Ruud Van Nistelrooy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ruud Van Nistelrooy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ara 2012

We've Got Our Trophy Back!

2001-2002 sezonu öncesi üst üste üç kez şampiyon olan Manchester United, 2001-2002 sezonunda şampiyonluğu Arsenal'a kaptırmıştı. Bu da Manchester United için 2002-2003 sezonunun unvan mücadelesi şeklinde geçeceğinin bir göstergesiydi.

Kadrosundan Dwight Yorke'u kaybeden United, Rio Ferdinand ve İspanyol kaleci Ricardo transferleriyle sezonu açtı. Halihazırda güçlü bir kadroya sahip olan Kırmızı Şeytanlar için stoper ve yedek kaleci transferi yeterli oldu. Ruud Van Nistelrooy, Juan Sebastian Veron, David Beckham, Diego Forlan, Ryan Giggs, Paul Scholes, Ole Gunnar Solskjaer gibi isimlerden kurulu hücum hattına takviye gerekmiyordu. 

Dört kupada birden mücadele verecek olan United sezona çok kötü bir başlangıç yaptı. Hazırlık maçlarında sadece Ajax'a kaybetmiş olmasına rağmen lige iyi bir giriş yapamadı. İlk altı haftada sadece sekiz puan toplayıp kendine onuncu sırada yer bulabildi. Ancak Şampiyonlar Ligi'nde ilk gruptan çıkmayı garantileyen takımın lige odaklanması da zor olmadı. Noel dönemini de kötü geçirmesine rağmen, United 1 Ocak 2003'e üçüncü sırada girdi ve aynı gün Arsenal'in arkasında ikinci sıraya yerleşti. Şampiyonlar Ligi'nde de ikinci gruptan da erkenden lider olarak çıkma başarısını gösterdi.

Sezon başında Şampiyonlar Ligi ön eleme turunda Macar temsilcisi Zalaegerszeg takımına deplasmanda 1-0 kaybettiği maç ve ilk grupta liderliği garantiledikten sonra deplasmanda Maccabi Haifa'ya 3-0 yenildiği maç(Türkiye spor kamuoyunun yakından tanıdığı senaryo) sezonun en kötü iki maçı olarak yerini çoktan almıştı.

Yeni transferlerden kaleci Ricardo ise 3-0 kaybedilen Maccabi maçında kaleyi koruyan isimdi. Ligde şans bulduğu tek maçta önce penaltı yaptırıp sonra da penaltıyı kurtarmıştı. Zaten Ricardo'nun United macerası da bu anlardan ibaret oldu.

Fabian Barthez ise rutin sezonlarından birini yaşamıştı. Roy Carroll ise takımının kalesini toplam 16 maçta korumuştu.Takımın bekleri Gary Neville, John O'Shea ve Mikael Silvestre içinse asist dolu bir sezon geçiyordu. Leeds'ten 30 milyon Avro'ya transfer edilen Rio Ferdinand ise o sezon takımının 46 maçta formasını giyme başarısını gösterdi. Laurent Blanc tecrübesiyle savunmayı toparlarken sezon başında sakatlıkla uğraşan Wes Brown da takımı adına savunmada iyi bir performans sergiledi.

David Beckham, Ryan Giggs ikilisinin asist ve golleriyle sürüklediği kanatlar sezon boyu tıkır tıkır işlemişti. Paul Scholes'un üst düzey performanslarından birini sergilediği sezonda ligde 14 toplamda 20 gole ulaşması ilginç ayrıntılardandı. Juan Veron, Phil Neville, Roy Keane ve Nicky Butt'lı orta saha takımı ayakta tutmaya yetiyordu.

Ole Gunnar Solksjaer, Diego Forlan ve Ruud Van Nistelrooy'dan oluşan hücum hattında Hollandalı sezonu Thierry Henry'nin bir gol önünde 25 golle kral olarak tamamladı. Nistelrooy'a "Flying Dutchman" lakabını kazandıran Fulham maçı da bu sezondaydı.


Ocak ayı sonrası kızışan şampiyonluk yarışında United Highbury'de rakibine boyun eğmedi ve 2-2 biten maçın ardından bir hafta önce kazandığı liderliğini korudu. Geriye kalan dört haftada bütün maçlarını kazanan Kırmızı Şeytanlar sezonu şampiyon olarak tamamladı. Goodison Park'ta oynanan Everton maçının ardından kupayı kaldıran United'lı futbolcuların ve Sir Alex Ferguson'un dilinde tek bir slogan vardı: "We've got our trophy back!"

