Amerika'dan futbol denilince aklıma ilk olarak 94 Dünya Kupası ve Rüştü Reçber'in Barcelona'ya transfer olduktan sonra ABD'de Juventus'a karşı oynadığı maç geliyor. Daha sonra ise Reyna, Donovan, Altidore gibi ABD'li futbolcular ve Beckham, Henry ve Pele gibi ABD'ye transfer olan dünya yıldızları geliyor aklıma. Aaa... Bir de 70'lerin sonunda Pele ile birlikte New York Cosmos'ta forma giyen Yasin Özdenak abimizi de unutmamak lazım. Son olarak 94 Dünya Kupası'nda Kolombiya'nın yaşadığı trajedi ve Andrés Escobar da ABD'den unutulmaz futbol hikayeleri arasında kendine yer buluyor.
Şampiyonlar Ligi'nin minimalize edilmiş olan bir versiyonu bu gece ABD'de başladı: International Champions Cup. AC Milan, Chelsea, Everton, Internazionale, Juventus, LA Galaxy, Real Madrid ve Valencia'nın katılımıyla gerçekleşen turnuvanın ilk maçında AC Milan, Valencia'yı 2-1 mağlup ederek yarı finale yükseldi. Ancak, turnuvada elenen takımlar da yollarına devam ediyor. "Kazananlar vs. Kazananlar" ve "Kaybedenler vs. Kaybedenler" şeklinde bir formata sahip olan turnuva önümüzdeki sezon Avrupa Kupalarında yer alacak takımlarından beşine ev sahipliği yapıyor. 27 Temmuz-7 Ağustos tarihleri arasında oynanacak olan turnuvanın en önemli eksiği bu sezon Bundesliga'ya 9 Ağustos'ta start verileceği için Bayern Münih ve Borussia Dortmund'un turnuvada yer alamaması. Everton, Valencia ve Inter yerine Avrupa'nın en formda iki takımı ve Barcelona'yı izleyebilsek güzel olurdu. Olasılıksız temennileri bir kenara bırakarak biraz da turnuvanın yapılacağı şehirlerden bahsedelim. ABD sınırları içerisindeki altı adet şehir(Indianapolis, Los Angeles, Miami, New York City, Phoenix ve San Francisco) ve İspanya'dan da Valencia şehri turnuvaya ev sahipliği yapıyor. Turnuvanın final maçı 74,918 seyirci kapasiteli Sun Life Stadium(Miami)'da oynanacak. Maçların oynanacağı stadyumlar genel olarak Amerikan Futbolu ve Beyzbol sporları için tasarlanmış stadyumlar. Turnuvayı Türkiye'de yayımlayan bir kanal da bildiğim kadarı ile yok. Turnuvanın en büyük sponsoru ise dünyaca ünlü bira üreticisi Guiness. Turnuvanın bilet fiyatları ise ABD standartlarına göre pahalı sayılmaz. En ucuz maç bileti $40.
Turnuva, yazının başında saydığım anıların yanında şimdiden yerini aldı. Önümüzdeki sezon Şampiyonlar Ligi'nde en azından çeyrek final göreceğine inandığım dört takımı(AC Milan, Chelsea, Juventus ve Real Madrid) çoğunluğu ABD'de düzenlenen bir turnuvada izlemek ayrı bir keyif olacak.
Chelsea etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Chelsea etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
28 Tem 2013
Futbol Amerika'da...
Etiketler:
1994 Dünya Kupası,
ABD,
AC Milan,
Andrés Escobar,
Chelsea,
İspanya,
Juventus,
LA Galaxy,
Miami,
New York Cosmos,
Real Madrid,
Rüştü Reçber,
Sinan Baran,
Sun Life Stadium,
Valencia,
Yasin Özdenak
12 Nis 2013
Wembley'de yarı final heyecanı

Yarı finaldeki dört takımın geçmiş yarı final performanslarına baktığımızda Chelsea'nin 21 yarı final maçının 11'ini, Manchester City'nin 11 yarı final maçından 9'unu, Millwall'un 4 yarı final maçından 1'ini kazandığını görüyoruz. Wigan Athletic'in ise Millwall maçı ilk yarı finali olacak. Chelsea kupayı müzesine 7 kez götürürken Manchester City de 5 kez bu kupanın sahibi oldu. Kupa tarihinde bir kez finale çıkabilen Millwall ise 2004 yılında Manchester United'a 3-0 yenilerek kupanın Manchester şehrine gitmesine engel olamadı.

