Slaven Bilic etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Slaven Bilic etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Tem 2012

Az mizahlı turnuva


Yıllarca Oliver Kahn'ın eldivenlerini asmasını bekleyen Jens Lehmann, "aslında Neuer'den defans oyuncusu olarak yararlanılabilir" açıklamasıyla Almanya'nın genç kalecilerine umut aşıladı.

-Turnuvanın bitimiyle TRT'nin "Saha Dışı" isimli rezaleti sürdüremeyecek olması ülke çapında kutlamaları da beraberinde getirdi. Özellikle Mesut Özil üzerinden parodisi yapılan gurbetçi aksanı epey tepki toplamıştı.

-Dünya Polonya'ya yasadışı yollardan vuvuzela sokulmasını önleyen cesur gümrük memurunu konuşuyor.

-Ersin Düzen maç anlatırken, Ertem Şener'in reklam sektörüne yönelmesi ikilinin arasına kara kedi mi girdi sorusunu akıllara getirdi.

-Gaziantepspor teknik direktörü Hikmet Karaman'ın antreman yerine final maçı yorumculuğunu tercih etmesi Football Manager 2013'te "üç işi aynı anda yapabilen menajer" kisvesiyle oyunseverlere sunulacak.

-Ömer Üründül'ün ailesi can güvenliği sebebiyle tanık koruma, kollektif futbol oynama ve bloklararası bağlantı programına alındı.

-Fransalı genç futbolcular Mexes abilerinin soyunma odasında Edith Piaf 'tan başka şarkıcı dinletmemesinden şikayetçiydi. Phillippe'nin gençlere Zara'yı ve İlkay Akkaya'yı sevdiren Servet Çetin'e özendiği sanılıyor.

-Portekiz milli takımının başarılı savunmacısı Pepe'nin turnuva öncesi, 3-1 yenildikleri Türkiye maçı sonrası hırs yapıp direkleri tekmeleyerek ayaklarını yonttuğu video kimliği bilinmeyen kişilerce sosyal medyaya sızdırıldı.

-Penaltılara giden İspanya- Portekiz maçında son penaltıyı kullanamadan elenen Portekiz'de ağızları bıçak açmıyor. Penaltı atışını gole çeviremeyen Bruno Alves ve bu yüzden penaltı kullanamayan Cristiano Ronaldo'nun odaları ayırdığı biliniyor.

-Play Station oynarken maçın penaltılara uzamasına dayanamayıp ağlamaya başlayan Cristiano Ronaldo, sevgilisi Irina Shayk'ın Hürriyet gazetesinde haftada bir çıkan pozlarına göz atarak sakinleştirilebildi.

-Andriy Shevchenko'nun bir sonraki Dünya Kupası'na kadar yeni geliştirilen "beden dondurma" formülüyle Kiev'de korunmasına ve uykuya yatırılmasına karar verildi. Sheva'nın son sözü, " Neredesin Beschastnykh?" oldu.

-Rusya Başkanı Vladimir Putin "Bizim bir "Gosplan" geleneğimiz vardı, futbol takımımıza neler katabilir, araştırıyoruz." dedi.

-Andrey Arshavin, Ertuğrul Sağlam ve Lotthar Mattheus'un kendisinde yerlerinin çok ayrı olduğunu Firstly Defence ekibine anlattı.

-Shakira, turnuva için kendisinden şarkı talep etmeyen Platini'ye öfke kustu. Bilindiği gibi Shakira, Femen kadınlarıyla klip çekecekti.

-Rafael Van der Vaart "Eşime duydukları ilginin yüzde birini bana duysalardı" Van Bommel'in yerinde ben oynardım açıklamasıyla Hollanda kamuoyuna sitem ve teessüflerini bildirdi.

-Koruyucu başlık takan Petr Cech'e sorunun beyninde değil, ellerinde olduğunu anlatmaya çalışan spor spikeri Stjepan Duzen'in görevine bilnmeyen nedenlerle son verildi.

