Polonya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Polonya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Haz 2012

Gecenin Kazananları: İrlanda Taraftarı, Gök Mavililer ve Cüneyt Çakır


İrlanda taraftarı C grubunun başından sonuna bıkmadan, usanmadan destek verdikleri takımlarının sıfır çekmesini umursamadan “Ireland” diye haykırmaya devam etti…
Turnuvada Hırvatistan ve İrlanda taraftarları rakiplerinden bir adım öndelerdi. Ancak İrlandalılar birinciliği kimselere kaptırmadı. Bu yüzden bu iki ülkenin elenmesi turnuvada tribünlerin selameti açısından pek de hayırlı olmadı.
Diğer taraftan ev sahibi Polonya ve takımlarına yoğun bir destek sağlayan Rusya’nın elenmiş olmaları da çeyrek final maçlarında tribünlerden çok futbol sahalarının konuşacağı maçlara sahne olacak.

Turnuvanın gerçek rengi olan taraftarları bir kenara bırakırsak; İtalya-İrlanda maçında sahada oynanan futbol neredeyse tamamen güce ve mücadeleye dayalıydı. İtalya gerek topla oynama yüzdesinde, gerekse de girdiği pozisyon sayısında rakibinin önündeydi.
Bu maç öncesi İtalya’nın mutlak galip gelmesi gerekiyordu. Tabi ki ilk iki maçta da taraftarlarının yüzlerini güldürebilselerdi fena olmazdı…
Maçtan geriye hafızalarda yer eden pozisyonlarda İtalya’nın bariz üstünlüğü söz konusuydu…
İlk yarıda golden önce Di Natale’nin sıfır çizgisinden kalecisi olmayan kaleye çıkardığı şut ve akabinde gelişen İtalya atağında Cassano’nun şutu futbol severler için güzel karelerdi. İkinci yarının ve maçın en güzel anı ise oyuna sonradan giren Mario Barwuah Balotelli’nin muhteşem volesiydi.

Bir parantez de Cüneyt Çakır’a açmazsak maçın neredeyse hatasız yönetimini göz ardı etmiş oluruz. Baştan sona tavizsiz bir yönetim sergileyen Çakır günümüzün ve geleceğin sayılı hakemlerinden olmaya devam edecek gibi görünüyor. Bu geceki yönetim O’nu ya bir çeyrek final maçı ve sonrasında final maçına aday yapar; ya da en kötü ihtimalle bir yarı final maçına. Wolfgang Stark, Howard Webb ve Nicola Rizzoli de Cüneyt Çakır’la aynı seviyede hakemler. Eğer ki Cüneyt Çakır yönetmezse finali bu üçlünün ülke takımlarının akıbetine göre final maçı üçlüden birisine verilir.

Gök Mavililer’den çeyrek finalde daha iyi bir futbol görmek dileğiyle; herkese futbol dolu günler diliyorum…

17 Haz 2012

Prag Baharı'nın Rövanşı Alındı

Tarih: 5 Ocak 1968

Yer: Prag, Çekoslovakya

Olay: Prag Baharı

“Devlet Başkanı ve Parti Genel Sekreteri Antonin Novotny görevinden ayrıldı ve yerine Alexander Dubcek geldi. Sovyetler Birliği'nin dayattığı komünist sistemi değiştirmeyi hedefleyen Dubcek kendi sosyalizmini yaratmıştı. Buna "insancıl komünizm" de deniliyordu. 'Harekat programı', sosyalizmin demokrasi ilkeleri ile birleştirilmesini ve yeni bir siyasi sistemin oluşturulması amacını taşıyordu. Programda tek partili sosyalist devlet yönetiminin yerine çok partili siyasi hayata geçileceği,düşünce ve ifade özgürlüğü, toplanma ve  dernek kurma hakkı gibi temel insan hak ve hürriyetlerinin sağlandığı yeni bir düzenin kurulacağı ifade ediliyordu.”[1]

Tarih: 20 Ağustos 1968

Yer: Prag, Çekoslovakya

Olay: Prag Baharı’nın SSCB Askeri Birlikleri Tarafından Sona Erdirilişi

Sovyetlerin Çekoslovakya’ya “eski sisteme dönün” çağrıları yanıtsız kaldı. Liberal ve karşı devrimci olarak suçladığı Çekoslovak hükümetini bastırmak için 300.000 kişilik ordu ile Çekoslovakya’yı işgal etti. Prag Baharı askeri müdahale ile sonlandırılmış oldu.