Manchester City ise geçtiğimiz sezon lig şampiyonluğunu 44 yıl aradan sonra elde etmeyi başardı. City için bu sezon başındaki Community Shield finalinde Chelsea'yi yenip kaldırdığı kupanın haricinde başarısız bir yıl geçirdiğini söylememiz mümkün. Bu hafta başı Old Trafford'ta aldığı galibiyet liderle arasındaki puan farkını 12'ye indirdi. Ancak geride kalan 7 haftada Manchester United'ın zirveyi bırakmayacağı açıkça görünüyor. FA Cup'ı ise en son 2011 yılında Stoke City'yi 1-0 mağlup ederek almayı başaran Citizens pazar günkü yarı final maçına Richards, Maicon ve Rodwell'dan yoksun olarak çıkacak.
Millwall ise Football League Championship'i yarı finalde temsil eden tek takım. Football League Championship'te son beş haftaya girilirken play-off grubunun -maç eksiğiyle- 10 puan gerisinde olan Lions düşme hattının da sadece 4 puan yukarısında yer alıyor. Millwall'ın yarı final maç kadrosunda ciddi bir eksik gözükmüyor.
2000'lerin başında Paul Jewell yönetiminde iki küme birden yükselerek 2005-2006 sezonundan itibaren FA Premier League'de mücadele etmeye başlayan Wigan Athletic tarihinde ilk kez FA Cup'ta böylesine ileri gidebildi. Maç eksiğiyle düşme hattında yer alan Wigan Athletic'in FA Cup yarı finaline ne kadar konsantre olabileceğini hep beraber göreceğiz. Açıklanan maç kadrosunda Wigan'ın Ivan Ramis haricinde ciddi bir eksiği bulunmuyor.
Maç programı:
- Millwall - Wigan Athletic, 13 Nisan Cumartesi TSİ 19:15
- Chelsea - Manchester City, 14 Nisan Pazar TSİ 18:00
*İngiltere Federasyon Kupası
18 Eyl 2012
Premier Lig'de nadas değil hasat sezonu
Premier Lig'de dördüncü hafta geride kalırken, lige damgayı takımlarına geride bıraktığımız transfer sezonunda katılan futbolcular vurdu. Chelsea'nin namağlup liderliğiyle geçilen dört haftada öne çıkan isimlerin çoğunun takımlarına yeni katılan isimler olması transfer sezonunun birçok kulüp için ne kadar başarılı geçtiğinin de somut bir kanıtı oldu. Tabi yeni transferlerden yüzü gülmeyen Liverpool, Queens Park Rangers gibi takımlar da olmadı değil. Oynadığı dört maçta dört beraberlik alan Stoke City ve oynadığı üç maçta üç beraberlik alan Sunderland takımları ise ilgi çeken beraberlik serilerine imza attılar. Tabi ki ligin puansız ekibi Southampton da yıllar sonra yükseldiği Premier Lig'de ilk dört hafta itibariyle aradığını bulamayan takımlardan oldu.
İsterseniz şimdi yeni takımlarına katılan isimlerin en başarılılarına bir göz atalım:
1) Eden Hazard(40m€): İngiltere topraklarına Fransa'nın Lille takımından adım atan Belçikalı futbolcu attığı bir gol ve ikisi penaltıdan olmak üzere attırdığı altı golle ilk dört hafta itibariyle en çok dikkat çeken isim oldu. Premier Lig'de yaz transfer sezonunun en pahalı transferi olarak kayıtlara geçen hücum oyuncusu Chelsea'deki yaratıcı futbolcu eksiğini fazlasıyla kapatmış gibi görünüyor. Şampiyonlar Ligi şampiyonunda oynayacak olmasının yanında Roberto Di Matteo gibi genç ve başarılı bir hocayla çalışacak olması da Hazard'ın motivasyonunu artıran unsurlardan. Tabi aldığı parayı bir kenarda tutarsak.