Şampiyonlar Ligi macerasında ise United çeyrek finalde Real Madrid'e boyun eğdi. İlk maçta Santiago Bernabeu'dan -Figo ve Raul işbirliği şeklinde geçen maçtan- 3-1'lik skorla mağlup ayrıldı. İkinci maçta ise United'ın hayallerini bir efsane, Ronaldo yıktı. Ronaldo'nun hat-trick yaptığı maçı United 4-3 kazandı. Futbol tarihinin efsanevi maçları arasında yer alan bu mücadelede Real kalesini kendi oyuncuları yakıyordu. Iker Casillas'ın çilesi kaleyi yeni yeni korumaya başladığı o dönemlerde başlamıştı.

Sezonun ilginç ayrıntılarından birisi de Newcastle ile oynanan her iki maçın sekizer golle tamamlanması oldu. Old Trafford'da 5-3 kazanan Kırmızı Şeytanlar rövanşı da 6-2'lik skorla kazanmışlardı.

League Cup ve FA Cup'ta başarısız sonuçlar alarak elenen United'ın elinde sadece Premier League şampiyonluğu vardı, fakat tekrardan kazanılan bu kupa her şeye bedeldi.

8 Haz 2012

Favoriler hep kazanır mı?


Euro 2012 geldi çattı, herkesin bir favorisi, plase takımı ve sürpriz yapacağına inandığı ülke/ülkeler var elbet. Ben de kendimce bazı takımlar seçtim. Hemen belirteyim kupayı kazanacağına inandığım ülke(zaten tüm dünyanın favorisi) İspanya ama benim favorim(inandığım ülke) portakallar, yani Hollanda. Ancak bu yazıyı yazma sebebim onların turnuvayı kazanmasından çok kaybederlerse bunun sebeplerini şimdiden öngörebilmek için. Yani kazanırsa insanlar şaşırmaz ama kaybederlerse özellikle İspanya için büyük etki yaratabilir. Peki bu takımlar turnuvayı neden kazanamazlar? Ülke ülke göz atalım.

İspanya neden kazanamaz?

Son Dünya ve Avrupa şampiyonu olmuş bir takım için bu soruyu sormak? Evet, çoğu kişiye saçma gelmesi çok normal hatta doğal. Çünkü çoğu kişi özellikle İber Yarımadası’nın İspanyol sakinleri bu turnuvada da ipi göğüsleyeceklerinden neredeyse eminler. İşte bence İspanya bir problemle karşılaşacaksa bu güven yüzünden olacak.
İspanya milli takımına genel bakış attığımızda iskeletini yıllardır Real Madrid ve özellikle Barcelona oluşturuyor ve artık alışık olduğumuz gibi LA Liga’yı bu iki takımdan birisi kazanıyor yani şampiyon olmaları klasikleşmiş iki takım ve onların oyuncularından söz ediyoruz. Doğal olarak bu takım oyuncularındaki ego patlaması da günden güne artıyor. Real Madrid’den farklı olarak, Barcelona oyuncuları ve Katalan basınında İspanya Milli takımını var edenin Barcelonalı oyuncular olduğu ve onlar olmazsa İspanya milli takımının da olmayacağı konulu söylemler git gide artmaya başladı evet bu profesyonelce oynanan hiçbir maçta gözle görülmedi ama ortaya çıkması muhtemel bir durum olarak görüyorum ki İspanya milli takımını kötü etkileyecektir.
Bir diğer konu da Jose Mourinho. Buraya nerden geldik diye sorabilirsiniz haklı olarak ama bana göre Real Madrid’in başına geçtiğinden beridir El Classico’lar daha bir sert oynanmaya ve ölüm-kalım mücadelesine dönüştürülmeye başlandı. Mourinho takımı belki de böyle motive ediyordur, O'nun teknik direktörlük konusunu kimse sorgulayamaz zaten ama bu sert gidişatın İspanya milli takımında oynayan El Classico taraflarının da ilişkilerini kesinlikle etkiliyor. Turnuvaları yıldız oyuncular toplamının değil takımların kazandığını düşünürsek Pique’nin yanındaki Ramos ile anlaşması ve ona güvenmesi bu takım için şart gibi görünüyor.

