Azzurri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Azzurri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Haz 2012

Kiev'de Bir Sürrealist: Mario Balotelli

"Kendimizi yazılı, sözlü yahut da her türlü başka şekilde ifade ettiğimiz saf psişik bir kendiliğindenlik; düşüncenin aklın her türlü denetiminden uzak, ve tüm estetik ve ahlaki kaygıların dışında derhal ifadesi, düşüncenin gerçek manada işleyişidir."
André Breton

Mario Balotelli André Breton'un sürrealizm tanımının kıyısından, köşesinden değil tam olarak içinden, kökeninden gelen bir futbolcu örneği. Sahadaki varlık sebebini sorgulamadan sürekli ve ısrarla kendi istekleri ve arzuları doğrultusunda futbol oynayan bir insan. Her forvet kadar bencil; ancak daha fazlası değil. Futbol oynamayı sevip sevmediğini anlayabilmek çok güç. Belki sevmiyordur da hayatta yaptığı en iyi iş bu olduğu için futbol oynuyordur, bilemem...

Antonio Cassano ile aynı takımda forvet hattını paylaşmak Mario Balotelli'yi biraz olsun sakin kılıyor. İngiltere'yle oynanan çeyrek final maçında kaçan bir pozisyonun ardından Cassano'nun Balotelli'yi teselli etmesi çok manidar oldu. 10'lu yılların en sorunlu futbolcularından birisi 00'lı yılların en sorunlu futbolcularından birini görünce -nesil farkını da göz önünde bulundurarak- daha sakin tavırlar içerisine girebildi. Ancak bütün bunlar Mario Balotelli'nin İngiltere maçı boyunca kaçırdığı sayısız fırsatı anlamlandırmıyor. Tek teselli penaltılara giden maçta ilk penaltıyı Balotelli'nin gole çevirmesi oldu.

Gianluigi Buffon turnuva başından beri -son ülkeler arası turnuvası olduğunun farkında- muazzam bir futbol sergiliyor. İngiltere maçının ilk dakikalarında Glen Johnson'ın altı pastan yaptığı vuruşu sol eliyle ustalıkla çıkararak İngiltere'ye avantajı vermedi. Penaltı atışlarında da Ashley Cole'ün penaltısını kurtararak takımına yarı finali getirdi. De Rossi ise Totti'den devraldığı bayrağı aynı dengesizlikle taşıyor. 35 metreden inanılmaz bir şut çıkardığı sol ayağıyla altı pastan topu dağlara taşlara vurmayı başardı.

Maçın ve turnuvanın en öne çıkan oyuncusu Andrea Pirlo ise 33 yaşını doldurmasına rağmen futbol dersi vermeye devam ediyor. Riccardo Montolivo'nun kaçan penaltısı sonrası takımını ateşlemeyi Panenka Penaltısı atarak başaran Pirlo; bu kupayı ne kadar çok istediğini bizlere gösterdi. EURO 2000'de Francesco Totti'nin 24 yaşındayken Hollanda'ya karşı yarı finalde attığı Panenka Penaltısından tam on iki yıl sonra Pirlo bir çeyrek final maçında İngiltere'ye bu penaltıyı atarak takımını yarı finale taşıdı. Lider özelliklerinin bir çoğuna sahip olan Pirlo seri penaltı atışlarında rakibin gardı nasıl düşürülür bunu da cümle aleme göstermiş oldu.

Sıradaki rakip Almanya... Forza Azzurri..!

19 Haz 2012

Gecenin Kazananları: İrlanda Taraftarı, Gök Mavililer ve Cüneyt Çakır


İrlanda taraftarı C grubunun başından sonuna bıkmadan, usanmadan destek verdikleri takımlarının sıfır çekmesini umursamadan “Ireland” diye haykırmaya devam etti…
Turnuvada Hırvatistan ve İrlanda taraftarları rakiplerinden bir adım öndelerdi. Ancak İrlandalılar birinciliği kimselere kaptırmadı. Bu yüzden bu iki ülkenin elenmesi turnuvada tribünlerin selameti açısından pek de hayırlı olmadı.
Diğer taraftan ev sahibi Polonya ve takımlarına yoğun bir destek sağlayan Rusya’nın elenmiş olmaları da çeyrek final maçlarında tribünlerden çok futbol sahalarının konuşacağı maçlara sahne olacak.