2) Robin Van Persie(30.7m€): Sekiz sezon boyunca giydiği Arsenal formasını bırakıp Manchester United'a imza atan RVP 2012/2013 sezonunda attığı dört golle lige en iyi başlangıcı yapan iki forvet oyuncusundan biri oldu. Mavilerin arkasında ikinci sırada yer alan Kırmızı Şeytanların bu sezon en çok güvendiği isim kuşkusuz RVP. Tabi böyle bir varsayımı yaparken Wayne Rooney'nin uzun süreli sakatlığını göz önünde bulundurduğumu hatırlatmak isterim.
3) Michu(2.6m€): 2011/2012 sezonunda İspanya La Liga'da on beş gole imzasını atan İspanyol hücum oyuncusu Swansea'ye çok ucuza mal oldu. Geride kalan dört maçta rakip kalelere dört adet gol bırakan golcü oyuncu aynı zamanda Premier Lig'de fiyat/performans açısından başı çeken isim oldu. Michu Premier Lig'de beşinci sırada yer alan takımı Swansea'nin -Wayne Routledge ve Nathan Dyer'la birlikte- oynadığı güzel futbolun da baş aktörlerinden birisi oldu.
4) Santi Cazorla(19m€): Belki RVP'nin yerini doldurmaz ancak şu ana kadar Arsenal'in oyununa Cazorla'nın çok şey kattığı kesin. Bu sezon takımının en pahalı transferi olan Santi ilk iki haftayı golsüz geçen Arsenal'in en iyi oyuncusu olarak göze battı. Anfield Road'daki Liverpool maçında önce Podolski'nin attığı golün asistini yaptı sonrasında da takımının ikinci golünü atarak zaferin mimarı oldu.
5) Steven Fletcher(15.2m€): Wolverhampton Wanderers'tan Sunderland'e transfer olan golcü oyuncu takımıyla sadece iki maçta sahaya çıkabildi. Ancak bu iki maçta fileleri üç kez havalandıran forvet oyuncusu Premier Lig'de en iyi başlangıcı yapan oyunculardan birisi oldu.
26 Nis 2012
Elenenler-1: Barcelona
Şampiyonlar Ligi Finali
için yeni bir El Clasico geliyor havası estirilmişti; iki gece içerisinde İspanya Ligi'nin olası şampiyonunun ve turnuvanın son
finalistinin elenmesiyle durum tamamen değişti. Finale ev sahipliği
yapacak şehrin takımı, Real Madrid'i safdışı bırakan Bayern
Münih, Barcelona'yı eleyen Chelsea'yi ağırlayacak. Her iki
takımın finale kadar nasıl geldiğini anlatmadan evvel, Barcelona
ve Real Madrid'i kısaca masaya yatıralım.
Önce Barcelona

Guardiola'nın kulübe
büyük katkılarını yadsımadan, özellikle bu sezon kadroya
yerinde müdahalelerde bulunamadığını söylemek isterim. Her
zaman tartışılan Victor Valdes ilelebet payidar kalacak, onu
anladık ve bu politikayı yanlış da bulmuyoruz. Dolayısıyla
kaleyi geçelim. Defans hattında o kadar fazla sorun var ki, bu
konuda neden kadroya 1-2 ekleme yapılmadı merak ediyoruz. Sağ
bekte Daniel Alves'in yedeği yok, göbekte Pique ve Puyol'un yanına
aslen defansif orta saha oyuncusu olan Mascherano 1,5 yıldır monte
edilmiş, sol bekten yıllardır verim alınamıyor. Caceres, Milito,
Chygrynskiy
takımda doğru düzgün forma giymeden yollanan defans oyuncuları...
Halihazırda tam anlamıyla sol bek sayılmayacak Adriano, Abidal'in
hastalığı sebebiyle o mevkide alternatifsiz kalmış durumda.