Tarih: 16.06.2012

Yer: Varşova, Polonya & Wroclaw, Polonya

Olay: EURO 2012 A Grubu Son Maçları

EURO 2012 A grubu mücadelelerinin ilki de Çekoslovakya ve Sovyetler Birliği’nin devamı olan iki takım arasındaki karşılaşmayla başlamıştı. Rusların aldığı 4-1’lik tarihi skor ben de dahil çoğu futbol severi Rusya’nın başarılı bir turnuva geçireceğine inandırmıştı. Ancak Rusya beklenmedik bir sürprizle Yunanistan’a yenilerek 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası’na veda etti.

Diğer taraftaysa ev sahibi Polonya iki beraberlikle başladığı gruptan galibiyet almadan çıkamayacağının farkındaydı. Oyuna da bu istek ile başladılar. Taraftarlar da inanmış bir şekilde takımlarını desteklediler. Bir ara Çek Cumhuriyeti o kadar çok pozisyon verdi ki Çeklerin kaderi ilk maçtakine benzeyecek düşüncesi zihinlerde belirdi. Ancak ikinci yarının başlamasıyla işler değişti; ev sahibi çok şanssız bir gol yedi. Maçın geriye kalan kısmında Polonya istediği baskıyı bir türlü kuramadı ve galibiyet dahi alamadan turnuvaya ve taraftarına veda etti.

Maçlar başladığı anda gruptan Rusya ve Çek Cumhuriyeti çıkıyordu. Yunanistan’dan yediği gole rağmen gruptan çıkan takımlardan birisi hala Rusya’ydı. Ancak Çeklerin golü gelince Rusya için gruptan çıkmak yenilmemeye yahut diğer maçın berabere bitmesine bakıyordu. 20 Ağustos 1968 rövanşını Çekler geç de olsa 16 Haziran 2012’de aldı.

Rusya’nın ilk maçta Çek Cumhuriyeti karşısında aldığı galibiyet Prag Darbesine karşı yapılan askeri müdahaleye benzerken; Rusya’nın Soğuk Savaş sırasında Batının en önemli aktörlerinden birisi olan Yunanistan karşısında mağlup olması da Soğuk Savaşın Batının üstünlüğüyle sona ermesine benzedi. Çek Cumhuriyeti’nin Polonya karşısındaki galibiyeti ise Soğuk Savaşın kaybedilmesiyle dağılan Varşova Paktı’nın yıkılıp Prag’ın Moskova baskısından kurtulmasına benzedi.

Ev sahipleri ilk firesini böylelikle vermiş oldu. Aynı zamanda benim turnuva boyunca yazacağım takımlardan birisi de elenmiş oldu.


[1] http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=171636

15 Haz 2012

Kupaların Efendisi: Mezhep Kardeşliği

Halihazırda Dünya Kupasını en çok kazanan Avrupa ülkesi olan İtalya'ya Kupaların Efendisi desek yerinde olur. Ancak İtalya'nın Dünya Kupalarındaki başarılarının Avrupa Şampiyonalarına yansımadığı da bir gerçek. Ev sahibi olduğu EURO 1968'i kazanan İtalya bu kupayı ilk ve son kez kaldırmış olacaktı. Papalığın merkezi Vatikan'ı topraklarında barındıran İtalya kuşkusuz Katolikler arasında önde gelen bir ulusa sahipler. Diğer taraftaysa Balkanlar'daki mezhep ve din çatışmalarının baş aktörlerinden olan Hırvatistan da Katolik mezhebine mensup bir ulusa sahipler.

