Süper Final etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Süper Final etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Nis 2012

Where Playoff Happens- Volume 2: Trabzon'un Irkçılıkla İmtihanı

Süper Final'in ilk haftasını puansız geçen iki takım olan Trabzonspor ve Beşiktaş ikinci haftanın ilk gününde Avni Aker Stadı'nda kozlarını paylaşacaktı. Maç öncesi iki takımın da önemli eksiklikleri vardı; buna rağmen kadrolara bakıldığında pek sıralama maçı olacağı düşünülemezdi. Trabzonspor İnönü'de 2-1 kazandığı maçtaki gibi Colman-Adrian ikilisi ile başlıyor Beşiktaş'ta da Hilbert'in yerine Ekrem Dağ oynuyordu. Sene boyunca Burak Yılmaz üzerine oyun kurduğu için eleştirilen ve katıldığı tv programında 'Burak Yılmaz'ı çıkarıp başkasının üzerine mi oynayalım?' diye serzenişte bulunan Şenol Güneş de ileride tek forvet olarak Halil Altıntop'a görev veriyordu; bu karşılaşma, gideceği rivayet edilen Burak Yılmaz olmadan Trabzonspor'un nasıl bir oyun sergileyeceği açısından da kayda değer bir karşılaşma olacaktı.


Colman-Adrian ve takımın gerçek sağ ve sol açıkları olan Olcan ile Volkan'ın yer aldığı kadroyu 2-1 kazandığımız Beşiktaş maçından beri ısrarla 'ideal kadro' ilan etmekteydim. Nitekim bugün de sırıtmadı Trabzonspor; maçta Burak olmayınca hücum insiyatifleri tekelleşmedi ve oyun kanatlara aktı. Beşiktaş da bireysel hataları bireysel yeteneklerle değerlendirmeye çalıştı; biraz şanslı olsalar galip gelmeleri işten bile değildi. Halil bu sene çok nadir görev aldığı forvet mevkisinde maçın tek golünü kaydetti. (ofsayt olup olmadığını gerçekten çözemedim) Değişiklikler konusunda da Alanzinho'nun geciktiği kanısındayım; Beşiktaş ortasahası bu kadar erken oyundan düşmüşken daha erken düşünülmeliydi. Kadın ve çocukların doldurduğu tribünlerin şartlara göre güzel bir ambiyans yarattığını söylemeden geçmeyeyim. Maç hakkında söyleyeceğim son söz maçı izlerken gözlemlediğim hiçbir Beşiktaşlının bu maçın içinde olmadığı, akıllarının hala Galatasaray maçında olduğudur. O kadar tepkisizlerdi ki geçen haftaki gerilimden sonra bu maç onlar için hazırlık maçı kıvamında gibiydi.

Asıl söyleyeceklerim maçın dışında gelişen olaylarla ilgili.

Trabzonspor camiası Şike Davası'nın başından beri tutarlı bir duruş sergileyememiş, 'İmam nikahı' ile Şampiyonlar Ligi'ne dahil olmuş 'hükümet nikahı'nı aylar sonra kupasını isteyerek dile getirmiş ve tüm bu yaptıkları ile camiaların gözündeki 'ağır' imajını kaybederek 'mektupçu' ve 'okeye dördüncü' konumuna gelmiştir.

Tüm bunları geçtim senelerin rekabeti bir yana birkaç senedir gerilimli bir rekabete girdiği Fenerbahçe ile Şükrü Saraçoğlu'nda karşılaştığı esnada Trabzonsporlu siyahi futbolcu Zokora'ya kameralara açıkça yansıdığı üzere ırkçı söylemde bulunan Emre Belözoğlu'na anlamsız bir şekilde yayın yasağı gelmişken bu geceki maçta ufak çaplı birkaç taraftar pankartı dışında hiçbir tepki göstermemiştir Trabzonspor camiası.

