Halihazırda Dünya Kupasını en çok kazanan Avrupa ülkesi olan İtalya'ya Kupaların Efendisi desek yerinde olur. Ancak İtalya'nın Dünya Kupalarındaki başarılarının Avrupa Şampiyonalarına yansımadığı da bir gerçek. Ev sahibi olduğu EURO 1968'i kazanan İtalya bu kupayı ilk ve son kez kaldırmış olacaktı. Papalığın merkezi Vatikan'ı topraklarında barındıran İtalya kuşkusuz Katolikler arasında önde gelen bir ulusa sahipler. Diğer taraftaysa Balkanlar'daki mezhep ve din çatışmalarının baş aktörlerinden olan Hırvatistan da Katolik mezhebine mensup bir ulusa sahipler.
C Grubunun ilk maçında İspanya karşısında pozisyonlar vermesine rağmen İtalya oynadığı futbolla umut veren bir görüntü sergilemişti. Ancak hala oyun olarak bir şeylerin yeterli olmadığı da apaçık ortadaydı. Buffon, Di Natale ve tabi ki Pirlo ilk maçın öne çıkan isimlerindendi. İtalya'nın temel probleminin nerede olduğu ise tam bir muammaydı. Cesare Prandelli takımını İspanya karşısında güzel bir dizilimle çıkarmıştı. Prandelli kadroyu Hırvatistan maçında da bozmadı. Maçın ilk yarısında Pirlo'nun serbest vuruştan attığı gole kadar sahanın tek hakimi olan İtalya akıllara ister istemez aynı soruyu getirdi: Yine mi skorun üzerine yatacaklar? Beklenen cevap hiç gecikmeden ikinci yarı başlar başlamaz İtalya'nın ileride baskıyı bırakmasıyla geldi. Belki İtalyanlara özgü bir şey değil geriye çekilme huyu. Ancak ne yazık ki İtalyanlarla özdeşleşmiş klişe tabirlerin başında geliyor. Catenaccio gibi felsefik bir sistemin günümüzdeki kullanım şeklinin Helenio Herrera'nın kemiklerini sızlatmadığını düşünmek ise safdillikten başka bir şey olmaz. O yüzden her savunmaya çekilen takıma da Catenaccio yapıyor dememek evladır. Ancak şu da atlanmamalı ki katı savunma yapmakla özdeşleşen Catenaccio kavramı ister istemez bir kalıp haline de gelmiş durumdadır.
Maçın ikinci yarısında Mandzukic'le golü bulan Hırvatlar galibiyetin kendilerini bir üst tura taşıyacak olması gerçeğini göz önünde bulundurup maçı İtalya'dan daha çok isteyen taraf konumundaydılar. İtalyanlar ise nasıl olsa son maçta ne yazık ki grubun averaj takımı haline gelen İrlanda'yı yeneriz düşüncesiyle rahat hareket ettiler. 1-1'lik sonuç İtalyanların işine fazlasıyla yaradı gibi. Hırvatlar içinse asıl tehlike grubun son maçında İspanya karşısında alınacak olası bir mağlubiyette gruptan çıkamama ihtimali. Kupanın son şampiyonu olan İspanya'nın son maçta göstereceği performans gruptaki dizilimi belirleyecek. İtalya cephesinde ise olası bir öz güven patlaması durumunda 2010 Güney Afrika'nın bir tekrarı da yaşanabilir. Turnuvalarda nasıl futbol ortaya konulması gerektiğini çok iyi bilen İtalyanlar muhtemelen gruptan çıkacaktır. Hem de diğer maçın sonucunu beklemeden.
Ayrı bir parantez de Hırvat taraftarlara açmak lazım. Hırvatlar çok büyük kafileler halinde Polonya'daki stadyumları adeta esir almaya gelmişler gibi. Şu ana kadar ki en iyi deplasman performansını sergileyen Hırvatistan tribünlerinde kimi zaman Türkiye tribünlerinden duymaya alışık olduğumuz besteler duyuyoruz. Almanya tribünlerinde yıllardır duyduğumuz benzer bestelere alışkındım ancak kulüp bazında başarılı olamayan Hırvat takımlarının tribünlerini bugüne kadar takip edememiştim. Gerçekten hayran bıraktılar kendilerine. İtalyan tribünleri ise her zamanki gibi sayıca az olmalarına rağmen Hırvat tribünlerinden aşağı kalır değildi. Ülke takımı destekleme fikri hiçbir zaman kulüp takımı destekleme fikrinin önüne geçemeyecektir. Sadece aşırı milliyetçilikle yoğurulmuş azınlık bölgelerinde kurulan FIFA'ya bağlı olmayan ulusal takımları destekleme fikri futbol severlere cazip gelebilir. Bunların haricinde İtalyan ve Hırvat taraftarları eğer ki iç içe görebiliyorsak stadyumlarda fanatizm ulusal takımlara çok da fazla sirayet etmemiş diyebiliriz.