-Turnuvanın en iyi oyuncusu seçilen Andres Iniesta'nın Facebook'a bir başka soyunma odasında sevinç fotoğrafı koymasına İslamcı hayranlarından "Yeter!" tepkisi geldi. Bilindiği gibi Iniesta her fotoğrafında küloduyla ve Necmettin Erbakan'la hafızalara kazınan parmak işaretiyle poz veriyor.

-Slaven Bilic Lokomotiv Moskova'yla anlaşmış olmasına rağmen hobi olarak gitar çalmayı sürdürmek istemediğini, grubunu yeniden toparladığı anda teknik direktörlüğü bırakacağını açıkladı.

-Zlatan İbrahimoviç stadyumlara kurulan dev ekranlardan kendisini izlemeyi gol atmaya yeğlediğini ima eden konuşmasıyla büyük tepki topladı.

-Turnuvanın kapanış şenliklerindeki gösterilere anlam vermeye çalışan yüz binlerce Avrupalı final maçının ilk 14 dakikasına konsantre olamadı.

29 Haz 2012

Cesare'nin hakkı Cesare'ye

EURO 2012'de otuzuncu maç geride kalırken; turnuvayı takip edenlerin takdirlerini toplayan en popüler isimler Andrea Pirlo, Mario Balotelli ve Gianluigi Buffon oldu. Ancak unutulan bir nokta var ki bunu hatırlatmak boynumun borcudur...

Cesare Prandelli takımının başına geçtiği günden beri maç kaybetmeyen bir teknik adam. Ancak turnuva boyunca medyada ne Joachim Löw ne Del Bosque ne de Slaven Bilic kadar adından söz ettirebilmiş bir isim değil. Belki de diğer suratlar daha tanıdık olduğu için böyle oldu gidişat. Cristiano Ronaldo'nun sadece iki maçta eli yüzü düzgün bir top oynayıp adından bu kadar söz ettirdiği bir ortamda Prandelli'ye olan yaklaşımı normal karşılayamıyorum.

C grubunun ilk maçında İspanya'ya karşı 3-5-2 gibi çağ dışı  addedilen bir sistemle De Rossi'yi liberoda; Giaccherini'yi ilk on birde oynatarak mücadele veren İtalyan teknik adam çoğumuzu şaşırtmıştı. İkinci maçta Hırvatistan karşısında yine aynı taktikle sahaya çıktı ve iki maçtan da sahadan 1-1'lik beraberliklerle ayrıldı İtalya. Grubun son maçında İrlanda karşısına mutlak favori olarak çıkan İtalya 4-4-2 sistemini uygulamaya başlamıştı. İrlanda karşısında alınan 2-0'lık galibiyet ve girilen çok sayıda pozisyon beni de final için açıkçası çok umutlandırmıştı. Çeyrek finalde İngiltere karşısına yine aynı sistemle sahaya çıkan İtalya gol pozisyonu rekoru kırmıştı; ancak bir türlü gelmeyen gol yüzünden İtalya'nın tur ümitleri başka bahara kalacaktı. Yarı final maçında Almanya karşısında Maggio ve Abate'den yoksun çıkan İtalya'da sağ bek krizi yaşanıyordu. En mantıklı gözüken 3-5-2'ye dönmekti. Kadrolar açıklanınca bir şok daha bizi bekliyordu. Balzaretti sağ bekte başlayacak, sakatlığı geçen Chiellini ise sol bekte... İşleyen taktiği bozmamakta direten Prandelli sol ayaklı sağ beki ve stoper menşeili sol bekiyle -zaman zaman sol bek de oynayabilen bir stoper- turnuvanın düne kadar en iyi futbolunu oynayan takımı karşısına çıktı ve kazandı. Elindeki -eskiye oranla güçsüz sayılan- kadroya üst düzey bir futbol oynatan Prandelli final maçı öncesi turnuvanın en iyi teknik adamı ödülünü fazlasıyla hak etti. Finalde iyi oynayan(İtalya) kazansın...

