24 Şub 2014

Galatasaray'da Gençleştirme Operasyonu

Bu yazıyı yazarken Spor Toto Süper Lig’de ikinci yarının 5. Hafta maçları oynanmaktaydı. Ligde Fenerbahçe 48 puanla lider bulunurken Beşiktaş’la arasında 6, Galatasaray ile 4 puan fark bulunmaktaydı. Ligde ikinci devreye başlarken Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki fark 10 puan iken bu fark ligin hemen başında Fenerbahçe’nin Eskişehirspor ve Sivasspor maçlarını kaybetmesiyle ve Galatasaray’ın Bursaspor’u ardından Eskişehirspor’u yenmesiyle 4’e indi.  Fenerbahçe sakatlıklarla boğuşup hem şike sürecinden Yargıtay kararı çıkan Aziz Yıldırım’ın durumuyla hem de kaybedilen 6 puanla sıkıntılı bir sürece girmişti. Galatasaray ise güzel bir form yakalayıp farkı 4’e indirmesine rağmen Antalya’da kaybedilen 2 puanla farkı 6’ya çıkarıp lig ikinciliğini de Beşiktaş’a kaptırmış oldu. Ligde her hafta puan farkları değişirken bu durum 5.hafta da devam etti. Fenerbahçe, Elazığ beraberliğiyle üst üste 3.deplasman maçında da puan kaybedince ve Galatasaray – Beşiktaş derbisinde gülen taraf Galatasaray olunca hem ikinciliğe yerleştiler ve farkı tekrardan  4 yaptılar. Beşiktaş ise İnönü stadyumundan uzak kalıp açıkçası taraftar desteğini çokça aradığını gösterirken tekrar edilen Kasımpaşa galibiyetiyle yeniden zirve yarışına ortak olmuştu fakat Galatasaray derbisini kaybetmesiyle bu potadan biraz uzaklaşmış oldu.


Ligin 2. devresine girerken Galatasaray büyük bir gençleştirme operasyonu yaşadı.  Ligin 5. Haftasından sonra yönetimle yaşadığı sorunlardan ötürü Fatih Terim gönderilmişti ve yerine ünlü İtalyan Teknik Adam Roberto Mancini getirildi. Mancini’nin getirilmesinden sonra Galatasaray sisteminde bazı değişiklikler oldu. Galatasaray’ın savunma zafiyeti ve sol bek sıkıntısı çok iyi biliniyordu. Hücum hattı olarak ligin en kaliteli takımı gösterilirken savunmada ciddi problemler yaşaması takıma büyük sıkıntılar yaratıyordu.  Mancini göreve geldikten sonra bu soruna hemen dikkat çekmiş ve acilen bu bölgeye takviyeler istediğini belirtti. Ligin ilk devresini böyle kapatmak zorunda olan takım, ligde Fenerbahçe’yle puan farkını açmasına rağmen Şampiyonlar Ligi’nde işi zora soksa da İstanbul’daki Juventus galibiyetiyle gruplardan çıkmayı başardı.


Ara transfer döneminde Fatih Terim gibi  -her ne kadar transferler yüzünden olsa da- Mancini’de yönetimle sorunlar yaşadı. Yönetimin Mancini’nin istediği transferleri yapmadığı, kendi kararları doğrultusundaki transferler için çalıştığı gazetelerde yer almaya başladı. Bu kriz hatta İngiliz ve İtalyan basınında Roberto Mancini’nin bu durum yüzünden istifa edebileceğini bile yazdı. Bu kriz daha sonra büyük oranda çözülmesine rağmen Galatasaray transferleri için bir başka sıkıntı vardı: Yabancı futbolcu kontenjanı. Kadrosunda 6+0+4 yabancı kuralından dolayı tam 10 futbolcusu olan Galatasaray, bazı futbolcularla yollarını ayırmak zorunda kalacağı açıktı. Bu sebeple bir temizlik operasyonu da olacaktı bu devre Galatasaray için.

Roberto Mancini yeni bir Galatasaray yaratmaya başladı.


