Napoli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Napoli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Oca 2014

Maradona, Napoli, Catenaccio | İtalya 90

90 Dünya Kupası yaklaşırken Gorbaçov Sovyetler Birliği Devlet Başkanı seçilmiş ve ABD Başkanı Bush ile Soğuk Savaş'ın sona erdiğini açıklamıştı. 89 Kasımında Berlin Duvarı yıkılmış, 90 Şubatında ise Mandela serbest bırakılmıştı. Dünya savaşlardan sıkılmış gibi yapan liderlerin sahte barış gösterileri altında farklı bir yere doğru evrilmeye devam ediyordu. Türkiye ise bildiğiniz gibi kaostan beslenmeye devam ediyordu. Turgut Özal Cumhurbaşkanı olmuş, 89 1 Mayısında Mehmet Akif Dalcı polis kurşunuyla alnından vurulmuş, açlık grevleri, protestolar devam ederken güneydoğuda yaşanan savaş ise tam gaz devam ediyordu. Türkiye'nin Dünya Kupası hasreti 34 yıla çıkıyordu.

Aslında 90 İtalya ile ilgili Dünya Kupalarında Afrika Futbol Tarihinin kısa bir özetini geçerken bir-iki kelam etmiştim ama konuyu biraz daha açasım geldi. 7,000 gazetecinin takip ettiği 90 İtalya son şampiyon Arjantin ile Kamerun arasında oynanacak olan açılış maçıyla başlayacaktı. Herkes efsanenin ikinci yuvasında oynayacağı turnuvada harikalar yaratacağına adı gibi emindi. Ancak turnuva bireysel performans açısından Maradona için bir kabusa dönüşüyordu. Diego turnuvayı gol atamadan tamamlayarak büyük hayal kırıklığı yaratmıştı. Finale kadar yükselen Arjantin'de turnuvaya damgasını vuran isim Claudio Caniggia oldu. Arjantin takımının kalecisi Goycochea ise yedek kulübesinden gelerek harikalar yaratan isimler arasına adını yazdırdı ve unutulmaz figürlerden biri olmayı başardı.


Turnuvanın bir diğer hayal kırıklığıysa EURO 88'in şampiyonu ve en iyi oyuncusu olan Van Basten'in tek gol dahi atamaması oldu. Batı  Almanya ve Hollanda arasındaki ezeli rekabet o yıllara damgasını vuruyordu. İkinci turda eşleşen bu iki takımın o zamanki her maçı olaylı geçiyordu. Bu sefer de Völler ve Rijkaard arasında maç boyu yaşanan sürtüşme iki kırmızı kart ve Rijkaard'ın Völler'in kafasına tükürmesiyle son buluyordu.

Turnuvanın taraftar kısmı da hayli ilgi çekiciydi. İtalya güvenlik güçleri 300 İngiliz holiganı sınır dışı ederken, İngiltere ve İrlanda arasında oynanan maçta, dünyanın dört bir yanından akın eden İrlandalılar Kraliçeye ve Thatcher'e özgürce ağız dolusu küfür etme fırsatını yakalamışlardı. Turnuva süresince İtalya'ya yaklaşık olarak 20,000 İrlandalı'nın giriş yaptığı da kayıtlarda yer almaktadır. Ayrıca bu turnuva Ada'nın üç kadim halkı İngiliz, İskoç ve İrlandalıları İtalya'da buluşturma özelliğine de sahiptir.