Turnuvanın gerçek rengi olan taraftarları bir kenara bırakırsak; İtalya-İrlanda maçında sahada oynanan futbol neredeyse tamamen güce ve mücadeleye dayalıydı. İtalya gerek topla oynama yüzdesinde, gerekse de girdiği pozisyon sayısında rakibinin önündeydi.
Bu maç öncesi İtalya’nın mutlak galip gelmesi gerekiyordu. Tabi ki ilk iki maçta da taraftarlarının yüzlerini güldürebilselerdi fena olmazdı…
Maçtan geriye hafızalarda yer eden pozisyonlarda İtalya’nın bariz üstünlüğü söz konusuydu…
İlk yarıda golden önce Di Natale’nin sıfır çizgisinden kalecisi olmayan kaleye çıkardığı şut ve akabinde gelişen İtalya atağında Cassano’nun şutu futbol severler için güzel karelerdi. İkinci yarının ve maçın en güzel anı ise oyuna sonradan giren Mario Barwuah Balotelli’nin muhteşem volesiydi.

Bir parantez de Cüneyt Çakır’a açmazsak maçın neredeyse hatasız yönetimini göz ardı etmiş oluruz. Baştan sona tavizsiz bir yönetim sergileyen Çakır günümüzün ve geleceğin sayılı hakemlerinden olmaya devam edecek gibi görünüyor. Bu geceki yönetim O’nu ya bir çeyrek final maçı ve sonrasında final maçına aday yapar; ya da en kötü ihtimalle bir yarı final maçına. Wolfgang Stark, Howard Webb ve Nicola Rizzoli de Cüneyt Çakır’la aynı seviyede hakemler. Eğer ki Cüneyt Çakır yönetmezse finali bu üçlünün ülke takımlarının akıbetine göre final maçı üçlüden birisine verilir.

Gök Mavililer’den çeyrek finalde daha iyi bir futbol görmek dileğiyle; herkese futbol dolu günler diliyorum…

10 Haz 2012

In Prandelli We Trust


Turnuvanın üçüncü günü C grubunun iki favorisinin karşılaşmasıyla başladı. Bu maça kadar turnuvada bütün maçlarda gol olmuştu. Gelenek bozulmadı. Genel anlamda olumlu bir görünüm var EURO 2012’de. İtalya ve İspanya şampiyona elemelerinde mağlubiyet yüzü görmeyen takımlardandı. Son üç büyük uluslararası futbol şampiyonasının galipleri karşı karşıya geldi bu akşam. 2008’deki çeyrek final mücadelesinin rövanşı niteliğinde sayılabilecek bir karşılaşmaydı. 2008’de İtalya’nın hocası Roberto Donadoni’yken; İspanya’nın hocası ise Luis Aragones’ti. 2008’de İspanya’nın başarısı İtalya’nın başarısızlığını gölgelemişti. Donadoni de Aragones de takımlarından ayrılmışlardı. Bakalım bu turnuva Cesare Prandelli ve Vicente Del Bosque’nin de sonu olacak mı?

Maça geçersek kadrolar açıklandığında açık söylemek gerekirse ben çok şaşırdım. Aklıma direkt olarak Braga deplasmanına giden Beşiktaş ve o zamanki hocaları Carlos Carvalhal geldi. Galip gelmesine rağmen Carvalhal bana göre çok büyük bir çapsızlık yapmış ve takımını sahaya forvetsiz sürmüştü. İtalya’nın Catenaccio’su ne kadar çirkin geliyorsa insanlara bana da 4-6-0 denen taktik saçma gelmiştir hep. İspanya da bu maça 4-6-0 çıkarak benim beklentilerimin altında kaldı. Del Bosque’nin ne olur ne olmaz diye 3 tane santrafor dahil olmak üzere çok sayıda hücumcu çağırarak bunların çoğunluğunu da yedekte oturtmasıyla tam bir hayal kırıklığı oldu. İtalya ise Juventus ağırlıklı bir kadroyla çıktı Barça-Real Madrid ağırlıklı İspanya’nın karşısına. Cesare Prandelli’nin Fiorentina’da geçirdiği başarılı sezonlardan sonra İtalya’nın başında neler yapacağı merak konusuydu. Bu maç bir kriter olmaz, ancak kısa vadede -2006’dan bu yana güç kaybeden- İtalya’nın gruptan çıkıp çıkamayacağı başarı turnusolü görevi görecektir Prandelli için.

