Almanya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Almanya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Haz 2014

Amerika'nın Yükselişi Avrupa'nın Düşüşü

Her futbolseverin büyük heyecanla beklediği, kupaların kupası Dünya Kupası’nda grup maçları tamamlandı. Bol gollü ve güzel maçlar izlediğimiz turnuva, 2010 Güney Afrika’dan çok daha kaliteli bir futbolla ve sürprizle geçiyor. Bizi futbola doyuran turnuvada sadece grup maçlarında 2010’un toplam gol sayısına yaklaşılmış oldu. 48 maçta tam 136 golle maç başına 2,8 gol atıldı. 2010 Dünya Kupası’nda ise toplam 145 gol atılmıştı. Belki de böyle güzel geçmesi futbol denince akla gelen ülke de oynanmasındandır.

Turnuvaya başlarken herkes ev sahibi olmasının avantajı ve yepyeni jenerasyonuyla Brezilya’yı en büyük favorilerden biri gösteriyordu.  Bu favorinin karşısına hemen ister Dünya Kupası olsun ister Avrupa Şampiyonası olsun her zaman kupanın favorisi olan Almanya yazılıyordu. Almanya’da kendini büyük oranda yenilemesine rağmen yine o disiplinli Alman futbolu ekolünden taviz vermemiş ve bu yeni jenerasyona da aşılamıştı. Dünya Kupası’nın her zaman gizli finalistlerinden olan Arjantin ve Hollanda da gruplardan rahat çıkarak sürpriz yapmadılar. Arjantin her ne kadar kaliteli kadrosuna rağmen takım oyunun uzak bir görüntü çizerek alarm verse de süper yıldızı Messi Arjantin’i sırtlamayı başardı. Hollanda ise yine kaliteli oyuncuları ve derli toplu oyunuyla çok rahat bir grup aşaması sürdürdü.Samir Nasri ve Franck Ribery’den yoksun başarı beklenmeyen Fransa ise Didier Deschamps’ın çabasıyla güzel bir futbolla Kupa’ya aday olarak ‘bende varım’ dedi. Belçika ise ne kadar iyi bir kadrosu olsa da ciddi bir başarı için ilerleyeceği yolun olduğunu göstermesine rağmen rahatca gruptan çıktı.


Bu turnuva bize çok büyük bir sürprizler yaşattı hemen daha grup maçlarında. Avrupa’nın önde gelen ülkeleri birer birer elendi. Önce son şampiyon İspanya 2010’da yenip kupayı aldığı Hollanda’dan ağır bir hezimet yaşadı. Kupa’nın 2.gününde Van Persie’nin  hattrick yaptığı maçta 5-1 yenildiler ardından ikinci maçta ise 2010 Dünya Kupası’nın o kısır maçlarında pozitif ve zevkli futbol oynayan birkaç takımından olan Şili’ye yenilip gruptan çıkamadı. Asıl sürpriz ise kesinlikle D grubunda yaşandı. Turnuva’nın ölüm grubu olan D grubunda İtalya, İngiltere, Uruguay ve Kosta Rika vardı. Kime sorsanız herkes önce bu gruptan İtalya, İngiltere çıkar der sonra Uruguay’da son yarı finalistlerden olduğu için muhtemelen İngilizlerinde son yıllarda kupalarda hiçbir başarıları olmadığını düşünürsek İngiltere yerine Uruguay çıkabilir derdi ama kimse Kosta Rika lider çıkar demezdi. Kupa’nın en çok konuşulan konularından biriyse bu grupta yaşanan  Kosta Rika’nın sürpriz namağlup liderliğiyle İngiltere ve İtalya'nın beraber elenmesi oldu. Diğer taraftan Almanya’nın grubunda Portekiz de gruptan çıkamazken 2018 Dünya Kupası’nın ev sahibi ve Kupa’nın en pahalı teknik direktörü Fabio Capello’ya sahip Rusya’da gruptan çıkamadı. Tartışmasız Dünya’nın en iyi forvetlerinden olan Didier Drogba ve arkadaşlarının Fildişi Sahili ise 2006 ve 2010’da hep ölüm gruplarına düşüp çıkamazken bu sefer nispeten rahat bir grupta olmasına rağmen yine turnuvaya devam edemediler. Yine bir başka sürpriz ise bu grupta savunma yaparak 2004’te Avrupa Şampiyonu olan Yunanistan’ın 2 golle gruptan çıkması oldu.