Galatasaray, bu krizler ışığında transfer döneminde 8 futbolcu transferiyle büyük bir operasyon yapmış oldu takımda. Bunlardan 4 tanesi yabancı olurken 4 tanesi de yerli futbolcular oldu. Takımın yaşadığı savunma sıkıntılarından dolayı yoğunluğun bu bölgeye olduğu görülüyordu. Takım, uzun süredir çok sıkıntı yaşadığı sol bek yokluğunu Gremio’da yakaladığı başarılı performansla  2013 yılında Brezilya’nın en iyi sol bek oyuncusu seçilen 21 yaşındaki Alex Telles ile çözmüş oldu. Bu bölgeye bir türlü takviye yapamayan takım uzun süredir Hakan Balta ile oynuyordu ve Fatih Terim döneminde zaman zaman kanat oyuncusu Albert Riera’da bu bölge de görev yapmıştı.  Savunmanın göbeğinde yaşadığı sorunlar da bu bölgeye takviyeleri gerektiriyordu. Semih Kaya ve Chedjou’nun formsuzluğu, Dany’nin zaman zaman pahalıya patlayan hataları bu bölgede adeta alarm veriyordu. Mancini’nin de bu bölgeye özellikle iyi tanıdığı için İtalyan stoperlerden istediği söyleniyordu. Yönetim ne kadar birkaç İtalyan savunmacılarla görüşse de anlaşmaya varamadı ve yapılan transferlerden en yaşlısı olan Boca Juniors’dan 25 yaşındaki Nicolas Burdisso ve Jurgen Klopp’un birçok yıldız çıkardığı Borussia Dortmund’daki okulundan olan genç savunmacı 19 yaşındaki Koray Günter’i kadrosuna kattı.Savunma takviyesine devam eden Galatasaray, ligin önemli oyuncuları arasında gösterilen 2 futbolcuyla daha anlaştı: Eskişehirspor’dan 24 yaşındaki Veysel Sarı ve Kayserispor’dan 21 yaşındaki Salih Dursun. İki oyuncu da sağ bek oynamasına rağmen Veysel Sarı savunmanın göbeğinde ve ön liberoda da oynama özelliğine sahip. Bu oyuncular takıma katılırken Dany’de Beşiktaş’a kiralandı.


Savunmaya  4 oyuncu katılırken diğer 4 oyuncu da orta saha bölgesine katıldı. Grasshopper’dan yine gelecek yıllardaki yeteneklerden biri olarak gösterilen 21 yaşındaki Bosnalı oyuncu Izet Hajrovic transfer edildi. Bucaspor’dan 23 yaşındaki oyuncu Umut Gündoğan’da takıma katıldı. Aralık 2013’den beri teknik direktör Roberto Mancini’nin istediğiyle 4 hafta boyunca denenen ve A takımla idmanlara çıkan 19 yaşındaki Lucas Ontivero’da Burdisso ile birlikte Galatasaray’ın iki Arjantinlisinden biri oldu. Yönetim bu süreçte kontenjanda yer açmak için Kayserispor’dan büyük umutlurla alınan fakat tam olarak kendisinden isteneni veremeyen Nordin Amrabat’ı Malaga’ya gönderirken Olympiakos’dan alınan İspanyol Albert Riera ile de yollarını ayırdı. Albert Riera’da geçen günlerde Ukrayna takımı Metalist Kharkiv ile anlaştı. Galatasaray, büyük bir şanssızlık yaşayarak gelecekte büyük yıldız adayları arasında gösterilen ve sezon başında takıma kattığı 19 yaşındaki Portekizli oyuncu Bruma’yı ise sakatlığa kurban verdi. Sezonu kapatan Bruma ise kontenjanda yer açmak için sakat da olsa Gaziantepspor’a kiralandı. Bu durum gündemde çok tartışılsa da iki kulübün anlaşması sebebiyle durum aşılmış oldu. Bir türlü kadroya giremeyen Engin Baytar ise Çaykur Rizespor’a gitti.

Izet Hajrovic ve Alex Telles yeni transferlerden en dikkat çekenler oldu.

Bu transferler olurken takımın yeni bir yapılanma ve oyun anlayışına gittiğini söylemiştim. Bu yeni sürece bakacak olursak;  Galatasaray’ın, Mancini döneminde defansa çok daha önem veren bir takım haline geldiği görülüyor. Genel olarak bu durumun Mancini’nin oyun anlayışından kaynakladığını söyleyebiliriz. Çünkü İtalyan teknik adam Galatasaray’dan önce çalıştırdığı dünyanın en iyi hücum hatlarından birine sahip olan Manchester City’yi bile savunma ağırlıklı bir futbol oynattığı için zaman zaman sert eleştiriler alıyordu. Takıma bu etkisi büyük oranda yansımış görülüyor. Fatih Terim dönemine göre Galatasaray artık daha az gol yiyor. Roberto Mancini’nin geldiği günden beri adeta jokeri olan Ceyhun Gülselam’ın defansif pozisyonda başarı olmasıyla Melo ve Selçuk daha çok hücuma çıkmaya başladı. Fizik gücü de ciddi oranda arttığı belli olan takım özellikle iç saha maçlarında artık çok daha baskılı bir futbol oynamaya başladı. Yaşını getirdiği eksileri artık ciddi olarak iyiden iyiye göstermeye başlayan Drogba ise artık biraz daha sahada yok olmaya başladı. Drogba’nın yaşattığı bu eksilerini Umut Bulut hala kulübeden gelerek kapatıyor. Şu ana kadar belki de Galatasaray’ın en çok ve en iyi verim aldığı oyuncusu olan Muslera ise kalede güven vermeye devam ediyor.