C Grubunun ilk maçında İspanya karşısında pozisyonlar vermesine rağmen İtalya oynadığı futbolla umut veren bir görüntü sergilemişti. Ancak hala oyun olarak bir şeylerin yeterli olmadığı da apaçık ortadaydı. Buffon, Di Natale ve tabi ki Pirlo ilk maçın öne çıkan isimlerindendi. İtalya'nın temel probleminin nerede olduğu ise tam bir muammaydı. Cesare Prandelli takımını İspanya karşısında güzel bir dizilimle çıkarmıştı. Prandelli kadroyu Hırvatistan maçında da bozmadı. Maçın ilk yarısında Pirlo'nun serbest vuruştan attığı gole kadar sahanın tek hakimi olan İtalya akıllara ister istemez aynı soruyu getirdi: Yine mi skorun üzerine yatacaklar? Beklenen cevap hiç gecikmeden ikinci yarı başlar başlamaz İtalya'nın ileride baskıyı bırakmasıyla geldi. Belki İtalyanlara özgü bir şey değil geriye çekilme huyu. Ancak ne yazık ki İtalyanlarla özdeşleşmiş klişe tabirlerin başında geliyor. Catenaccio gibi felsefik bir sistemin günümüzdeki kullanım şeklinin Helenio Herrera'nın kemiklerini sızlatmadığını düşünmek ise safdillikten başka bir şey olmaz. O yüzden her savunmaya çekilen takıma da Catenaccio yapıyor dememek evladır. Ancak şu da atlanmamalı ki katı savunma yapmakla özdeşleşen Catenaccio kavramı ister istemez bir kalıp haline de gelmiş durumdadır.

Maçın ikinci yarısında Mandzukic'le golü bulan Hırvatlar galibiyetin kendilerini bir üst tura taşıyacak olması gerçeğini göz önünde bulundurup maçı İtalya'dan daha çok isteyen taraf konumundaydılar. İtalyanlar ise nasıl olsa son maçta ne yazık ki grubun averaj takımı haline gelen İrlanda'yı yeneriz düşüncesiyle rahat hareket ettiler. 1-1'lik sonuç İtalyanların işine fazlasıyla yaradı gibi. Hırvatlar içinse asıl tehlike grubun son maçında İspanya karşısında alınacak olası bir mağlubiyette gruptan çıkamama ihtimali. Kupanın son şampiyonu olan İspanya'nın son maçta göstereceği performans gruptaki dizilimi belirleyecek. İtalya cephesinde ise olası bir öz güven patlaması durumunda 2010 Güney Afrika'nın bir tekrarı da yaşanabilir. Turnuvalarda nasıl futbol ortaya konulması gerektiğini çok iyi bilen İtalyanlar muhtemelen gruptan çıkacaktır. Hem de diğer maçın sonucunu beklemeden.

Ayrı bir parantez de Hırvat taraftarlara açmak lazım. Hırvatlar çok büyük kafileler halinde Polonya'daki stadyumları adeta esir almaya gelmişler gibi. Şu ana kadar ki en iyi deplasman performansını sergileyen Hırvatistan tribünlerinde kimi zaman Türkiye tribünlerinden duymaya alışık olduğumuz besteler duyuyoruz. Almanya tribünlerinde yıllardır duyduğumuz benzer bestelere alışkındım ancak kulüp bazında başarılı olamayan Hırvat takımlarının tribünlerini bugüne kadar takip edememiştim. Gerçekten hayran bıraktılar kendilerine. İtalyan tribünleri ise her zamanki gibi sayıca az olmalarına rağmen Hırvat tribünlerinden aşağı kalır değildi. Ülke takımı destekleme fikri hiçbir zaman kulüp takımı destekleme fikrinin önüne geçemeyecektir. Sadece aşırı milliyetçilikle yoğurulmuş azınlık bölgelerinde kurulan FIFA'ya bağlı olmayan ulusal takımları destekleme fikri futbol severlere cazip gelebilir. Bunların haricinde İtalyan ve Hırvat taraftarları eğer ki iç içe görebiliyorsak stadyumlarda fanatizm ulusal takımlara çok da fazla sirayet etmemiş diyebiliriz.

Kupaların Efendisinin maçın ikinci yarıdaki isteksiz oyunu Hırvatların bir puanı almasını kolaylaştırdı. Hatta ikinci yarıda galibiyeti bulabilecek pozisyonları da defalarca cömertçe harcadılar. Katolik Kilisesi haricinde kimseyi tatmin etmeyen bir skorla biten maç İtalya'nın tur ümitlerini artırırken, Hırvatistan'ın kileri de zora soktu.