Bütün bunları masaya yatırınca, Barca'nın Puyol'un yaşlılığını
da hesaba katarak defansını neden takviyesiz bıraktığını uzun
zamandır çözemiyorduk. Üstüne de, Chelsea maçında Pique'nin
sakatlanarak çıkmasıyla, 3'lü defansın Alves, Mascherano ve
Puyol'la nasıl bir ucubeye dönüşebileceğini görmek bizi üzdü.
(Bütün bunlara rağmen 26 golle ligin en az gol yiyen takımı
olmalarını tebrik etmek gerekiyor.)
Transferde
geçmiş yıllarda hep kısa vadede işe yarayan, yaşı biraz geçmiş
futbolcuları bulup çıkaran Barcelona bu geleneğini de unutmuşa
benziyor. Thuram, Davids, Larsson ilk akla gelenler...Bütün
dünyanın hayranlık duyduğu takımın altyapı kültürünü
yıpratmadan, yalnızca bir tane, verimli kullanılabilecek futbolcu
bulmaları mümkün değil miydi? Ayrıca Afellay, Hleb aşıları
tutmamış, Pedro ortadan kaybolmuş, Villa uzun bir sakatlık
geçirmiş, iyi ki Messi var. Yoksa Krkic'in de gönderilmesiyle
iyice boşalan forvet kadrosuna neden takviye yapılmadığını da
anlayamayacaktık. Uzun lafın kısası, bu seneki sendelemenin
sebebi, kadro sıkıntısı... Puyol, Alves, Xavi, Iniesta
yaşlanıyor; yaşlandıkça bu takım bir zamanlar Milan'ın Dida,
Maldini, Cafu, Seedorf'lu haline bürünecek, gözüken o.
Gelecek sene büyük bir
ihtimalle Guardiola takımın başında olmayacak. Takıma
kazandırmak istediği Cuenca, Thiago ve Tello bu şansı yeni teknik
direktör geldiğinde kazanmış sayılacak mı göreceğiz. Onun
haricinde Valdes, Alves, Pique, Busquets, Fabregas, Iniesta, Xavi,
Messi ve Sanchez'in yeri seneye de garanti. Altyapıdan Deulefou ve
Dongou da geliyor. Mesele garanti olmayan iki mevki için yeni
adayların eklenip eklenmeyeceğinde düğümlenecek gibi gözüküyor.
Bu sezon Barcelona için
güzel başlasa da, aksayarak bitiyor.
(Bir sonraki kritik, Real
Madrid, devamı gelecek...)
27 Mar 2012
Mavilerin umudu: Roberto Di Matteo

League'de tükenen ümitlerini Şampiyonlar Ligi'nde yeşerten Di Matteo için ilerisi aydınlık duruyor.
1996-2002 yılları arasında Chelsea'de top koşturan Di Matteo ne camiaya yabancı ne de hocalığa. Bakmayın siz onun "asistan menajer" olduğuna. 2008-2009'da Milton Keynes Dons, 2009-2011'de West Bromwich Albion'u çalıştıran İtalyan; sezon başında namağlup gelen Villas-Boas'ın yerine geçmeyi belki de hayal bile etmiyordu. Ancak şu an gözüken durum bir aksilik olmadığı takdirde Londra'nın Mavileri Portekiz temsilcisi Benfica'yı Stamford Bridge'de geçip adını yarı finale yazdıracak. Bu da Di Matteo'nun kendisini ispatlaması için eline geçen en büyük şans olacak. Çünkü yarı finalde Chelsea'yi bekleyen rakip ya AC Milan olacak ya da Barcelona. Çekilen Şampiyonlar Ligi kuralarına göre çoğu futbol sever için finalin adı Real Madrid-Barcelona gibi gözükse de son yıllarda Monaco'nun, Porto'nun ve Deportivo La Coruna'nın final oynadığını da göz ardı etmemek gerekiyor.

Önümüzdeki günlerde Chelsea'ye ilk Şampiyonlar Ligi kupasını getiren hoca Di Matteo olacak mı olmayacak mı hep birlikte göreceğiz. Ancak olur da böyle bir başarı sağlanırsa Roman Abramoviç'in belki de en büyük hayali gerçekleşmiş olacak ve Di Matteo ve oyuncuları da Mavilerin tarihine isimlerini altın harflerle yazdıracak.
Bekleyelim görelim...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)