Evet, bundan seneler önce M.Ali Yılmaz başkanı olduğu Trabzonspor'un siyahi bir futbolcusuna 'yamyam' dedi. Sonrasında futbolcular bir basın toplantısı düzenleyerek başkandan özür dilemesini istedi. Sonra Campbell ülkesine döndü ve birkaç sene sonra da M.Ali Yılmaz futboldan fiilen elini ayağını çekti. O zamanlar Irkçılık karşısında dünya kamuoyunun bu kadar dik bir duruşu yoktu; ona rağmen vicdan sahibi her birey her Trabzonsporlu başkanını kınadı. Bugün tüm dünyada ırkçılık bir numaralı sportmenliğe aykırı davranış ve insanlık suçu kabul edilirken, 2009 yılında çıkarılan TFF Kanunu'nda 'ırkçılık'la mücadeleden açıkça bahsedilirken bu suçtan daha önce sabıkalı Emre Belözoğlu'nun yaptığı bu hareketin akabindeki süreci Trabzonspor 'rezil' bir şekilde yönetti.

Trabzon'un en önemli dezavantajı kentte futbolun 'sadece futbol' olması. Futbolun sosyolojik, sosyoekonomik, siyasi hiçbir boyutuyla ilgilenilmemekte; sadece sahada oynanan oyun seyredilmektedir. İşte bu yüzdendir ki bir tribün ambiyansı dahi yoktur. Yani saha dışı olaylar pek oyalamaz Trabzon seyircisinin kafasını; 'yahu bu Zokora olayı ne oldu' diye düşünürken bir pozisyon her şeyi unutturuverir Trabzon seyircisine.

Sosyal Medya'da maç içinde futbolcuların diz çöküp Zokora'nın ayakta kalacağı maç içi bir protestonun planlandığını ve sonradan birileri tarafından 'gerek yok' denilerek iptal edildiğini duydum. Bu fotoğrafla cevap veriyorum.


Kazım Koyuncu 'hayali bir kahraman' mı demişti Trabzonspor için?

Trabzonspor'u tutma sebebim Türkiye'deki statükoya karşı duruşundandı; ama artık Trabzonspor o statükonun bir parçası olmak için var gücüyle çalışıyor.

Sonumuz hayrola.

17 Nis 2012

Pozisyon kırmızı...Allah belanı versin!


Taraftarlar özellikle Türkiye'de ikiye ayrılırlar: Televizyon ve tribün taraftarları. Onlar da kendi içinde küçük gruplara ayrılabilirler; örneğin sadece derbi maçları izleyip diğer maçları televizyonun sağ üst köşesindeki skor tabelasından takip eden güruh. Her iki gruptan birine ait bir taraftarın diğerini küçümsemeye hakkı yoktur kanaatimce.Ne televizyon seyircisinin benim tribün emekçisi olarak tanımladığım insanlara ''lümpen''gözüyle bakılması hoş karşılanabilir bir durum, ne de televizyon başında viskisiyle maçını takip eden insana züppe yakıştırması yapmak.Bunlar hayatı tercih ediş biçimleridir ve kimsenin kimseye müdahale etme hakkı yoktur.Ancak futbola Beşiktaş Kapalısından bakan bir insan olarak bana göre ortada eleştirilmesi gereken bazı hususlar var.
Derbiler doğası gereği dünyada gergin ve tatlı heyecanları içinde barındıran maçlardır. Mezhep çatışmalarının, ideoloji mücadelelerinin futbol sahalarına dökülerek yılda birkaç kez futbol tutkunu apolitiklere ve politiklere haz verdiği karşılaşmalardır derbiler. Kimin dünyanın en iyi takımı olduğu, kimin en çok taraftarı olduğu, dünyanın bir numaralı derbisinin hangi karşılaşma olduğu vs. konularını bu konulardan konuşmakta büyük keyif alan taraftarlara bırakıyorum ''en iyisini'' onlar bilecektir.Benim ilgi ve sevgi alanım dışında kalıyorlar.