12 Haz 2012

The Polish Tragedy


Tarih: 10 Nisan 2010

Yer: Smolensk Havaalanı yakınları, Rusya Federasyonu

Olay: Polonya Devlet Başkanı Lech Kaczynski ve eşi, Genelkurmay Başkanı Franciszek Gagor ve Polonya Dışişleri Bakanı Yardımcısı dahil uçakta bulunan çoğunluğu üst düzey devlet görevlilsi olan 97 kişi Varşova’dan Smolensk’e uçarken bulundukları uçağın düşmesi sonucu hayatını kaybetti.[1]

Kullanılan Uçak: Rus yapımı Tupolev-154 tipi uçak.

Kaczynski ve beraberindeki heyet, Sovyetler Birliği liderlerinden Josef Stalin dönemindeki Rus ve Polonyalı kurbanlar için düzenlenen anma törenine katılmak için Smolensk kenti yakınlarındaki Katin'e gideceklerdi.[2]

Polonya halkı üzerinde büyük bir çöküntü yaratan bu olayın sorumluları; Polonya halkına göre çeşitli komplo teorilerinde saklı. Onlar için en kuvvetli ihtimal Rusya Federasyonu Federal Güvenlik Servisi’nin bu suikasti düzenlediği yönünde bulunuyor.

Tarih: 12 Haziran 2012

Yer: Ulusal Stadyum, Varşova

Maç: Polonya-Rusya

Turnuvanın politikayla en yakın ilişki içerisinde bulunan maçı Polonya ile Rusya arasında oynanacak. Doğal olarak Rus taraftarlar deplasmanda olmanın verdiği güvensizlikle bu maça daha sakin söylemlerle hazırlanıyorlar. Ancak Polonya taraftarı açısından durum tam olarak böyle değil. Onlar için önemli olan iki sene önceki uçak kazasının veya onların tabiriyle devlet başkanlarına düzenlenen suikastin rövanşının sahada alınması. Özellikle erkek taraftarlar maça ayrı bir şekilde hazırlanıyorlar. Kadınlar içinse durum biraz daha farklı. Polonyalı kadın taraftarlar olaysız ve sadece futbolu ilgilendiren bir karşılaşma olmasından yanalar.

Politik tartışmaları bir kenara bırakırsak ilk maçlara baktığımızda Çekleri dörtleyen Rusya turnuvaya en hızlı girişi yapan takım oldu ve rakiplerine yeterince gözdağı verdi. Diğer taraftaysa Polonya için işlerin pek de iyi gittiğini söyleyemeyiz. Yunanistan maçında alınan beraberliğin dışında; kaleci Szczesny’nin kırmızı kart cezalısı olması ve uzun süre bir kişi eksik oynayan Yunanistan karşısında galip gelememeleri açıkçası bende büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Gruptan çıkmak için yeterli potansiyele ve taraftar desteğine sahipler. Ancak bu gece Rusya karşısında neler yapacakları çok önemli. Zira diğer tarafta Yunanistan eğer ki Çeklerden puan alır Polonya da yenilirse son maçta alınacak galibiyet Polonya için yeterli olmayabilir. Belki de son şansları olan bu mücadelede Polonya’nın biz futbol severlere açık bir oyun seyrettireceklerini düşünüyorum.

8 Haz 2012

Renksiz, Tatsız ve Keyifsiz Bir Açılış

A grubunun ilk maçında devreyi önde kapatan Polonya'daki coşku ve istek ne yazık ki ikinci yarıda yoktu. İspanyol hakemin verdiği yanlış bir karar Yunanistan'ı on kişi bırakmak için yeterli oldu. Borussia Dortmund yapımı bir golle Kuba-Lewandowski işbirliğiyle öne geçen Polonya taraftarının desteğine yakışır bir oyunu golden sonra ne yazık ki ortaya koyamadı. İkinci yarıda da heyecanlı ancak tatsız bir futbol vardı. Oynadığı umutsuz futbola rağmen Yunanistan'ın attığı gol ve zaman zaman baskılı futbolu ilerisi için tat vermedi. Hikmet Karaman'ın hatalı sarı karttan sonra verdiği "Bu hakem İspanya Ligi'nde nasıl maç yönetiyor, var ya..." tadında tepkisi ise turnuvanın TRT açısından özeti niteliğindeydi.