Dünya futbol tarihinin en ilginç taraftar hikayelerinden birisi ise Arjantin ve İtalya arasında Napoli şehrinde oynanan yarı final maçında yaşandı. Stadio San Paolo'yu dolduran İtalyan taraftarların bir kısmı o dönem Napoli forması giyen Maradona'dan ötürü memleketleri olan İtalya'yı değil Arjantin'i destekledi. Dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir olaydı bu. Aynı maçta Walter Zenga'nın gol yememe rekoru da tarihe gömüldü ve penaltılar sonucu Arjantin İtalya'yı eleyerek finalde Batı Almanya'nın rakibi oldu. İtalya'da Zenga'nın gol yememesinin en önemli nedenleri arasında, muhteşem kaleciliğinin yanında, İtalya'nın savunma hattında forma giyen Bergomi, Baresi, Ferrara ve Maldini gibi isimler yer alıyordu. Salvatore "Toto" Schillaci ise turnuvanın sürpriz gol kralı olmayı başardı. Turnuva öncesi çok kısa bir süre milli forma giyme şansı bulan Schillaci ilk maçta Vialli'nin sakatlanmasıyla kendine şans buldu ve bunu da çok iyi değerlendirdi. Dünya Kupaları tarihinin maç başına en az gol olma rekorunu elinde bulunduran turnuvaya İtalya'nın futbol karakterinin sirayet ettiği her halinden belliydi.

Klinsmann ve Völler ikilisinin sürüklediği muhteşem hücum gücüyle yarı finalde İngiltere'yi eleyerek finale yükselen Batı Almanya'nın hocası Beckenbauer hem futbolcu hem de teknik direktör olarak Dünya Kupası kazanan ilk isim olarak tarihe geçmek üzereydi. İngiltere'de dönemin en iyi oyuncularından ikisi olan Lineker ve Gascoigne (namı diğer Gazza) takımı yarı finale kadar taşımıştı. Uzatmalara giden maçta kırmızı kart gören Gazza takımını 10 kişi bırakarak adeta maçı sabote etti. Oynadığı sert futbolla hafızalarda yer eden Gazza'nın Dünya Kupası finalini İngiltere'ye reva görmemesi kabul edilemez bir durumdu. Penaltılar sonucu Batı Almanya'ya kaybeden İngiltere'de Gascoigne'in döktüğü göz yaşları turnuvanın unutulmaz anlarından biri oluyordu.

Aralarında Caniggia'nın da bulunduğu dört as oyuncusundan yoksun Batı Almanya karşısına çıkan Arjantin'in işinin çok zor olduğu maç öncesinden belliydi. Maçtan önce Maradona'ya uzatılan mikrofonlara Diego Batı Almanya-İtalya maçı nerede oynanacak diye sorar. Çünkü İtalya maçından önce kimse Arjantin'e şans tanımamıştı. Herkesin beklentisi Almanya-İtalya finali şeklindeydi.


Final maçını dokuz kişi tamamlayan Arjantin'de Pedro Monzon Dünya Kupaları tarihinde ilk kez final maçında kırmızı kart gören oyuncu olma unvanını kazandı (nasıl bir unvan ve kazanımsa artık) ve Brehme'nin maçın bitimine beş dakika kala attığı gol Batı Almanya'ya kupayı kazandırdı. 86 Dünya Kupası'nın en iyi ismi Maradona göz yaşları eşliğinde sahayı terk ederken kupa Matthaus'ün ellerinde yükseliyordu.

2 Ara 2013

Barış Manço ve Van Basten-Gullit-Rijkaard üçlüsü


1986-87 sezonu sona erdiğinde Serie A'da Maradona önderliğindeki Napoli şampiyonluğunu ilan ederken kuzeyin kırmızı-siyahlıları ligi beşinci sırada tamamlıyor ve başarısız bir sezonu geride bırakıyorlardı. 1987-88 sezonuna daha ciddi bir transfer politikasıyla giren AC Milan Hollandalı iki yıldız için Ajax ve PSV'nin kapısını çaldı. Marco Van Basten ve Ruud Gullit'i kadrosuna katan Milan Maradonalı Napoli'nin üç puan önünde sezonu şampiyon olarak tamamlamayı başardı. Bir sonraki sezon hedef Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kazanmaktı. Bunun için kadroya bir Hollandalı'nın daha dahil olması gerekecekti. Bu isim de Frank Rijkaard oluyordu. Bir önceki sezon oynadığı başarılı futbola, aldığı Avrupa Kupası'nın yanına bir de Altın Top ekleyerek üç yıllık Altın Top ambargosunu başlatan isim Gullit oluyordu. 1988-89 sezonunda da Şampiyon Kulüpler Kupası'nı müzesine götüren Milan'dan üç isim Altın Top ödülü için yarıştı. Aynı uyruğa sahip üç isim daha önce iki kez (1972 ve 1981) bu ödül için yarışmıştı. Ancak ilk defa aynı takımdan aynı uyruğa bağlı üç isim bu ödül için yarıştı ve kazanan da Van Basten oldu. Bir sonraki sene de AC Milan'ın üç ismi Altın Top için yarıştı; ancak bu sefer seriyi bozan Franco Baresi oldu. Ödül ise yine Van Basten'e gitti.

