp yayıyoruz, "Rooney olmasa AKP'ye oy verir miydiniz? sorusuna evet yüzde 83 çıkmış abi..."

Kafam karışır.

Rooney demişken kendisi gerçekten tek gündemdi herhalde. TRT spikerlerinin "Cüneyt Çakır" esanslı gurur yalayışlarından sonra en çok bu mevzuya sıkıldım. Rooney topu topu iki maçta oynamadı ama, toplamda bir 45 dakika abimizin sarı yumru suratını izletti bize "yayıncı kuruluş". Zaten dev ekranda taraftar ya da futbolcu kendini gördüğü anda kesme sadizminden de büyük zevk aldılar, orgazma gel sen. Welbeck, Carroll gol atınca daya Rooney'i, İngiltere gol yiyince bas Rooney'i...Sonraki iki maçta da gördük kendisini diyeceğim, kızacaklar. Kendisini sevmediğimiz zannedilmesin.

Benim ola ki çeyrek final ve üstüne çıkabilecek kadar kalırlarsa yıldız adaylarım belliydi, Hart, Parker, Welbeck...Sen niye Gerrard'ı da dahil etmezsin ki listeye? Af buyurun. Bu dört arkadaştan ikisi bir sonraki turnuvada olmayacaklar. Terry de olmaz. Defoe'ye de ihtiyaç olmadı çok şükür, o da gider. İki sene sonraya kadroda Chamberlain ve Walcott devam, bir çeyrek final daha görürüz. Defansın göbeğine de bir yeni Terry Butcher lazım ki, sormayın gitsin. Maç katlolacaksa en azından bünyeler kan görsün.

Şaka tabi.

İngiltere yeter ki, "Why does it always rain on me?" sorusuna kafa patlatmak yerine yeni ve yağmuru takmayan bir soru koysun. Yağacak abi o yağmur, kaçış yok. Bizi İspanya belasından kurtaracak ekip değiller her şartta.



5 Haz 2012

Girizgah niyetine: Sevgilim İngiltere


Futbolda İngiltere ulusal takımını desteklemek, insana yeni bir sevgiliyle gelen umutları ve her seferinde, bir yerinde, hayal kırıklıklarını başından kabullenmeye benzer. Herifçioğlunu görür, beğenirsin, forması fiyakalıdır, zorlarsan biraz Beckham'ı andırır, 11 meziyeti birarada, dünyanın en iyisiyle karşı karşıyasındır. Üzerinde güneş batmaz bu herifin, girdiği her mücadeleyi kazanacaktır gözünde. Böyle böyle büyüttüğün beklentilerin üzerine, saha içindeki performansını her sınamanda beklentiler yerini hayal kırıklığına bırakmaya başlar, tek tek. Meziyetler arası uyumda problemlerini keşfedersin; herif emperyal hevesler içerisinde, burnu büyük, sanki biraz karizması abartılı...Son kaçırdığı penaltıyla stadyumu tek tek terk eder insanlar, bir sonraki şampiyonaya, bir sonraki sevgili için umut biriktirmeye adalarına dönerler.

Dört yılda bir yenilenen umutların belki de İngilizlerin gözünde ilk kez, illüzyona değil, daha olgun, alınacak sonuçlara daha hazırlıklı bir formata büründüğünü söyleyebiliriz. Euro 2012, İngiltere ulusal takımının belki de üzerinde stresi daha az hissedeceği bir turnuva olacak diğerlerine göre. Blogdaki görev dağılımımız dolayısıyla, bir diğer sıkıcı "komşu" Yunanistan ile beraber, sıkıcı sevgilim İngiltere'yi de yazmaya çalışacağım turnuva boyunca. Dolayısıyla epey ahkam keseceğiz, şimdiden affola.