Gel gelelim dün Dolmabahçe'de bir İstanbul derbisi oynandı Beşiktaş ile Galatasaray arasında. Şahsen tüm sene olduğu gibi takımımı beğenmedim ve maçı kazanmayı hakedecek olumlu hareketleri Fabian Ernst ve Mustafa Pektemek dışında kimsede göremedim.Manisaspor maçından sonra ''Trafik ışığı ol önünde bekleyelim Fernandes'', ''Sen kal biz gidelim Fernandes'' diyen taraftarlarımız vardı.Twitter hesabımdan da söylemiştim ''yürüyün'' gidin! Manuel Fernandes sanırım Balmumcu ışıklarda kalmış, dün akşam kendisini sahada göremediğime göre; ''suç işlemiş''olma ihtimali de var. Gerçi üstlenmek isteyen taraftarımız çoktu ama haberleri yoksa demek ki... Neyse maçın taktiksel analizine gerek duymuyorum Beşiktaş'ın genel sıkıntıları ise ayrı bi yazı konusu.

Asıl söylemek istediğim şeylerle ilgili bir iki kelam etmek istiyorum. Gergin derbi maçlarından yıllardır az sayıda galibiyet çıkaran bir takımın aşığıyım. Kaybettikçe sevgim artıyor ona, hiçbir zaman umutsuz bakmadık çünkü biz Beşiktaşımız'a. Dün maçın başından itibaren karşılıklı yaptığı hatalarla maçın tam anlamıyla içine eden bir hakem vardı sahada. Maç sonuna doğru gidelim, zamanı ileri alalım. Beşiktaş'ın hakettiği bir mağlubiyet aldığı kesinleştiği dakikalarda kapalı tribünden önce hakem Hüseyin Göçek'e saldırmak için sahaya atlayan bir taraftar gördük. Sonra Eboue'nin oyunculuğuna Oscar ödülünü elden teslim etmek için sabırsızlanan benim yaşlarımda bir arkadaşım fırladı gitti kendisinin yanına. İlk maçta bana ırkçılık yaptılar yalanını söyleyerek Beşiktaş tribünlerine edilecek en büyük hakareti eden Eboue ikinci perdeyi oynamaya gelmiş belli ki. Yazık, söylenebilecek çok fazla birşey yok kendisine umarım bir daha tekrarlamaz. Çünkü zaten tribünde o an sağlıklı düşünemeyen ve patlamaya hazır bomba gibi bekleyen taraftarı, hangi taraftar olursa olsun kışkırtmak çok kolaydır. Hele ki bunu yıllardır birtakım meselelere dolmuş Beşiktaş taraftarına yapıyorsan sonuç dünkü gibi çok farklı yerlere
gider. Tavsiyem 3.perdeye gelme maazallah sinema salonu başına yıkılır...

İlk başta değindiğim eleştirilmesi gereken konulara dönelim. Hangi takımı tuttuğunun bir anlamı yok, eğer dün sahaya giren insanlara eşkıya, serseri, Beşiktaşlı köpekler yine ısırdı, yine onu bunu dövmeye kalktılar şeklinde ithamlarda bulunuyorsan sen çok belli ki televizyon seyircisisin, tribünün kokusunu almamışsın. Çok sevmek nedir kavrayamamışsın. Tutkuyu psikolojik olarak nitelendirip, insanlara hemen holigan yaftasını vuruvermişsin. Bunları söylerken benim şiddet yanlısı olduğum anlaşılmasın kesinlikle, ben bir ruh halinden bahsediyorum ve bu ruh halini herkesin anlayamayacağına dikkat çekiyorum. Dün sınavım olmasaydı da ben o tribünde olsaydım şu an yüksek ihtimalle göz altındaydım. Ama bu yaptığım hareketin doğru olduğu anlamına gelmeyecekti. Peki pişman olacak mıydım? Tabi ki de hayır; çünkü ben yaptığım yanlışlarımla mutluyum. Temel eleştiri noktam şu; sosyal medya üzerinden derbi maçlar öncesi ve sonrası birbirine nefret kusan insan toplulukları, başına gelen makarayla yaralanmış Fenerbahçeli bir kardeşimizin durumuyla ilgili en iyi Fenerli ölü Fenerli diyebilecek kadar insanlıktan çıkanlar, kazanan taraf kendileri olduklarında empatiyi kenara bu kadar kolay bırakabiliyorlar, şaşırtıcı bir durum değil aslında. Herkes mantık abidesi kesiliyor derbi maçların ertesi günleri. Hele ki kazandıysa, yaptığı mutlu açıklamalarıyla görenin fair-play ödülü bile veresi gelir böyle arkadaşlara.Kendilerine sorulduğunda 500 su şişesi koleksiyonlarından övgüyle bahsederler ve ''onlar hak etti'' açıklamasını yeterli bulurlar. Evet sizin gibi zihniyetlerden söz ediyordum ben de son birkaç gündür. Tamam tamam... Emre'nin de siyahi arkadaşları var sevgili dostlarım...
Latife niyetine...
Şöyle söylenir bizde hep:
Mahalle maçında auta giden topa gol diyen çocuk Galatasaraylı'dır.
O golse bizimki de gol diyen de Fenerbahçeli'dir.
Tamam gol olsun ulan diyen de Beşiktaşlı'dır.
Bu arada;
Quaresma'nın pozisyonu kırmızı...Allah belanı versin!

