Fransa'nın simgesi horoz muydu? -Saklı'dan. |
Haneke'nin Saklı/Caché
filminde Fransız entelektüelin evine, tehdit olarak algılanan
video kasetleri gelir. Abiyle beraber biz de iz süreriz, "kim
bu yahu" tadında. Neyse, spoileri fazla abartmadan, Madjid
isimli birisidir onu çağıran, geçmişinden. İsminden de
anlaşılacağı gibi, Cezayir kökenli. Fransa'da bir Cezayirli ne
yaşar, nasıl harcanır, nasıl yabancılaştırılır tek bir
sahneyle gösterilir, kanımız donar, Haneke böyle anlatır.
Fransa'da Kuzey Afrikalı,
özellikle Cezayir kökenli olmanın oyunun kurallarına dahil olarak
yumuşatılabileceğini, o "hastalığın panzehiri" olarak
dayatılıp, entegrasyon kelimesine yedirilebildiğini futbolda
görmemiz fazlasıyla mümkün. Çok klasik, 1998 Dünya Kupası'nda
Zafer Anıtı'na yansıtılan "ulusal kahraman" Zidane
fotoğrafı. Avrupa Şampiyonası'nın 2012 modelinde Kuzey Afrikalı
sayabildiğim 4 futbolcu var, Rami, Nasri, Ben Arfa, Benzema...Son
birkaç turnuvadaki hayal kırıklıklarını bu sene telafi
edebileceklerse, kahraman olma şerefine de muhtemelen bu
oyunculardan biri nail olacak. Böylelikle Truffaut'nun "400
darbe"sinde Antoin'ın denize koştuğu final gibi, umutsuz
andan ütopik bir dünyaya doğru başka Cezayirli çocuklar koşmaya
başlayacak. Futbol olmazsa, müzik olur. Bir başka Madjid, Cezayir
sempatizanı, sevdiğimiz adam Manu Chao'nun yanında nasıl
döktürüyor, epeydir dinliyor ve izliyoruz.
Manş'ın öte tarafında
ise bu kaygılardan uzak, boğucu, bulutlu, şarka sunduğu vaatlere
futbolu pek eklemeyen İngiltere var. İngiliz muhipleri cemiyeti
olarak bu ülkenin ulusal düzeyde futbolunu sevemedik bir tek. Ne
bileyim sinemadan gidiyoruz, şu Ada sineması o kendine has havayı
öyle bir konseptte sunuyor ki, her seferinde "takım da öyle
olsa ya" diye hayıflanıyoruz. Mike Leigh istiyoruz, Guy
Ritchie temaşası istiyoruz, büyük oyunculu -lakin vasat-
Hollywood transfer borsasının en aktifi halinde ısıtılıp
ısıtılıp sunuluyor önümüze takım. Finali 400 darbeden esin
duran Naked gibi, bu kez topallayarak koşuyoruz caddede. Öyle
bitiriyoruz.
"Büyük
Britanya'yız biz" ayağına da ancak Olimpiyatlar'a, basketbola
farklı tarife uyguluyorlar, Premier Lig'in gelmiş geçmiş en iyi
sol kanadı Giggs Galler'deydi, şimdi Bale Galler'de, Fransa'dan
bahsederken söylediklerimizin aksine "bu sol kanatta niye
Downing var?", sinirleniyoruz.
Fena halde birbirine
benzeyen futbol ve hayat. İkisinde de pek tatmin gözükmeyen
seyirciler, oyuncular. Bu akşam 19.00'da Fransa-İngiltere. Birinde
Hadrian duvarları, diğerinde yırtan Galyalılar. Herkes Roma'ya
boyun eğecek sonunda, eğmezse orası dünya sayılmayacak. Okyanusa
koşabilenlere selam olsun.
Run Johnny, run! |
1 yorum:
Gigs ve Bale örneği çok güzel olmuş. Gigs için aynı şeyleri hissederdim.
Yorum Gönder