2014 Dünya Kupası’na şöyle bir bakarsak Avrupa futbolunun ağır bir kayıp yaşadığını görüyoruz. Bu kupa Avrupa'nın düşüşü Amerika'nın yükselişi oldu. Avrupa'nın devleri birer birer elenirken kalan 16 takım içinde sadece 6 Avrupa ülkesi kaldı. Öte yandan Dünya Kupalarına her zaman renk atan Afrika futbolu ise son 16’da 2 ülkeyle devam ediyor. Bu küçük bir başarı gibi görünse de Dünya Kupası tarihinde ilk kez iki Afrika ülkesi birden 2. Tura yükselmiş oldu. Asya ülkelerinden hiç biri ise 2.tura kalamayarak çok başarısız bu turnuva yaşadılar.Bu kupanın parlayanları ise kuşkusuz ev sahibi kıta olan Amerika ülkeleri. 16 takımın yarısını Amerika ülkeleri oluşturuyor. Ayrıca şu anda bütün Amerika ülkeleri ise gerçekten zevk veren kaliteli oyunlarıyla buraya geldiler. Karşılaştıkları takımların karşısında favori ve çekinilen takım konumundalar. Son 16 karşılaşmaları ise; Brezilya – Şili, Hollanda-Meksika, Fransa – Nijerya, Arjantin – İsviçre, Kolombiya – Uruguay, Kosta Rika – Yunanistan, Almanya – Cezayir, Belçika – ABD.


Şu anda Kupa’nın en parlayan yıldızı olmayı Neymar başardı. Kupa başlarken Brezilya’ya Neymar ve arkadaşları denilebilir mi diye tartışılırken Neymar bu sorunun cevabını daha ilk maçtan  vererek ve turnuvanın gol krallığını Messi’yle paylaşarak şu anda  Brezilya’nın ve kupanın yıldızı oldu. Diğer bir parlayanı ise Liverpool’da muhteşem bir sezon yaşayan Luis Suarez oldu. Suarez o muhteşem futbolunu sürdürerek Uruguay'ı sırtlamasıyla değil Chiellini'yi ısırmasıyla gündeme oturdu. FIFA’nın Suarez’e verdiği 9 milli maç ve 4 ay futboldan men cezasıyla Suarez’in Dünya kupası macerası sona erdi. Bir taraftan Ronaldo’lu Portekiz evinin yolunu tutarken bir taraftan Messi ise Arjantin’i sırtlayacak gibi görünüyor.




Kupa’da son 16 maçları başlarken her şeyin olabileceği telafisi olmayan döneme girildi. Artık her maçta her şey olabilir. 8 takımla Kupa’ya şimdilik en çok sarılan Amerika iken belki kupa 2006 ve 2010’da gittiği Avrupa’da kalabilir. Belki güzel bir sürprizle hiç gitmediği kıta Cezayir ya da Nijerya’nın elinde Afrika’ya gidebilir. 2018’e kadar süremeyeceğimiz bu keyif için Kupaların Kupasını izlemeye devam edip Brezilya’da Altın Kupanın kimin elinde yükseleceğini görelim. 

12 Kas 2012

Cefakar Magdeburg Taraftarı

Almanya Bölgesel Futbol Liglerinden "Reggonalliga Nordost"ta mücadele veren Magdeburg RasenBallsport Leipzig takımlarının mücadelesinde objektiflere takılan fotoğraflar taraftarlık kavramının her zaman skorla ve başarıyla doğru orantılı olmadığının kanıtı niteliğindeydi. Maçı deplasman takımı RasenBallsport 4-1'lik skorla kazandı.

Magdeburg Tribünleri:





RasenBallsport Leipzig Tribünleri:


17 Eki 2012

Nein Zlatan Nein!