16 Nis 2012

Bahanemiz vardı...


Şimdi eğri oturup doğru konuşmalı. Bir Beşiktaşlı olarak yürekten galibiyet istesem de bunun bu seneki formda Galatasaray'a karşı, ne yazık ki, olabileceğine pek de ihtimal veremedim.
Olsun yine de inanıyordum; hani İnönü'de o muhteşem taraftarımız önünde herşey bambaşka olabilirdi. Kadroları daha önce, yağmur muhalefeti sebebiyle iptal olan maç öncesi öğrenmiştik. O zaman da anlayamamıştık ilk 11 çıkan Holosko'yu, maç esnasında da anlayamadık. Holosko bir kez daha gösterdi ki bu takım bu tarz oyunculara kalmamalı. Tabi ki yerine giren Simao'nun da ondan pek bir farkı olduğunu ve olabileceğini düşünmüyorum.
Maç başladı, Galatasaray sahaya çok iyi yayılıyordu. İyi oynuyor gibi görünsek de etkili olmamız biraz geç oldu. İlk yarı bitmeden 3 net pozisyon bulup cömertçe harcayarak maçın durmunu az çok ortaya çıkarmaya başladık aslında. Galatasaray da ilk yarı bitmeden golünü atarak bu ikramımızı geri çevirmedi, çeviremezdi de... Gol pozisyonundaki ofsayta ise yazının sonunda değinmek istiyorum.
İkinci yarı yine çabaladık uğraştık ama olmadı, Galatasaray ikinci golü atıp rahatladı ve aslında o dakikada bitirmişti maçı.
Şimdi gelelim asıl mevzuya, bana göre asıl mevzuya desem daha doğru olacak;
1)Hüseyin Göçek,
2)Beşiktaş taraftarı.
Sevgili Hüseyin Göçek hakem olarak iyi niyetli olabilir ama ben Quaresma'ya kırmızı kart göstermeyen, ofsaytı çalmayan, Eboue'ye ve Engin'e maç sonuna kadar kart göstermeyen (itirazlarından ve sürekli konuşmalarından dolayı), taca çıkmayan topu taç olarak veren, maça hiçbir şekilde hakim olamayan birine nasıl güveneyim? Yani yine bir önceki GS-BJK maçında çok kötü yönetim gösteren bir hakem nasıl olur da aynı maça ikinci kez verilir? Bu kadar futbolcunun, bu kadar teknik adamın ve çalışanın emeğini o kadar taraftarın çilesini hiçe sayan, gasp eden bir hakemin vicdanı var mıdır merak ediyorum? Sorum aptalca oldu fark ediyorum. Emek hırsızlığına her zaman herkes için hep karşı olduk ve olacağız. Ama zor geliyor yahu haksızlığa katlanmak, çünkü bahanemiz vardı bizim...
Son olarak bahsetmek istediğim, cefakar Beşiktaş taraftarıdır. Şimdi insanlar içten içe düşünüyor ve söylüyor böyle taraftar mı olur diye. Ama inanın sabrımız taştı artık, sanıyor musunuz ki orada bağıran kendini yırtan, sahaya inmeye çalışan taraftarlar bunu sadece bir yenilgi uğruna yapıyor?? İnanın bana alakası bile yok! O çırpınışlar başta Hüseyin Göçek ve yandaşlarına, bir türlü top oynamak istemeyen ve tahriğin her türlüsünü yapan bazı GS'li futbolculara, hiçbir şekilde futbolunu oynamayan Beşiktaşlı sevgili yıldızlarımıza ve sürekli özlenen şampiyonluğun yine "kursağımızda kalması"na olan tepkimizdendir. Bunlar içimden geldi yazdım, hatam olduysa affola ama son sözü yine cefakar taraftarıma bırakıyorum;
Bahanemiz Vardı BEŞİKTAŞLIYDIK !