İlk yarıda Prandelli’nin sahaya sürdüğü kadro her ne kadar Del Bosque’ninkinden zayıf olsa da Prandelli’nin taktiksel olarak katkılarını yadsıyamayız. İtalya ilk yarıda beklenenin çok üzerinde bir futbol oynadı desek abartmış olmayız herhalde. Çünkü maç öncesi bütün olumsuzluklar İtalya’dan yanayken İspanya sahaya son iki büyük turnuvanın şampiyonu olarak çıkmıştı. Milan’dan Cassano, Roma’dan De Rossi, City’den Balotelli PSG’den Motta ve Napoli’den Maggio haricindeki altı futbolcu da Juventus kadrosuna mensuplardı. İspanya ise daha çok Barcelona’nın 4-6-0 oyun düzenine yakın bir dizilim ve futbol anlayışıyla sahadaydı. İlk yarıda akıllarda kalan iki topuk hareketi vardı: Birincisi maçın başında Pirlo’nun savunma derinliğini yitirdiği anda verdiği riski savan topuk pası; ikincisi ise devrenin sonlarına doğru Balotelli’nin taç çizgisinde topuğuyla güçlükle kontrol ettiği toptu.

Tribünler açısından birkaç kelime etmek gerekirse; öncelikle Polonyalı futbol severlerin maça ilgisi çok fazlaydı. İspanyollar her ne kadar çoğunlukta gözükseler de organize olamadılar. İtalyanlar ise bilindik tribün aktivitelerini sergileyip organize bir şekilde turnuvaya geldiklerini kanıtladılar.

İkinci yarıda ise iki takım da ilk yarıdakinden çok farklı bir görüntü çizmedi. Balotelli’nin çıkıp Di Natale’nin girmesi maçın ilk dönüm noktasıydı. Maçın ikinci dönüm noktası ise Negredo veya Llorente dururken iki sezondur formsuz olan Torres’in bir nevi kurtarıcı olarak oyuna girmesiydi. Di Natale’nin golünde Pirlo’nun asisti ve Fabregas’ın golünde de Silva’nın asisti belki de gol vuruşundan daha değerli olan iki pastı. Buffon ve Casillas ise yedikleri goller de dahil olmak üzere hatasız oynadılar. Di Natale yıllanmış şarap gibi her geçen yıl performansını artırdıkça tam tersi yönde Torres yıldan yıla daha iyi olması gerekirken giderek kan kaybediyor.
İtalya benim ve futbol kamuoyunun beklentileri üzerinde bir oyun ortaya koyarak çoğumuzu şaşırttı. İspanya ise çok açık bir biçimde İtalya’dan çekindi ve oyununu da buna göre kurgulamak zorunda kaldı. Benim özel tebriklerim Cesare Prandelli, Antonio Di Natale ve Gigi Buffon’adır. Ancak İspanya’da da Xavi-Iniesta ikilisi bir kez daha olumlu futbol nasıl oynanır futbol severlere gösterdiler.
Forza Azzurri diyerek bir İtalya yazısını daha sonlandırmanın hüznünü yaşıyorum. Sizlere de 1990 İtalya Dünya Kupası’nın müziğini armağan ediyorum.

6 Haz 2012

Calciopoli yıldıramaz bizleri...