Turnuvadaki tek temsilcimiz olan hakem kadrosu ve bu kadronun lideri Cüneyt Çakır daha ilk maçtan bir rakibinin önüne geçti. Kendisinin en az yarı final seviyesinde bir maç yöneteceği fikrindeyim. Polonya açısından turnuva öncesinde çok umitluydum ancak daha ilk maçtan oynadıkları futbol için hayal kırıklığı oldu. Ancak mevcut olan potansiyel, takımı taraftar desteğiyle gruptan çıkarmak için hala yeterli gözüküyor. Yunanistan mı? Gruptan çıkmaları turnuvanın mucizesi olur. 2008 Avrupa Şampiyonası'ndan sonra ev sahiplerindn birisinin gruptan çıkması ilerleyen turlarda taraftar desteği açısından olumlu olacaktır.

Gerilerden gelen sürpriz adayı: Polonya

Ortam yavaş yavaş ısınıyor...
Turnuvada ilk maçlar A grubuyla başlıyor. Açılış maçı Varşova'da....

Grup aşamasında anlatacağım ikinci takım Polonya olacak. İlk takımım Calciopoli mağduru; eskiye oranla güç ve tecrübe kaybına uğramış kadrosuyla İtalya'ydı. Polonya ise İtalya'nın tam tersine sürpriz yapma potansiyeli olan, ev sahibi avantajını Ukrayna'ya oranla daha iyi kullanabileceğini düşündüğüm bir takım.
Franciszek Smuda'nın ilk maçın sabahı yaptığı açıklamalar turnuva öncesi göz dağı niteliğinde. Polonyalı teknik adam Borussia Dortmund kadrosunda yer alan üç oyuncusu hakkında transfer açıklamaları yaptı. Robert Lewandowski'nin Manchester United'a, Jakub Blaszczykowski'nin İngiltere'de bir takıma, Lukasz Piszczek'in de Real Madrid'e transfer olacağını açıkladı. Gelecek sezon için Borussia Dortmund hakkında çeşitli şüphelere haiz olmamı sağlayan bu transfer söylentileri bakalım sahaya çıkacak futbolculara ne kadar etki edecek? Bana göre bu üç transfer haberi de futbolcuya olumlu yönde yansır. Ne de olsa bahsettiğimiz takımlar Avrupa'nın en başarılı birkaç takımından ikisi....

Polonya turnuvalarda çok başarılı bir görüntü ortaya koymuyor. Ancak bu sene bambaşka bir potansiyel taşıdıklarına inanıyorum. Özellikle kolay bir kura çekmeleri de 2008'de Türkiye'nin yaptığını Polonya'nın yapmaması için hiçbir sebep yok. Arsenal kalecisi Wojciech Szczesny Dortmundlular haricinde takımın göze çarpan ve güven veren ilk ismi. Mainz'in orta saha oyuncusu Eugen Polanski ise Almanya 21 yaş altı milli takımında forma giydikten sonra Polonya'yı seçti. Hücum alanında Polonya'nın en etkili silahlarından birisi olan Lille'in yıldızı Ludovic Obraniak ise 27 yaşında olmasına rağmen takımın tecrübeli sayılabilecek oyuncularından. Türkiyeli futbol severlerin aşina olduğu isimlerse: Geçtiğimiz sezonu Celtic'de kiralık olarak geçiren Trabzonsporlu Pawel Brozek; bu sezon geldiği Trabzonspor'da Şampiyonlar Ligi tecrübesi yaşayan Adrian Mierzejewski ve iki sezondur Sivasspor forması giyen Kamil Grosicki.

Gruptan çıkacağına inandığım Polonya'nın şansı yaver giderse çeyrek finalde çekeceği şanslı bir kura onları yarı finale kadar taşıyabilir. Daha da ötesine giderler mi o kadarını bilmiyorum. Ancak ev sahibi oldukları bu turnuvada hiçbir şey onlar için imkansız gözükmüyor...

Yunanistan?


Tarihinde 4. kez katıldığı Avrupa Şampiyonası'nda Yunanistan, açılışı bu akşam oynanacak Polonya maçı ile yapıyor. Ne yazık ki ve güzel futbol için ne kadar iyi ki, bu turnuvada şansları 2004'te gelen inanması güç şampiyonluğun tekrarını yapacak kadar yok. Zira 11 Spartalı hüviyeti yalnızca anlık ve sürpriz başarılar demektir, yalnızca biraz daha savunmadır, gard er ya geç mutlaka düşer. E bu kadar kreatif takım bolluğunda pek zayıf gözüküyorlar; gruptakilerin denk güçleri dolayısıyla en az 3, en fazla 4 maç oynayarak kupadan elenecekler.