Her bebeğe doğumdan sonra rengarenk giysiler giydirirlerdi... Bize ise Siyah-Beyaz..
Ama bahanemiz vardı.. BEŞİKTAŞLIYDIK.

Annemiz , Babamız ilk onların adını söylememizi beklerken.. Biz Siyahhh diye haykırdık.
Ama bahanemiz vardı... BEŞİKTAŞLIYDIK.

Okuldaki resimlerimiz hep renksiz olmuştu.. Öğretmenlerimiz bize kızmıştı…
Ama bahanemiz vardı… BEŞİKTAŞLIYDIK..

Defterin kenarına köşesinde BEŞİKTAŞ yazardı… Azar işitirdik..
Ama bahanemiz vardı.. BEŞİKTAŞLIYDIK..

Üniforma üzerine forma giymek yasaktı.. Aşk işte ne yaparsın.. Biz giyerdik formamızı..
Ama bahanemiz vardı.. BEŞİKTAŞLIYDIK..

Devamsızlığımız çoktu.. Belki maça gitmiştik.. belki bir taraftar toplantısına..
Şehirimiz neresi olursa olsun ..
Bahanemiz vardı BEŞİKTAŞLIYDIK !

Maçtan bir sonraki gün.. Arkadaşlarımızla konuşamıyor , tahtaya kalkamıyorduk.. Sesimiz kısılmıştı…
Ama bahanemiz vardı BEŞİKTAŞLIYDIK !

Sevgilimizle buluşmamızı iptal etmiştik..Belkide bu ayrılma sebebi olmuştu bizim için
Dedik ya bir kere biz BEŞİKTAŞLIYDIK !

Hastaneye düşmüştük belki hastaydık.. Bağırmak yasaktı hastanede ama ziyaretimize gelen arkadaşlarımız tezahuratlarla gelmişti hastaneye.. Affedin bizi..
Ama bahanemiz vardı BEŞİKTAŞLIYDIK !

Paramız yoktu belki.. Ama bir taraftar grubundaydık.. Bizi bekliyordu Beşiktaş orada..
Olsun varsın paramızı feda ettik… Bekli de bir gün yemek yemedik.. Açtık..
Ama bahanemiz vardı BEŞİKTAŞLIYDIK !

Ölmüştük söz verdiğimiz gibi Beşiktaş uğruna.. Belki mezarlıkta bağırmak günahtı,ayıptı.. Ama kardeşlerimiz tezahuratlarla gömmüştü bizi kara toprağa..
Affet bizi imam amca.. Bahanemiz var..

BİZ BEŞİKTAŞLIYIZ …..


DOĞARKEN DE..
YAŞARKEN DE..
ÖLÜRKEN DE...

BİZ BEŞİKTAŞLIYDIK..
BİZ BEŞİKTAŞLIYIZ !!!!

Where Playoff Happens- Volume 1


Cumartesi akşamı Beşiktaş-Galatasaray maçıyla başlaması beklenen anlı şanlı 'Süper Final' hava muhalefetiyle ertelenen maçın ardından Pazar akşamı başladı.