AC Milan'ın Avrupa futbolunu kasıp kavurduğu bu yıllarda öne çıkan üç Hollandalı'yı programında konuk etmeyi başaran isim ise çok şaşırtıcıydı: Barış Manço. 7'den 77'ye programı kapsamında yolu Milano'ya düşen Barış Manço Milan'ın kamp yaptığı Milanello köyünü bulmuş ve Avrupa futbolunun en önemli takımının adından en çok söz ettiren üç Hollandalısı'nı bir araya getirmişti. Her zamanki şakacı tavırlarıyla öncelikle AC Milan'ın açılımını seyirciye aktaran Barış Manço, kulüple ilgili bazı bilgiler verdikten sonra seyirciyi röportajla baş başa bırakıyordu.

27 Mar 2012

Mavilerin umudu: Roberto Di Matteo

Şu günlerde Londra'da bir efsanenin tekrardan doğuşuna şahit oluyoruz. Kuşkusuz ki bu yeniden doğuşun bir numaralı aktörü Roberto Di Matteo ve bahsettiğim efsane de tabi ki Chelsea takımı. Andre Villas-Boas'ı büyük umutlarla Chelsea'nin başına getiren Roman Abramoviç çok geçmeden takımın patronunu değiştirme kararı aldı. Villas-Boas döneminden geriye kalan en olumlu gelişme ise Di Matteo'nun takıma İngizlerin değimiyle "asistan menajer" olarak geri dönmesi oldu. Şampiyonlar Ligi'nde Napoli'yi 3-1'in rövanşında 4-1 ile eleme başarısını gösteren Di Matteo'nun takımı, şimdi de Şampiyonlar Ligi çeyrek final ilk maçında Estadio da Luz'da Benfica'yı 1-0'la yenmeyi başardı. Rövanş için büyük avantaj yakalayan Chelsea'nin Premier
League'de tükenen ümitlerini Şampiyonlar Ligi'nde yeşerten Di Matteo için ilerisi aydınlık duruyor.

1996-2002 yılları arasında Chelsea'de top koşturan Di Matteo ne camiaya yabancı ne de hocalığa. Bakmayın siz onun "asistan menajer" olduğuna. 2008-2009'da Milton Keynes Dons, 2009-2011'de West Bromwich Albion'u çalıştıran İtalyan; sezon başında namağlup gelen Villas-Boas'ın yerine geçmeyi belki de hayal bile etmiyordu. Ancak şu an gözüken durum bir aksilik olmadığı takdirde Londra'nın Mavileri Portekiz temsilcisi Benfica'yı Stamford Bridge'de geçip adını yarı finale yazdıracak. Bu da Di Matteo'nun kendisini ispatlaması için eline geçen en büyük şans olacak. Çünkü yarı finalde Chelsea'yi bekleyen rakip ya AC Milan olacak ya da Barcelona. Çekilen Şampiyonlar Ligi kuralarına göre çoğu futbol sever için finalin adı Real Madrid-Barcelona gibi gözükse de son yıllarda Monaco'nun, Porto'nun ve Deportivo La Coruna'nın final oynadığını da göz ardı etmemek gerekiyor.


Önümüzdeki günlerde Chelsea'ye ilk Şampiyonlar Ligi kupasını getiren hoca Di Matteo olacak mı olmayacak mı hep birlikte göreceğiz. Ancak olur da böyle bir başarı sağlanırsa Roman Abramoviç'in belki de en büyük hayali gerçekleşmiş olacak ve Di Matteo ve oyuncuları da Mavilerin tarihine isimlerini altın harflerle yazdıracak.
Bekleyelim görelim...