Kupaların Efendisinin maçın ikinci yarıdaki isteksiz oyunu Hırvatların bir puanı almasını kolaylaştırdı. Hatta ikinci yarıda galibiyeti bulabilecek pozisyonları da defalarca cömertçe harcadılar. Katolik Kilisesi haricinde kimseyi tatmin etmeyen bir skorla biten maç İtalya'nın tur ümitlerini artırırken, Hırvatistan'ın kileri de zora soktu.
Mario Mandžukić etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mario Mandžukić etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
15 Haz 2012
Kupaların Efendisi: Mezhep Kardeşliği
Etiketler:
2010 Dünya Kupası,
Almanya,
Andrea Pirlo,
Catenaccio,
Cesare Prandelli,
EURO 2012,
FIFA,
Helenio Herrera,
Hırvatistan,
İrlanda,
İspanya,
İtalya,
Mario Mandžukić,
Polonya,
Sinan Baran
Damalılar'dan korkun
Turnuvadaki ilk yazımı yazmak İtalya-Hırvatistan maçı ile ikinci grup maçları sonunda nasip oldu. Turnuva öncesi blogger arkadaşlarla takım paylaşırken umutla talip olduğum Hırvatistan beklentilerimin kıyısında köşesinde bir performans gösterdi. Euro 2012'nin ölüm gruplarından birinde yer alan Hırvatistan ikinci maçlar sonunda 4 puanla İspanya'nın gerisinde ikinci sırada bulunuyor.
Öncelikle maçlardan önce yapılan 10'dan geri sayım 'Var Mısın Yok Musun' yarışmasını hatırlatması nedeniyle benim açımdan bir hayli rahatsız edici. Turnuva genel olarak güzel gidiyor, maçlar keyifli. İlk maçlar sonunda Rusya otoritelerden tam not alırken, ikinci maçlar için bu akşamki İspanya'nın yıldız olması muhtemel. Turnuvanın en zayıf takımı görünümündeki İrlanda ise taraftar şovları ile turnuvaya büyük bir lezzet katmakta. (Ayrıca spikerin İrlanda için belirttiği fiyat olarak en değersiz takım nitelendirmesi bir hayli yersizdi.)
Hırvatistan çok derli toplu bir takım. Stoperleri sırıtmıyor, sol bekleri Strinic tecrübesizlikten bazen saçmalayabiliyor ama genel olarak bekler de iyi; orta sahaları tartışmasız iyi, forvetleri de çöpçü. Mandzukic-Jelavic ikilisi önlem alınacak kadar ekstra özelliklere sahip değil; ama defansı çok yorarak çok yıpratarak çokça hataya zorluyorlar. Modric çok büyük oyuncu, tam bir maestro. Şöyle söyleyeyim iyi bir Modric'in bu takıma bu turnuvada kazandıramayacağı maç yok. Hırvatistan'ın bana göre bir bench problemi var; Eduardo'yu pek beğenmeme rağmen aldığı dakikalarda fark yaratamadığını gördüm. Ah Olic vah Olic diyorum !
İtalya-Hırvatistan maçının ilk yarısının ilk bölümü rölantide geçti. İlk yarının ortalarına doğru Pirlo çok rahat top yapmaya başladı ve bu sürede Modric ortalarda gözükmeyince top İtalya'da kaldı. Bu süre içerisinde Pirlo'nun servis ettiği topları Cassano forvet hattında verimli kullandı; Balotelli Space Jam'deki yetenekleri alınmış basketbolcular gibi davranmasaydı bu zaman zarfında İtalya'nın gol bulması işten bile değildi. Art arda gelen toplarda Pletikosa'nın başarısına Pirlo'nun frikiği gölge düşürdü ve ilk yarı bu sonuçla bitti.