Maç öncesi kadrolara bakıldığında Fenerbahçe'de Stoch'un yokluğu Trabzonspor'da da Halil Altıntop'un varlığı göze çarpıyordu. Bana göre Beşiktaş maçında çıkan (Colman-Zokora-Adrian üçlüsünün beraber oynadığı) kadro Trabzonspor'un en ideal kadrosuydu. Rakibin baskı ile başlayacağı bir maça Halil ile başlamak 'yaslanma' içgüdüsü içinde Halil'in defansif özelliklerinden yararlanma amacıyla olabilir; fakat Almanya'dan gelen her oyuncu gibi Halil'in de sezon içinde fizik gücünün ne kadar düştüğünü bir de Trabzonspor'un en büyük silahı olan kontra ataklarda takımı ne kadar yavaşlatacağını hesaba katmak gerekirdi.

Geçtiğimiz günlerde Trabzon'da oynanan maçtaki olaylar nedeniyle bu maça Fenerbahçe'nin hırsla ve yüksek konsantrasyonla çıkacağı çok açıktı. Trabzonspor ise 6 maçlık periyotta bu zor deplasmandan alacağı puanlarla figüran olarak girdiği Süper Final'den rol kapma peşindeydi.


Derken maç başladı. Bir Trabzonsporlu olarak ''kötü Trabzonspor'umu'' şıp diye tanıdım. Bu sene birçok maçta beliren ve belirtileri defanstan çıkarken sürekli top kaybı, ilerde top tutamama, ikili mücadelelerde ezilmişlik ve bol bol bireysel hata şeklinde gelişen bu 'sersemlik' halinin Fenerbahçe deplasmanından geçtim Menemenspor karşısında dahi hezimete uğraması olasıydı. Takım olarak kötü olan Trabzonspor'un karşısında takım olarak iyi olan Fenerbahçe ve bireysel olarak sivrilen bir iki oyuncu performansı vardı; nitekim rahat bir galibiyet aldılar. İki takımın normal sezonda yaptığı iki maçtan bağımsız olarak konuşuyorum, iki takım mevcut kadrolarıyla mücadele ettiği sürece Trabzonspor'un Fenerbahçe'yi yenme olasılığı çok çok zayıf. Ancak Trabzonspor kadrosundaki oyuncuların teker teker özellikleri şişirilerek ya da maçın seviyesi 'easy' şeklinde ayarlanarak bu galibiyet elde edilebilir. Şahsen ben PES'te öyle yapıyorum.

Gelelim diğer mevzulara..


Galatasaray'ın tribün anlamında parlak olduğu bir sezonda Fenerbahçe tribünleri riskli bir kareografiye imza atmak isterken Onur Karaduman adlı kardeşimiz yaralanmış, bir Trabzonsporlu olarak tüm samimiyetimle geçmiş olsun dileklerimi ve acil şifalarımı iletiyorum. Kareografi olaylarının bir çiş yarıştırma şeklinde değil de tribünlerimizde ayrı bir tat olarak algılanmasını diliyorum. Canlar yanmasın..


Emre'nin maç içinde Zokora ile yaptığı tartışmada sarf ettiği sözleri esefle kınıyorum, cezasını 'TFF talimatlarında' değil 'vicdanlarda' almasını umuyorum. Bir yabancı futbolcunun nasıl 'ana avrat' küfredebildiğini bilmiyorum, Volkan-Lincoln meselesinde de bu şekilde bir izahat vardı; ama Emre keşke Zokora'yı kovalasaydı da öyle bir söz sarf etmeseydi.


14 Nis 2012

Mikail de mi Şike Davası'na 'müdahil' oluyor ?

Heyecanla beklenen her yeri reklamlarının süslediği Türkiye'de 'dört büyük takım' diye ifade edilen takımların katılacağı Süper Final'in bugün itibariyle başlaması bekleniyordu. Ama yoğun yağış nedeniyle maç sonraki bir tarihe ertelendi.

Şike Davası boyunca federasyonun 'laf olsun torba dolsun' misali buyruk şeklinde gelişen faşizan uygulamalarına bugün Mikail müdahale etti.

Eskiden bu dört takımın birbiriyle olan mücadelelerini iple çekerdik. Şimdi ise altı hafta içinde ikişer kez birbirleriyle oynayacaklar; derbi sözcüğünün de içi boşalmış oldu bu senelik.

Allah'ın sopası yok. Tüm şeref tribününü şu şarkı eşliğinde yürümeye davet ediyorum.