     Dün gece 2014 Dünya Kupası Elemeleri maçları, sayın Abdullah Avcı yüzünden ilgimizi pek çekmedi çünkü kendi derdimizle meşguldük. Ancak Berlin Olimpiyat Stadı'nda öyle bir geri dönüş oldu ki Macaristan 10 tane atsaydı bile kayıtsız kalamazdım. Futbol geri dönüşlerle ayrı güzel.

15 Haz 2012

Kupaların Efendisi: Mezhep Kardeşliği

Halihazırda Dünya Kupasını en çok kazanan Avrupa ülkesi olan İtalya'ya Kupaların Efendisi desek yerinde olur. Ancak İtalya'nın Dünya Kupalarındaki başarılarının Avrupa Şampiyonalarına yansımadığı da bir gerçek. Ev sahibi olduğu EURO 1968'i kazanan İtalya bu kupayı ilk ve son kez kaldırmış olacaktı. Papalığın merkezi Vatikan'ı topraklarında barındıran İtalya kuşkusuz Katolikler arasında önde gelen bir ulusa sahipler. Diğer taraftaysa Balkanlar'daki mezhep ve din çatışmalarının baş aktörlerinden olan Hırvatistan da Katolik mezhebine mensup bir ulusa sahipler.

C Grubunun ilk maçında İspanya karşısında pozisyonlar vermesine rağmen İtalya oynadığı futbolla umut veren bir görüntü sergilemişti. Ancak hala oyun olarak bir şeylerin yeterli olmadığı da apaçık ortadaydı. Buffon, Di Natale ve tabi ki Pirlo ilk maçın öne çıkan isimlerindendi. İtalya'nın temel probleminin nerede olduğu ise tam bir muammaydı. Cesare Prandelli takımını İspanya karşısında güzel bir dizilimle çıkarmıştı. Prandelli kadroyu Hırvatistan maçında da bozmadı. Maçın ilk yarısında Pirlo'nun serbest vuruştan attığı gole kadar sahanın tek hakimi olan İtalya akıllara ister istemez aynı soruyu getirdi: Yine mi skorun üzerine yatacaklar? Beklenen cevap hiç gecikmeden ikinci yarı başlar başlamaz İtalya'nın ileride baskıyı bırakmasıyla geldi. Belki İtalyanlara özgü bir şey değil geriye çekilme huyu. Ancak ne yazık ki İtalyanlarla özdeşleşmiş klişe tabirlerin başında geliyor. Catenaccio gibi felsefik bir sistemin günümüzdeki kullanım şeklinin Helenio Herrera'nın kemiklerini sızlatmadığını düşünmek ise safdillikten başka bir şey olmaz. O yüzden her savunmaya çekilen takıma da Catenaccio yapıyor dememek evladır. Ancak şu da atlanmamalı ki katı savunma yapmakla özdeşleşen Catenaccio kavramı ister istemez bir kalıp haline de gelmiş durumdadır.

Maçın ikinci yarısında Mandzukic'le golü bulan Hırvatlar galibiyetin kendilerini bir üst tura taşıyacak olması gerçeğini göz önünde bulundurup maçı İtalya'dan daha çok isteyen taraf konumundaydılar. İtalyanlar ise nasıl olsa son maçta ne yazık ki grubun averaj takımı haline gelen İrlanda'yı yeneriz düşüncesiyle rahat hareket ettiler. 1-1'lik sonuç İtalyanların işine fazlasıyla yaradı gibi. Hırvatlar içinse asıl tehlike grubun son maçında İspanya karşısında alınacak olası bir mağlubiyette gruptan çıkamama ihtimali. Kupanın son şampiyonu olan İspanya'nın son maçta göstereceği performans gruptaki dizilimi belirleyecek. İtalya cephesinde ise olası bir öz güven patlaması durumunda 2010 Güney Afrika'nın bir tekrarı da yaşanabilir. Turnuvalarda nasıl futbol ortaya konulması gerektiğini çok iyi bilen İtalyanlar muhtemelen gruptan çıkacaktır. Hem de diğer maçın sonucunu beklemeden.