Bizim memlekette, milli takımda ne kadar fazla "lejyoner" var ise, o kadar başarı gelecek sanrısı sözkonusu. Herhalde sebebi Avrupa görmüş futbolcunun disiplin, strateji, dayanıklılık vesaire zırhlarını tek tek formasının üzerine geçirdiği düşünülmesi. Futbolun beşiği deyip durduğumuz İngiltere'nin ise bir zorunlu nedenden dolayı böyle bir şeye açık olmadığını görüyoruz: Premier Lig takımları ağır sayılabilecek kısıtlamalara rağmen ağzına kadar yabancı dolu, lakin yurtdışında hatırı sayılır İngiliz futbolcu yok! Bu konu üzerinden dallanıp budaklanan bir sürü meseleye şimdilik girmeyelim. Euro 2000'deki rezalette yalnızca McManaman yurtdışında (R. Madrid) oynuyordu, 2004'te Hargreaves (B.Münih) ve Beckham (R. Madrid). Bu turnuvada ise futbol hayatını yurtdışında sürdüren oyuncu sayısı 0 (sıfır). Dolayısıyla bir başka Avrupa Şampiyonası daha, kibirli İngilizlerin dünyanın en iyi ligine sahip olmalarıyla- turnuva başarısı arasındaki bağlantı üzerine kafa patlatmakla geçebilir. En azından ilk üç maç garanti.

-Bundan sonraki paragraf tamamen isimlerden oluşuyor, dileyen direkt finale "bay geçebilir".

Mayıs ayında göreve gelen Roy Hodgson'un seçtiği kadroya göz ucuyla bakmadan evvel, İngiltere'nin gündemi, Wayne Rooney'nin ilk iki maçta cezalı olması sebebiyle meşgul demek gerekiyor öncelikle. Fransa ve İsveç maçları istenildiği gibi sonuçlanmaz ise, Rooney'i şampiyona boyunca yalnızca Ukrayna maçında izleyebileceğiz zira. Manchester United'da iyiden iyiye parlayan Danny Welbeck'in omuzlarında bariz bir yük gözüküyor. Diğer forvetlerden Andy Carroll oynamasa daha iyi, Sturridge ise kadrodan çıkarıldı gibi gözüküyor. Diğer pozisyonlara geçersek, Bursaspor'un file bekçisi Scott Carson, üçüncü kaleciliği 19'luk Butland'a kaptırdı. Defansın göbeğinde Chelsea'nin başarılı savunmacıları John Terry ve Gary Cahill'in sakatlıkları, ikincisinin turnuva kadrosundan halihazırda çıkarılmasına yol açtı. "Şampiyonlar Ligi finalinde de yoktular zaten" dediğinizi duyar gibiyim. Rio Ferdinand buna rağmen kadroya çağrılmamasına epey isyan etti açıkçası, kendisinden 11 yaş küçük ve yalnızca milli formayı 1 kez giymiş Martin Kelly tercih edilince. Ne diyeyim, duygusalım, ben de üzüldüm. Orta sahada yine Chelsea'li Lampard sakatlık dolayısıyla kadroda yok. Benim en çok dikkatimi çeken bu sene Liverpool'da tam bir hayal kırıklığı yaratan sol açık Stewart Downing'in ne sebeple turnuva kadrosuna alındığı... Bayım, Liverpool taraftarı birine bunu söyletebilen birinden bahsediyoruz! Pes!

Kadrodaki olumsuzlukları yazdıktan sonra, takımın kaderini tayin etmeye aday isimlerim: Manchester City'nin eldiveni Joe Hart, şu bizim eski-yeni Scott Parker, United'lı Young ve Welbeck- Rooney ikilisi. 4-4-2'nin biraz esnetilmesiyle, Walcott, Chamberlain, Welbeck, Kelly, Butland, Jones gibi tazeleriyle İngiltere, şampiyonada umuyoruz, "bu da aynısı çıktı" dedirtmez bu kez biz duygusallara. Yoksa "göze hoş gelen" birkaç opsiyon var, haberleri olsun.

11 Haziran'daki Fransa maçıyla, turnuvadaki, sahadaki İngiltere'yi yazmaya başlıyorum.