19 Haz 2012

Olmasaydı Sonunuz Böyle! Hoşçakalın Damalılar..

Son maçlar İspanya-İrlanda, İtalya-Hırvatistan şeklinde olmalıydı.


Avrupa Şampiyonası'nın raconuna yakışmadı; bir Dünya Kupası grup finali gibiydi. İkili averaj, üçlü averaj; tüm bunlara girmeden grubun ikinci ve üçüncü torbasındaki -muhtemel ikincilik mücadelesi verecek- takımlar son maçı kendi aralarında oynamalıydı. Tıpkı 2008'deki gibi. Bilic için o turnuva da pek adil bitmemişti; normal sürelerde bir mağlubiyet aldığı iki turnuvadan da yarı final göremeden ayrıldı.

Kötü Modric, beceriksiz Rakitic, eyyamcı hakem, karaktersiz İspanya..

Ulan günde 4 paket sigara içen Tuncay'ın ciğeri Modric'te olsaydı Avrupa Şampiyonu'ydunuz. Kiminin ciğeri kiminin kibiri. Beddualar İspanya'ya..



Neyse ki İspanya var...



Hollanda'nın elenmesiyle benim adıma buruk geçen Euro 2012 neyse ki İspanya'nın sürprize fırsat vermemesiyle yeniden eğlenceli hale geldi. Önceki gecede Hollanda bize gösterdi ki Teknik direktörün maça etkisi çok büyük oluyor. Bu etki kimi zaman maç kazandırıyor, kimi zaman da sizi dibe götürüyor. Bert Van Marwijk ‘in Hollanda’sı dibe giderken Del Bosque’nin İspanya’sı taktik değişiklerle, bir bakıma “bıçak sırtı” olan maçı lehine çeviriyordu.
Maç başlarken herkesin aklında bir zamanlar İsveç ve Danimarka’nın 2-2 berabere kalarak “elele” bir üst tura çıkışı vardı. Yapılan açıklamalarla bu düşünce giderilmeye çalışıldı ancak futboldu bu ve Bilic’in söylemiyle “2-2 sık rastlanan bir skor[du]”. Açıkcası bu skoru da en çok Hırvatlar istiyordu ama maç o istenen şekilde olmadı. Oynanan 90 dakika klasik bir İspanya maçıydı. Bir ara %80’lere çıkan toplama oynama oranı, her ne kadar İspanya taraftarı olsam da, bazı zamanlarda sıkıcı olmaya başlamıştı.

İspanya milli takımının aradığı gol Fernando Torres’in yerine giren Jesus Navas’tan geldi. Dikkat çekmek istediğim nokta ise golün geldiği dakikalarda İspanya yine forvetsiz oynuyordu. Hırvatistan oyunu kötü değildi aslında, ellerinden geleni yaptılar hatta Bilic tüm forvetleri oyuna alıp kendine güvenerek oyunu riske etti, eğer zaten Rakitic buluğu pozisyonu gole çevirebilseydi şu an çifte üzüntüyü(Hollanda-İspanya) anlatıyor olabilirdim.

İspanya artık çeyrek finalde, rakip yüksek ihtimalle İngiltere, İspanya’ya çok güveniyorum ancak İngiltere’nin de yavaş yavaş havaya girmesi beni korkutmuyor değil. Bu çeyrek final eşleşmesi kesinlikle çok şeye gebe olacak.

Son olarak da İspanya milli takımı formasına değinmek istiyorum. Bir zamanlar Türk Milli Takımımızın da denediği turkuaz modası İspanya’yı da sarmış görünüyor ve açıkçası çok da hoş olmuş. Klasik sarı-kırmızıdan arada sırada da olsa kurtulmak güzel seçim diye düşünüyorum

10 Haz 2012

+habla español?, -Sì, assolutamente *


 Boğalar ile gök mavilerin son 6 mücadelesinde en azından 90 dakikalar içerisinde İspanya galibiyet yüzü görememişti, bunların 3'ünde sahadan boynu bükük ayrılmış 3'ünde de beraberlikle yetinmişlerdi. Bunun İspanya üzerinde sorun yaratmayacağını herkes tahmin ediyordu ancak; İspanya-İtalya maçı başlamadan önce herkesin aklında aynı soru vardı: David Villa’nın yokluğunda İspanya forveti kim olacak ve artık galibiyet gelecek mi?