Ayrı bir parantez de Hırvat taraftarlara açmak lazım. Hırvatlar çok büyük kafileler halinde Polonya'daki stadyumları adeta esir almaya gelmişler gibi. Şu ana kadar ki en iyi deplasman performansını sergileyen Hırvatistan tribünlerinde kimi zaman Türkiye tribünlerinden duymaya alışık olduğumuz besteler duyuyoruz. Almanya tribünlerinde yıllardır duyduğumuz benzer bestelere alışkındım ancak kulüp bazında başarılı olamayan Hırvat takımlarının tribünlerini bugüne kadar takip edememiştim. Gerçekten hayran bıraktılar kendilerine. İtalyan tribünleri ise her zamanki gibi sayıca az olmalarına rağmen Hırvat tribünlerinden aşağı kalır değildi. Ülke takımı destekleme fikri hiçbir zaman kulüp takımı destekleme fikrinin önüne geçemeyecektir. Sadece aşırı milliyetçilikle yoğurulmuş azınlık bölgelerinde kurulan FIFA'ya bağlı olmayan ulusal takımları destekleme fikri futbol severlere cazip gelebilir. Bunların haricinde İtalyan ve Hırvat taraftarları eğer ki iç içe görebiliyorsak stadyumlarda fanatizm ulusal takımlara çok da fazla sirayet etmemiş diyebiliriz.

Kupaların Efendisinin maçın ikinci yarıdaki isteksiz oyunu Hırvatların bir puanı almasını kolaylaştırdı. Hatta ikinci yarıda galibiyeti bulabilecek pozisyonları da defalarca cömertçe harcadılar. Katolik Kilisesi haricinde kimseyi tatmin etmeyen bir skorla biten maç İtalya'nın tur ümitlerini artırırken, Hırvatistan'ın kileri de zora soktu.

14 Haz 2012

Naziler, Hollanda, Cruyff, Van Marwijk, Huntelaar, 1-2...

Kaybedilen Danimarka maçı sonrası Hollanda teknik direktörü ve oyuncular tarafından açıklamalar yapılmış ve "büyük şok" ifadeleri kullanılmıştır. Büyük Şok'un atlatılması da turnuva takımı  panzerlerden puan veya puanlar alınmasına bağlıdır. Bunun kolay olmayacağı sadece Portakallar değil tüm dünya tarafından bilinen bir gerçektir. Zaten turnuvanın favorisi olan Almanya bu grubun da açık ara mutlak favorisidir bunu en başta kabullenmiştik ama Hollanda'nın da yabana atılmaması gerektiğini hep düşündüm. Dünkü maçın hikayesini anlatmadan önce bu maç öncesi konuşulanlara gitmek, olaya farklı yönden bakmak da gerekli diye düşünüyorum.

İki takım arasındaki rekabetin kökleri İkinci Dünya Savaşı'na, Nazilerin Hollanda'yı işgalinin yarattığı Almanya karşıtı hissiyatın yaygın olduğu döneme uzanır.

 Hollanda'nın 1970'lerdeki kadrosundan Wim van Hanegem, 1974 Dünya Kupası finali öncesinde, Nazi işgaline atfen Almanlara yönelik nefretini açıkça ifade etmişti. Hollandalı orta saha yıldızı, babasını ve kardeşlerini kaybetmişti savaş sırasında.Hollanda'nın özgürlüğünü kazanmasından sonra tarafları ilk kez karşı karşıya getiren 1974 finalinde Hollanda Neeskens'in 4. dakikadaki penaltı golüyle öne geçmiş, ancak dönemin Batı Almanyası Breitner'in 25. dakikadaki penaltısı ve Müller'in 43. dakikadaki golüyle maçı kazanmıştı.
Ama sadece şampiyon olmakla kalmamış, Johan Cruyf liderliğindeki Total Futbol'un dünya şampiyonluğunu ellerinden almıştı.Cruyf'un 3 numaralı forması eşliğinde klasikleşen Total Futbol artık Almanya ile anılmaya başlanmıştı.