İkinci yarıya Hırvatistan baskı ile başladı. Sağlı sollu bindirmelerde özellikle Srna'nın ortaları yürek hoplattı. Forvetlerinin niteliği nedeniyle pek de yerden oynamayı tercih etmeyen Hırvatistan soldan kesilen bir ortada Mandzukic'in iyi kontrolü ve abartılı vuruşu ile golü buldu. Gol öncesi bir kaç pozisyona girerek kendine gelen Modric'in bu aşamadan sonra takımı da toplaması golün gelişinde büyük bir etkendi.
Neyse fazla uzatmayalım. Futbolu bilen, ne zaman ne yapacağı kestirilemeyen, hele de futbol şansı yanındaysa iyice korkulası bir kimliğe bürünen Hırvatistan'ın İspanya karşısında kolay lokma olmayacağını ve turu geçeceğini düşünüyorum. Hırvatistan bu turnuvanın Fenerbahçe'si gibi duruyor. Bir Trabzonsporlu olarak son cümleyi yazmak garip geldi.
Öncelikle maçlardan önce yapılan 10'dan geri sayım 'Var Mısın Yok Musun' yarışmasını hatırlatması nedeniyle benim açımdan bir hayli rahatsız edici. Turnuva genel olarak güzel gidiyor, maçlar keyifli. İlk maçlar sonunda Rusya otoritelerden tam not alırken, ikinci maçlar için bu akşamki İspanya'nın yıldız olması muhtemel. Turnuvanın en zayıf takımı görünümündeki İrlanda ise taraftar şovları ile turnuvaya büyük bir lezzet katmakta. (Ayrıca spikerin İrlanda için belirttiği fiyat olarak en değersiz takım nitelendirmesi bir hayli yersizdi.)
Hırvatistan çok derli toplu bir takım. Stoperleri sırıtmıyor, sol bekleri Strinic tecrübesizlikten bazen saçmalayabiliyor ama genel olarak bekler de iyi; orta sahaları tartışmasız iyi, forvetleri de çöpçü. Mandzukic-Jelavic ikilisi önlem alınacak kadar ekstra özelliklere sahip değil; ama defansı çok yorarak çok yıpratarak çokça hataya zorluyorlar. Modric çok büyük oyuncu, tam bir maestro. Şöyle söyleyeyim iyi bir Modric'in bu takıma bu turnuvada kazandıramayacağı maç yok. Hırvatistan'ın bana göre bir bench problemi var; Eduardo'yu pek beğenmeme rağmen aldığı dakikalarda fark yaratamadığını gördüm. Ah Olic vah Olic diyorum !
İtalya-Hırvatistan maçının ilk yarısının ilk bölümü rölantide geçti. İlk yarının ortalarına doğru Pirlo çok rahat top yapmaya başladı ve bu sürede Modric ortalarda gözükmeyince top İtalya'da kaldı. Bu süre içerisinde Pirlo'nun servis ettiği topları Cassano forvet hattında verimli kullandı; Balotelli Space Jam'deki yetenekleri alınmış basketbolcular gibi davranmasaydı bu zaman zarfında İtalya'nın gol bulması işten bile değildi. Art arda gelen toplarda Pletikosa'nın başarısına Pirlo'nun frikiği gölge düşürdü ve ilk yarı bu sonuçla bitti.
İkinci yarıya Hırvatistan baskı ile başladı. Sağlı sollu bindirmelerde özellikle Srna'nın ortaları yürek hoplattı. Forvetlerinin niteliği nedeniyle pek de yerden oynamayı tercih etmeyen Hırvatistan soldan kesilen bir ortada Mandzukic'in iyi kontrolü ve abartılı vuruşu ile golü buldu. Gol öncesi bir kaç pozisyona girerek kendine gelen Modric'in bu aşamadan sonra takımı da toplaması golün gelişinde büyük bir etkendi.
Neyse fazla uzatmayalım. Futbolu bilen, ne zaman ne yapacağı kestirilemeyen, hele de futbol şansı yanındaysa iyice korkulası bir kimliğe bürünen Hırvatistan'ın İspanya karşısında kolay lokma olmayacağını ve turu geçeceğini düşünüyorum. Hırvatistan bu turnuvanın Fenerbahçe'si gibi duruyor. Bir Trabzonsporlu olarak son cümleyi yazmak garip geldi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)