               Hollanda neden kazanamaz?
Bu sorunun İspanya’ya göre daha mantıklı olduğu kanaatindeyim. Benim favorim Hollanda ama eksiklerini de bir türlü görmezlikten gelemiyorum. Bir kere senelerdir şampiyonalara takımlarında müthiş sezonlar geçiren forvet oyuncularıyla katılıyorlar ama sonuç olarak bir türlü verim alamıyorlar, özellikle bu son dönemde kendini gösteriyor(Ruun Van Nistelrooy’u kesinlikle dışarıda tutuyorum). Bu sene de Van Persie onların gol umudu olacak dilerim de bu görevini en iyi şekilde yerine getirir.
Bir diğer sorun olabilecek nokta ise defans bölgesi bana göre. Özellikle stoper mevkiinde Heitinga ve Mathijsen diğer ülke takımlarının stoperlerine göre sönük kalıyorlar ve güven vermiyorlar açıkçası. Ben ve eminim ki bir çok futbol sever Hollanda orta sahasını izlemekten zevk alacaktır ancak saydığım bir dizi olumsuzluklar Hollanda’yı bir kez daha finali evden izlemeye mahkum ederse ben de en az onlar kadar üzüleceğim.
İspanya kazanırsa üzülmem ama Hollanda kazanırsa Türkiye’nin olmadığı şampiyonada çok sevineceğim kesin. Portakallara başarı dileklerimle…

NOT1:David Villa olan bir fotoğrafı özellikle seçtim çünkü onun olmaması büyük İspanya için büyük dezavantaj yerine oynayacak Llorente, Pedro, Negredo veya Torres gibi oyuncular olsa bile...

NOT2: Son olarak şunu da söyleyeyim turnuvanın en genç oyuncusu Jetro Willems de Hollanda milli takım kadrosunda yer alacak 30/03/1994 doğumlu defans oyuncusu, oyuna girer çok güzel oynar veya gol atar işte o zaman kariyerimi sorgulamanın vakti gelmiş demektir. Jetro Willems henüz 18 yaşında…

12 Şub 2012

Bir Rüya Daha Bitecek, Nistelrooy Yaş 35...


Herkesin futbolu sevmek için nedeni var mıdır? Ya da futbolu sevmek için nedene gerek var mıdır?
Bu soruların cevapları herkes için farklıdır ama benim için bir sebep var ki gerçekten futbolla olan ilişkimi en tutkulu döneme taşımıştır.
Belki çoğu insan için yaşayan efsane(ki bu tamlamaya da sinir olmuşumdur) denildiğinde akla ilk gelen isim değildir ancak benim için önemi büyüktür Ruud Van NİSTELROOY'un.
Nistelrooy'la tanışmam onun Manchester United zamanına denk gelir.Nistelrooy PSV'den gelmiştir ve United ile beraber ligde fırtınalar estirmektedir.
Hani ilk izlediğim maçını hatırlıyorum da yüzümdeki aptallık ve mutluluk, sevdiğim kızın benden önce davranarak bana açıldığı anda hissettiklerimle eşdeğerdi.Seyrederken Nistelrooy'u, farkediyorsunuzki, klasik futbolcu görüntüsünün altında inanılmaz bir futbol ve pozisyon bilgisi var ve -genel de Türk futbolunun kanayan yarası olan-son vuruşlardaki inanılmaz becerisi sizi etkilemeye yetiyor. Bu becerinin yanında O'nun Manchester taraftarıyla bütünleşmesi mükemmeldir, hep istemişimdir Nistelrooy'un golü sonrası tüm taraftarlarla beraber "Ruud Ruud Ruud" diye bağırabilmek...Çocukluk heyecanıyla aldığım ilk forma da tabiki Nistelrooy'un 10 numaralı forması olmuştur.Zaten hayali gerçekleştiremesemde hala kulaklarımda o uğultu: "Ruud Ruud Ruud"...
Ayrıca söylemem gerekir ki herhangi bir futbol oyununda Manchester United'ı ve daha sonra da Real Madrid'i seçme sebebimdir Ruud Van NİSTELROOY, hani ona gol attırabilmek için çok emeğini yemişimdir Ryan Giggs veya David Beckham'ın :) Ama atıyor adam ...