İtiraf edeyim ben her Dünya Kupası'nda Brezilya'yı desteklerim. Ancak her zaman da bir sürpriz takımım olur üçüncü dünya ülkelerinden. Avrupa Şampiyonaları'nda ise durum biraz daha farklıdır. Çocukken Hollandalıların turuncu formaları ve İtalyanların Gök Mavi formaları ilgimi çekmiyordu desem yalan olur. Çünkü bayrak ve forma uyuşmazlığı çocukluğumun ilk travmalarındandır. Bu da diğer travmalar gibi bir hayli ilgi çekici olmuştur. Türkiye'nin katıldığı her turnuvada benim için Türkiye açık ara favoridir parantez içinde bunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Gelgelelim EURO 2012'deki tek favorim İtalya'ya...

Turnuvanın açık ara en formsuz takımını destekleme fikri nereden çıktı diye sorarsanız geçmişten günümüze gelen İtalya hayranlığı yine had safhaya ulaştı ve ben her şeye rağmen Forza Italia dedim. Zaman zaman yanlışları olan İtalya'nın Catenacciosu'ndan ziyade; yaşam alanlarındaki kaotik durumun futbollarına yansıması benim için her zaman yeterince ilgi çekici olmuştur. En zor dönemlerini geçirirken bile yaptıkları sürpriz çıkış ve 2006 Dünya Kupası'nı kaldırmaları da takdire şayandı. Toldo, Panucci-Cannavaro-Nesta-Maldini, Gattuso-Ambrosini-Albertini, Totti-Del Piero-Inzaghi ilk on biri bugün sahada yok. Hatta bu isimlerin çoğu futbolu da bıraktı. Ancak sırf bu kadronun hatırına bile desteklenecek bir takımdır İtalya. Hazırlık maçlarındaki başarısız sonuçlar aldatmasın sizleri. Yine bir şike skandalı içerisinde olan İtalya Milli takımında moraller ziyadesiyle bozukmuş. Bu bana pek inandırıcı gelmiyor açıkçası. Cesare Prandelli'nin takımı elemelerde mağlubiyet yüzü görmeden rahatça turnuvaya katılma hakkını kazandı. Bana sorarsanız çok kolay bir gruptan olması gerektiği şekilde çıktı. EURO 2012'de C Grubundaki rakipleri ise İtalya'yı bir hayli zorlayacak cinsten. Fakat grupta üç tane beraberlik alıp şampiyon olduğu 1982 Dünya Kupası'nı göz ardı etmeyin derim ben.

Biraz da kadroya bakacak olursak; kale her zamanki gibi sağlam ellerde. Buffon yaşlanmasına rağmen hala dünyanın en iyileri arasında. Namağlup lig şampiyonu Juventus'un kalesi de Buffon'un ellerindeydi. Savunmada göze çarpan bir isim eskisi gibi yok. İtalya'nın en zayıf karnı çok ironik bir şekilde savunması olacak gibi duruyor. Orta sahada ise Championship Manager 03/04'ün efsanesi Milan'ın yeni transferi Riccardo Montolivo ve Milan'ın bu sezon parlayan yıldızı Nocerino öne çıkan isimlerden. Bu ikilinin yanında Roma efsanesi kaptan Daniele De Rossi ve Juve'nin tecrübeli yıldızı Milan efsanesi Andrea Pirlo da orta sahada etkili oyun ortaya koyabilecek diğer isimler. Hücum alanındaysa gol krallığı konusunda rüştünü ispat etmiş Antonio Di Natale, sezon ortasında kalbinin delik olduğunu öğrenip tedavi gören San Siro'nun yaramaz çocuğu Antonio Cassano ve EPL'nin şampiyonu City'nin sorunlu yıldızı yepyeni sırt ismiyle Barwuah Balotelli etkili olacak isimler.

Geçmiş yıllara göre zayıf bir kadro gibi gözükse de 1990 Dünya Kupası'nda Salvatore Schillaci'den gol kralı yaratan; 2006 Dünya Kupası'nda Luca Toni ve Fabio Grosso'yu dünyaya tanıtan Azzurri'nin bu turnuvada da sürpriz yapma ihtimali bir hayli fazla gözüküyor.
Calciopoli'ye rağmen Forza İtalia...