Futbola dair on yıllardır tekrarlanan "asıllı" iddialar ve klişe cümlelerin yol göstericiliğinde elenmesi daha iyi olur zaten. Yunanistan yanıyor, seçimler, ekonomik problemler...Futbolla uyuşturulmayı bizim memleket gibi hissetmiyorlarsa, hemen elensinler, dönsünler, halka moral filan da yaratmasınlar. Daha dün Grek neo-nazilerin partisi "Altın Şafak"tan herifin teki bir tartışma programında Yunanistan Komünist Partili bir kadına tokat attı. Utanmadan basın açıklaması da yayınladılar, "Marx'ın piçlerine bırakmayacağız ülkeyi..." vs. Bu rezil şiddet uygulayıcısının muhtemelen Prometheus filminden çıkıp akşamki Polonya maçını "milli duygularıyla" izleyecek olması açıkçası benim midemi bulandırıyor (Prometheus abimize laf yok tabi, filmini bilmem).

Neyse, Yunanistan turnuvaya nasıl geldi, kadrosunda kimler var, kimler yok, biz verileri sıralayalım:

*Euro 2004'teki zaferde "korsan gemisi" lakabını alan takım, 8 yıl aradan sonra kadrosundan 4 korsanı yine turnuvaya getirdi. (Karagounis demirbaş!)

*2012'ye giden yolda gruplarında İsrail, Letonya, Gürcistan ve Malta gibi Avrupa'nın henüz zayıf takımları vardı. Dolayısıyla tek çekiştikleri takım Hırvatistan olarak gözüküyordu.

*Elemelerde böylesine zayıf bir gruba karşılık yalnızca 14 gol attılar, 5 gol de kalelerinde gördüler. 10 maçta 7 galibiyet ve 3 beraberlikleri var.

*Hırvatistan ile ilk maç 0-0 biterken, ikinci maç Yunanistan 2-0'lık bir galibiyet aldı. Düşünebiliyor musunuz? Tam 2 gol!!

*Bu turnuvada dikkat edilmesi gereken genç oyuncuları, Schalke'nin defansına güneş gibi doğan K.Papadoupoulos (20 yaşında- milli formayla 3 golü var, gol bekliyoruz.) , Panathinaikos'un sağ açığı Sotiris Ninis (22) ve çeşitli mecmualarda Yunan Messi olarak tanıtılan Fetfatzidis (21- Olympiakos). İlki kesinlikle oynayacak fakat diğer iki yetenek rotasyon olarak değerlendirilebilir şimdilik.

*Teknik direktörleri Fernando Santos, Yunanistan Ligi'nde son on yılın en iyi hocası olarak seçilmiş vakti zamanında. Portekizli. 2 yıldır takımın başında.

*Polonya, Rusya ve 2004'te karşılaştıkları Nedved'li, Koller'li günlere göre durumu kötü olan Çek Cumhuriyeti ile turnuvanın A grubunu oluşturuyorlar.

24 May 2012

EURO 2012 öncesi futbol hariç birkaç şey...

O malum  dört yıldan birisi Avrupalı futbol severler için yine geldi çattı. Hem de Türkiye A Milli Futbol Takımının Avrupa Şampiyonası'na katılım hakkını play-off'ta Hırvatistan'a kaptırdığı bir ortamda. Konumuz bu değil olmayacak da. Zaten yeterince konuşulup gerekli değişikliklerin teknik alanda da yapıldığı bir ortamda tekrardan bu konuyu konuşmak gereksiz...

Gelelim asıl mevzuya. Türkiye'nin de ev sahipliği için aday olduğu ancak turnuvanın ev sahipliğini Polonya-Ukrayna iş birliğinin kazandığı EURO 2012'nin siyasal, toplumsal, ekonomik ve nostaljik açılardan analizi bu yazının konusunu oluşturacak. Öncelikle Türkiye'nin ev sahipliğini neden kazanamadığı hususu üzerinde kısaca durmak istiyorum. EURO 2008 adaylığında beraber başvurduğumuz komşu Yunanistan ile EURO 2012 adaylığı öncesi ayrı düşmemize ne gerek vardı? AKP ile değişen Türkiye'nin dış politika vizyonu bu hususta neden işlemedi? Bu iki soruyu yanıtsız bırakalım derim ben. Sadece biraz hayıflanmak istedim o kadar...
Batının eski düşmanlıkları devam ettirmeyerek Avrupa Birliği'ne aldığı doğu bloku ülkelerinden birisi olan Polonya ile Sovyetler Birliği dağılınca peydahlanan Ukrayna biraz da siyasi nedenlerden ötürü EURO 2012'ye ev sahipliği yapacak.