1988'deki Avrupa Şampiyonası'nda yarı finalde son dakikalarda gelen golle zaferi elde eden Hollanda daha sonra finalde Sovyetler Birliği'ni yenerek Almanya'nın evsahipliğinde düzenlenen turnuvada şampiyonluğu kazanmıştı.Ancak Hollanda'nın efsanevi teknik direktörü Rinus Michels'e göre, ''asıl final, yarı final maçında'' oynanmıştı.

1988 yarı final zaferinden sonra Hollanda nüfusunun yüzde 60'ı, dokuz milyon kişi sokaklara dökülerek galibiyeti kutlarken, Hollandalıların özgürlüklerini kazanmalarından o ana kadarki en büyük kutlamaya ''1940'ta onlar gelmişlerdi, 1988'de biz'' sloganları damgasını vurmuştu

1940 da Nazi'ler in işgali sonrası Almanya- Hollanda maçları hazırlık maçı da olsa sürekli aynı önemde olması bu yazılanlar ışığında tesadüf değildir.Bu söylemlerin gölgesinde başlayan maçta Hollanda iyi futboluna rağmen Van Persie'nin cömertliği ve Mario Gomez'in golleriyle 2- 0 geriye düştü, daha sonra Van Persie tribünleri heyecanlandırsa da sonuç değişmedi ve Hollanda maçı 2-1 kaybetti. Bert Van Marwijk'in neler düşündüğünü bilemem ama yedek klübende Klaas jan Huntelaar otururken orta alanda De Jong, Van Bommel gibi iki defansif orta saha ile oynamak, kazanmak zorunda olunan bir maç için iyi bir taktik zeka oluşuna asla katılamam. Nitekim oyunca girince de pozisyon anlamında Portakalları daha da ileriye taşıdı ama ne yazıkki Bert Van Marwijk i kurtaramadı.Ayrıca Marwijk'in kurtarılabilmesi şu grupta pek mümkün görülmüyor çnkü oynanan 2 maç ve alınan 0 puan Marjwik için sonun başlangıcı olabilir. Son olarak da turnuva gösteriyor ki yaş ortalaması çok yüksek olan Hollanda'nın artık yenilenme zamanı gelmiş hatta geçiyor bile...

ALMANYA-HOLLANDA REKABETİ (kısaca)
7 Temmuz 1974: Batı Almanya 2 - 1 Hollanda Portakallar favori olarak başladıkları maçta Neeskens'in penaltı golüyle öne geçtiklerinde top Almanların ayağına bile değmemişti. Ancak Breitner ve Gerd Müller'in golleri kupayı Almanlara kazandırdı.
18 Haziran 1978: Batı Almanya 2 - 2 Hollanda Bu grup maçı Hollanda'nın sonradan Rene van de Kerkhof'un golleriyle beraberliği kazanmasıyla sona erdi.
14 Haziran 1980: Batı Almanya 2 - 2 Hollanda Kalus Allfos üç golüyle Almanlar maçı kazanıp, aynı turnuvada Avrupa Şampiyonluğu'nu elde ettiler.
21 Haziran 1988: Batı Almanya 1 - 2 Hollanda Portakallar, Marco Van Basten'in son dakikada attığı golle yarı finali geçip, finalde de Sovyetler'i yine van Basten'in hafızalara kazınan volesiyle yenip Avrupa Şampiyonu oldular.
26 Haziran 1990: Batı Almanya 2 -1 Hollanda Hamburg'daki maçtan iki yıl sonra iki takım yeniden karşı karşıya geldi. Jurgen Klinsmann ve Andreas Brehme'nin 2 golüne karşılık Koeman takımının golünü atmıştı.
18 Haziran 1992: Almanya 1 - 3 Hollanda Frank Rijkaard, Witschge ve Bergkamp'ın gollerine Almanlar Klinsmann'ın golüyle yanıt vermişti.
15 Haziran 2004: Almanya 1-1 Holllanda Fringes'in golüyle öne geçen Almanlar 81. dakikada Van Nistelrooy'un golüne engel olamamıştı.