 Bunun yanıtı Del Bosque tarafından İtalya maçının açıklanan on birinde verilmişti. İspanya milli takımı maça forvetsiz başladı. 4 savunma ve 6 orta saha oyuncusu sahada 4-3-3 şeklinde diziliş gerçekleştiriyordu. Herkes İspanya’nın pas yüzdesini biliyordu ancak golü kim atacaktı? Bu soru da maç içerisinde ne kadar haklı bir soru olduğunu gösterdi. Çünkü İspanya orta sahayı eline alıyor defanstan başlayarak pas trafiğiyle kaleye kadar çok güzel geliyordu ama gol vuruşu çıkmıyordu. Fabregas’ın bir iki pozisyonunu dışarıda tutarsak İspanya ilk yarı boyunca sadece çok iyi pas yapmıştı o kadar. Çok pasın da gol demek olmadığını örneklerle görmüştük ki ilk 45 dakika da bize bunu teyit ettirdi.
İlk yarı sonu devre arasında benim de aklıma Del Bosque kaş yapayım derken göz çıkarıyor sanki gibi düşünceler geliyordu, forvetsiz İspanya acaba korkuyor muydu? Ancak Del Bosque bir şeyler biliyordur diye geçirdim hep içimden. Sonuçta Beşiktaş(ki gelmeden önce Real Madrid'e en parlak zamanlarını yaşatmış Galacticos'u yönetebilmeyi başarmıştı) olarak değerini bilemedik fakat O'nun  teknik zekasına diyecek yoktu ama yine de  ilk yarı boyunca Torres’in ölüsü iş yapar diye sayıkladım durdum! Fabregas bu düşünceme bir dur diyecekti. Ancak Fabregas'ın golüne gelmeden önce İtalya’nın hiç beklemediğim oyun anlayışına değinmek istiyorum. İtalya milli takımının defansta olması hiçkimse için sürpriz değildi ancak inanın bu kadar güzel kontra atak yapabileceğini hiç düşünmemiştim özellikle veteran Pirlo’nun akıl dolu paslarıyla başlattığı ataklar gerçekten mükemmeldi zaten asisti de yaparak adeta kendisi ile sözleşme yenilemeyen Milan'a İtalya ligi Serie A şampiyonluğu sonrası bir kez daha mesaj veriyordu.(tabi kendisine "yaşlısın" diyenlere de).

Bir de Balotelli vardı sahada, İspanya’ya olan gönül bağıma rağmen yaptığı her harekette kırmızı görebilir diye korku ile izledim onu, Prandelli de korkmuş olacak ki sarı kartı da varken oyundan alıp Udineseli Di Natale’yi oyuna sürdü.

Di Natale’nin golünden sonra paslarına devam eden İspanya en azından pas disiplininden kopmuyordu, bunun ödülülünü de David Silva’nın asisti sonrası Fabregas’ın golüyle aldı.

Torres oyuna girdikten sonra da forvetle oynamanın farkı ortaya çıktı girdiği pozisyonlar akıllıca davranışları Buffon'u geçmeye yetmese de İspanya'nın forvetle bir başka güzel olabileceğini gösterdi. Skoru değiştiremedi belki ama diğer maçlar için sinyali verdi diye düşünüyorum.

Maç 1-1 bitti İspanya yine kazanamadı, seri 7 maça çıktı; ancak Del Bosque veya Prandelli üzüldü mü? Sanmam. Kesinlikle sevinen iki adam tanıyorum : Giovanni Trapattoni ve (adı bir dönem Beşiktaş'la da anılan) Slaven Bilic...

(** +İspanyolca Biliyor musun? -Evet, Kesinlikle.)