Turnuva öncesi yaşanan çeşitli talihsiz olayların maçlara gölge düşürmesini futbol severler eminim istemezler. Ancak bahsi geçen konular çok önemli. İlk olarak Ukrayna'da sokak hayvanlarının fırında yakıldığı haberi çok üzücü ve sinir bozucuydu(benim için hala da öyle). Bu konu hakkında da Ukrayna'ya veya UEFA'ya ciddi bir yaptırım uygulanmadığı için katiller cezasız kaldı diye düşünüyorum. Sokak hayvanlarının yok edilmesinin sebebi ise şampiyonayı izlemeye gelecek insanların rahatsız olabileceği ihtimaliydi. Turnuvanız batsın dediğinizi duyar gibi oluyorum. En nihayetinde futbol turnuvası olduğu için de kayıtsız kalamıyorum. Diğer konu ise tamamen siyasi. Ukrayna'nın eski Başbakanı Yulya Timoşenko cezaevinde kötü muameleye maruz kaldığı için Avrupa Birliği Komisyonu turnuvayı boykot kararı aldı. 
İki tane çok büyük krizin eşliğinde gidilen EURO 2012 öncesi can sıkıcı konuları bir kenara bırakırsak biraz da mali olarak incelemek gerekir şampiyonayı. 


Uluslararası çaptaki turnuvalarda ortada dönen paranın haddi hesabı yoktur. Bu durum her şampiyonada daha da büyüyerek devam etmekte. EURO 2012 de sponsor konusunda ufak bir incelenmeye tabi tutulmayı hak etmiyor değil. Şampiyonanın resmi sponsorları hemen hemen bilindik markalar, firmalar, şirketler vs. Futbol oyununun temel direği tabi ki toptur. Adidas'ın tasarladığı Tango 12 adlı top yaklaşık üç hafta boyunca bir o kalede bir bu kalede olacak inşallah. Bunun yanında Coca-Cola da her zamanki gibi sponsorluk konusunda başı çeken bir diğer marka. Onlar da gerek verdikleri hediyelerle(açacak, anahtarlı, tişört) gerek yaptıkları reklamlarıyla turnuva öncesinde ve sırasında futbol severleri havaya sokacaklar. Turnuvanın ulaşım işlerini ise Hyundai-Kia iş birliği almış durumda. McDonalds ise Fantasy Football adlı menajerlik oyununun sponsorluğunu üstlenmiş. Oyunun galiplerine de turnuvanın resmi sponsorları Adidas'tan Tango 12 ve milli takım formaları; Canon'dan fotoğraf makineleri; EA Sports'tan UEFA EURO 2012 oyununu; SHARP'tan televizyonu McDonalds dağıtacak. Continental firması da araba lastiği alana Tango 12'yi hediye olarak vermeyi kendisine iş edinmiş. Ayrıca Orange isimli GSM operatörü de Apple Store'da EURO 2012 uygulamasının sahibi konumunda. Castrol ve Carlsberg de şampiyonanın diğer resmi sponsorları. Paranın hüküm sürdüğü düzende paranın mutlak galip çıkacağı bir turnuva daha görüldüğü üzere bizleri bekliyor.

Son olarak biraz da nostalji deyip Panini'nin EURO 2012 Çıkartma Albümünden bahsedelim. Öncelikle internet kullanımının bu kadar yaygın olduğu bir çağda bile piyasa sürüldüğünü hatırlatmakta fayda görüyorum. Sonra da çocukken EURO 96, World Cup 98, EURO 2000 ve World Cup 2002 Çıkartma Albümlerini almış birisi olarak hala o günleri özlemle andığımı belirtmek isterim. Harçlığımın hepsi çıkartmalara gitmiş olsa dahi... 
Şampiyonanın yayıncısı TRT'nin Okay Karacan sürpriziyle karşımıza çıkacağını temenni ediyorum. Futbol konuşacağımız günler de yakındır, herkese iyi seyirler dilerim.