9 Haz 2012

Panzer’den Vosvos’a: Almanya



Almanya, tarihten gelen futbol ekolünü 2006’dan itibaren kademeli olarak değiştiriyor. 2004’te Jürgen Klinsmann’ın yardımcısı olarak göreve başlayan Joachim Löw, 2006 Dünya Kupası’ndan sonra takımın başına geçerek bildik Almanya’ya duvar sonrası kuşaktan genç sanatkârları eklemledi. Fiziğe dayalı disiplinli oyunu olabildiğince koruyarak özel oyuncuları da buna dahil edebilecek futbol sihrine sahip dinamik, hareketli bir sisteme geçiş yapma çabası içerisine girdiler. Bu yapılarıyla sert, korkutucu bir görünümden sempatik, eğlenceli bir görünüme evrildiler.  Yeniden yapılanma aşamasında olan Almanya Milli Takımından ilk etapta kimse büyük başarılar beklemese bile 2008 Avrupa Şampiyonasında 2.lik, 2010 Dünya Kupasında 3.lük elde ettiler. Bu kupanın da en büyük favorilerinden biri olarak, süregelen gençleştirme operasyonunu bir nebze abartmış vaziyetteler.
Öte yandan, Almanya’nın siyasi gündeminin başat tartışmalarından olan göçmenlerin entegrasyonu ve multi-kulti[1] konularında da Alman Milli Futbol Takımı bahsi geçen kavramların başarısının pilot bölgesini temsil ediyor. Halihazırda kadroda bulunan Jerome Boateng Gana, Sami Khedira Tunus, Mario Gomez İspanya, İlkay Gündoğan ve Mesut Özil Türkiye, Lukas Podolski ve Miroslav Klose  de Polonya göçmenleri veya göçmen çocukları. 2012 kadrosunda 7 olan göçmen asıllıların sayısı 2008’de 7, 2010’da ise 11’di. Bu karma kadro yapısıyla gelen başarılar Almanya’da çok kültürlülüğün doğru planlamayla zenginlik yaratacağının bir örneği olarak çok kültürlülük yanlılarınca tezlerini güçlendirmede kullanılıyor.

Kadro
Kaleciler:
Kalede bir sakatlık veya ceza durumu olmaz ise tüm maçlarda Manuel Neuer olacaktır ve muhtemelen turnuvaya damga vuracak bir performans gösterecektir. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta da, Neuer’in oynadığı takımlarda artan liderlik rolü. Neuer daha 26 yaşındayken Şampiyonlar Ligi finalinde penaltı kullanma inisiyatifini alabilen bir kaleciye dönüşmüş vaziyette. Almanya’nın milli takımlarda her daim bir lider ihtiyacı ve arayışı olduğunu (yakın zamanda sırasıyla Oliver Kahn ve Michael Ballack örnekleri) ve 2010 Dünya Kupasında Lahm’ın kaptanlığı konusunda aldığı ağır eleştirileri düşünürsek Neuer bu takımda lider rolü de üstlenebilecek tıynette bir karakter.  Kadroda birinci yedek kaleci olarak bu sezon Hoffenheim’da kiralık oynayan Tim Wiese ve üçüncü kaleci olarak da Hannover 96’nın kalecisi Ron-Robert Zieler de yer alıyor.

Savunma:
Mevcut Almanya kadrosunun en sıkıntılı bölgesi savunma hattı. Aslında kadroda bulunan savunma oyuncularının mevcut seviyesi turnuvaya katılan ülkelerin neredeyse hepsinden iyi durumda lakin dizilimin nasıl oluşacağı konusunda tereddütler var. Philip Lahm, savunmanın iki kanadında da dünya çapında performans gösterebiliyor. Onun oynadığı kanadın tersinde ise onun seviyesinde bir oyuncu bulunmuyor. Bayern’in savunmasında göbekte oynayan Badstuber ve Boateng oldukça başarılı bir sezon geçirmelerine rağmen Almanya ilk 11’inde Mertesacker’in de dahil olmasıyla yan yana oynamaları zor gözüküyor. Löw’ün açıklamalarından anladığımız kadarıyla; Lahm sol bekte, Boateng sağ bekte oynayacak, stoperler de Badstuber ve Mertesacker olacak. Sağ beki yedeklemek adına asıl mevkisi ön libero olan Lars Bender de düşünülüyor. Kadroda savunma yedekleri olarak Dortmund’lu sol bek Marcel Schmelzer, stoper Mats Hummels ve Schalke’li stoper Benedikt Höwedes de bulunuyor. Eğer kadroya girme şansını elde ederse Mats Hummels de turnuvaya damga vurma potansiyeline sahip.