Beni bu yazıyı yazmaya iten de aslında bir korku sebebidir, yani söylemek istediğim çocukluğumuzda bizi hayallere götüren çoğu futbolcu birer birer bırakıyor futbolu ve (kesinlikle kabul etmesem de) artık Ruud Van Nistelrooy'un da zamanının dolduğunu düşünenler hiç de az değil.O bıraktığında yazacak şeyler çok olacaktır belki ama ben O'nun bırakmasını istemeyerek ve bundan korkarak yazıyorum bu satırları...
Peki bunca sözden sonra biraz da performasnından bahsetsem uygun olacaktır galiba.Her futbolcu gibi Flying Dutchman'in* de bir futbolculuk serüveni vardır, bir göz atalım; asıl ismi ; Rutgerus Johannes Martinus van Nistelrooij'dur 1 Temmuz 1976 günü(evet ne yazık ki 35 yaşında) Hollanda'nın Oss şehrinde dünyaya geldi.Futbola FC Den Bosch takımının 19 yaşaltı takımında başladı daha sonra FC Den Bosch'un A takımında 4 sezon geçirdi ve çıktığı 69 maçta 17 gol attı FC Den Bosch formasıyla bu performansı sonrası Heerenveen'e 2 milyon dolara transfer oldu.Heerenveen macerası yalnızca 1 sezon(31 maç 13 gol) sürecek ve PSV tarafından keşfedilecekti.İşte asıl patlamayı PSV'de 67 maçta 62 gol ile yaptı, daha doğrusu tam patlamayı yaptığı sırada ayağını kırdı ve o sıralarda Sir Alex Ferguson'un transfer listesindeydi ancak ayağının kırılması onu hem Manchester'ın transfer listesinden çıkardı hem de 9 ay sahalardan uzak tuttu. Ancak o 9 ay sonrası çıktığı ilk PSV maçında 2 gol birden atınca yeniden Ferguson'un transfer listesine girdi ve sezon sonunda Ruud 19 milyon pounda Kırmızı Şeytanların yeni üyesi oldu. 2001-2005 arası United'da 150 maçta 95 gol atarak müthiş bir performans göstedi.Ruud 2002-2003 sezonunda Premier League gol kralı oldu.Ardından 2006 yılında Manchester United'tan Los Galacticos'a yani Real Madrid'e 15 milyon euro karşılığında transfer oldu ve 4 yıl bu takım için ter döktü.Madrid'de 68 maçta 46 gol 11 asist yaparak ulaşılması güç rakamları yakaladı.2009-2010 sezonunda Hamburger SV ile sözleşme imzalayan Nistelrooy, ardından da bu sezon itibariyle yeniden İspanya'ya dönmüş ve Malaga forması ile taraftarlarını selamlamıştır.
Ayrıca Nistelrooy Premier League tarihinde 8 maç arka arkaya gol atma rekorunu kırmıştır ve Michael Laudrup, Jens Lehmann, Clarence Seedorf, Claude Makalele'nin ardından Avrupa'nın 6 büyük liginden 3'ünde şampiyonluğa ulaşan bir başka isim olmuştur.Ayrıca yine 3 farklı ligde gol kralı olmayı başaran ilk isimdir.
Premier lig'e dahil olduğu ilk sezonda 23 gol atarak, bu alanda bir rekora imza atıp, ilk sezonda en çok gol atan yabancı futbol olmuştur. Bu rekor 2007-2008 sezonunda Fernando Torres tarafından kırılarak bir gol daha ileri taşındı ve 24 oldu.
Milli takım formasıyla da çıktığı toplam 70 maçta 35 gole imza attı.

Daha sayılabilecek, yazılabilecek o kadar çok şey var ki ancak belli ki sığmayacak bu satırlara olsun yine de O'nu biraz olsun anlatabilmek güzel.Gol deyince aklımıza; bu işi onun kadar rahat yapabilen çok kişi gelmeyecektir buna eminim.Yaşı 35 olmasına rağmen hala yeşil sahalarda görmek istediğim ender isimlerden birisi, şimdiden üzülüyorum çünkü O da bir gün bırakacak futbolu, her güzel şey bitiyordu değil mi ? Pardon unutmuşum... Ruud Ruud Ruud...

*Flying Dutchman onun lakaplarından bir tanesi (Van Gol gibi), ve bu lakabı aldığı maç bir Fulham maçı, topu ortasahadan alıp attığı gol hafızalara kazınmıştır ki bence de kariyerinin en güzel golüdür. Paylaştığım videoda en güzel gollerinin derlemesi var ve videonun son golünde Flying Dutchman ortaya çıkıyor...
Şimdiden herşeyin için teşekkürler, Ruud Van NİSTELROOY...