Orta Saha:
Almanya’yı uzun zamandır 4-2-3-1 dizilimiyle görüyoruz, büyük ihtimalle bu turnuvada da bu şekilde dizileceklerdir. Orta saha olarak tanımladığım kısım dizilimin savunma önünde konumlanan bölümüdür. 2010’da bu bölgede Khedira ve Schweinsteiger oynamıştı, muhtemelen bu turnuvada da bu ikili korunacaktır. Khedira, son turnuvada yaptıklarıyla Bundesliga’da ortalama-üstü bir orta saha oyuncusundan Real Madrid’de önemli bir rol oyuncusu haline gelmeyi başardı. İstikrarını sürdürecektir. Orta sahada asıl şüphe yaratan, ilginç bir şekilde, Schweinsteiger. Şampiyonlar Ligi finalindeki yıkımı ve sonrasındaki kısa süreli sakatlığı Almanya’nın en garanti adamı olarak görünen Schweinsteiger için kafalarda soru işareti yarattı. Onun yerine zaman zaman Toni Kroos, hatta belki İlkay Gündoğan’ı da görebiliriz. Almanya’nın oyuna dinamizmini veren dinamoları olan bu bölgede kimin oynayacağı ve oynayanların performansları takımın nasıl bir şampiyona geçireceğini de büyük ölçüde etkileyecektir.

Hücum:
Almanya’nı yukarıda bahsedilen eski ekolünden farklılaşmasını sağlayan asıl etken hücumdaki yaratıcılık ve çeşitlilikti. 2010’da ilk dizilimde solda Podolski, sağda Müller, ortada Mesut ve onun önünde Klose’yle başlayan dizilim maç içerisinde dört oyuncunun da birbirleriyle pozisyon değiştiği ve uyum içerisinde hücum ettikleri bir görünüm sunmuştu. Bu şampiyona da bu durum yeni oyuncularla daha da zengin bir hale geldi. Kadroda kendine yer bulan Götze, Reus ve Schürrle de bu dinamik yaratıcılığa yabancılık çekmeden katkı koyabilecek isimler. Bu yönüyle Almanya yedek kulübesi en güçlü takımlardan bir tanesi ve bu da, turnuvanın ilerleyen bölümlerinde kendisini muhakkak gösterecektir.
Santrafor mevkiinde kimin oynayacağı aslında Almanya’nın oyun şablonunu ciddi anlamda etkileyecek bir karar. Bu sezon ‘leblebi gibi gol atan’ Mario Gomez oyun karakteri itibariyle durgun bir ceza sahası içi golcüsü. 2010’da o bölgede oynaya Klose ise pozisyon varyasyonlarında oldukça başarılı, hareketli bir ileri uç oyuncusu. Klose, bu takımın benimsediği oyun stratejisine daha uygun olmasına rağmen, gerek yaşı itibariyle gerekse Gomez’in bu sezon Bayern’deki çıkışı sebebiyle yedek başlayabilir. Bu durumda ben Almanya’nın hücumda bocalayabileceğini düşünüyorum.
Turnuvanın en küçük yaş ortalamasına sahip takımı olan Almanya, aynı zamanda turnuvanın en büyük favorisi. B grubunda Hollanda, Portekiz ve Danimarka ile oynayacak olan die Mannschaft, büyük ihtimalle bu grubu kayıpsız tamamlar. Hollanda ile aralarındaki tarihi rekabeti de göz önünde bulundurarak işi kolay olmayan Almanya, zorlansa da puan kaybetmez diye düşünüyorum. Grup aşamasından sonra Almanya’yı İspanya haricinde zorlayacak bir takımın olması da zor gözüküyor.


[1] Alm. Çok kültürlülük