Galatasaray bu sezon her zamankinden daha zorlu bir yarış içerisinde


Galatasaray yaşadığı bu transfer süreciyle takımı adeta yeniden yapılandırmış oldu. Alınan oyuncuların yaşlarına bakıldığında önümüzdeki yılların takımının kurulmaya çalışıldığı ortada gözüküyor.  Tüm transferleri ciddi oranda izleyemesek de bu transferlerden en çok dikkat oyuncular ise Alex Telles ve İzet Hajrovic oldu. Takımın iki sezondur şampiyon olan oyuncularının tecrübesi, Didier Drogba ve Wesley Sneijder gibi dünya yıldızlarının katkılarıyla, Roberto Mancini böylece yeni bir Galatasaray yaratmaya başladı. Takım şu an da üç kulvarda da yoluna devam ediyor. Fenerbahçe ve Beşiktaş’la ligde büyük bir mücadele içinde bulunurken Fenerbahçe’yi takibini sürdürerek 28.haftadaki derbiye kadar rakibinin puan kayıplarını kollamaya çalışacak.  Türkiye Kupası’nda yarı finalde bulunuyor.  Chelsea ile de önümüzdeki günlerde hayati önemi olan Şampiyonlar Ligi maçlarına çıkacak. Bu operasyonun takıma nasıl katkı sağlayacağını, takımın yeni sistemiyle nasıl başarılar kazanacağını ve oynayacağı futbolu önümüzdeki günlerde çok daha iyi görmüş olacağız.

13 Şub 2014

MKE Ankaragücü tarihi: Bölüm 1


İmalât-ı Harbiye günleri, İstanbul (1910-1920)

MKE Ankaragücü’nün kökleri Zeytinburnu’daki, İmalât-ı Harbiye atelyesinde silah tamirati ve imalatı yapan işçilere dayanır. Bu atelyelerde orduya silah üretimi yapıldığı için doğal olarak istihdam yoğunluğundan söz etmek mümkündü. İşçi-futbolcular tek çatı altında İstanbul Ligi’ne katılmaya karar verir. Şükrü Abbas Turan Sanatkarangücü’nün Agâh Orhan da Altınörs İdmanyurdu’nun başında yer alan İmalât-ı Harbiye mektebinin son sınıf öğrencileridir. İki kulüp 31 Ağustos 1910 tarihinde tek çatı altında toplanır. Duygu Hatıpoğlu ve M. Berkay Aydın Kurtuluş Savaşı günlerinde İstanbul’un işgali sırasında İmalât-ı Harbiye ve üç İstanbul takımı arasındaki farkı şu şekilde anlatır:

“Üç İstanbul takımı için genelde “zorlama” olarak çıkarılan Kurtuluş Savaşı’na “moral katkılarına” ilişkin “efsanelere” karşılık, MKE Ankaragücü kulübünün tarihi, doğrudan bu ulusal mücadele sürecinde şekillenmiştir. Bahsedilen İstanbul takımlarının işgalci emperyalist güçlerin askerlerinden ve görevlilerinden oluşan takımlarla “top oynayıp” sözde “destansı başarılar” kazandıkları iddia edilir ve işgal kuvvetleri başkomutanlarının (General Harrington) ellerinden alınan kupalara haddinden büyük anlamlar yüklenirken, ileride Ankaragücü adını alacak olan İmalât-ı Harbiye futbol takımlarının bu efsanelerde adı hiç geçmez. Bunun çok basit bir nedeni vardır: Altınörs İdmanyurdu ve Turan Sanatkarangücü’nün futbolcuları işgalcilerle futbol oynamamıştır! Çünkü İmalât-ı Harbiye takımlarının oyuncuları o sırada, İmalât-ı Harbiye işçilerinin genel kitlesiyle beraber, işgalcilere karşı, başka toplarla oynanan, daha başka, daha çok sert, kuralsız ve ölümcül bir oyuna katılmış bulunmaktadır.”

İmalât-ı Harbiye işgal altındaki resmi başkente karşı fiili başkent konumu kazanmış olan Ankara’ya taşınır ve İmalât-ı Harbiye Makine Kimya Endüstrisi’ne dönüşürken MKE Ankaragücü’nün Ankaralılaşma süreci de başlar.

Ankara (1920-2013)
1920 yılında Altınörs İdmanyurdu Anadolu Sanatkarangücü adını alarak Ankara’da yaşamına devam eder. Turan Sanatkarangücü de 1922 yılından itibaren Ankara’da faaliyetlerine devam eder. Kulüp günden güne kitleselleşmektedir. Fabrikanın kent hayatına kattıkları bu kitleselleşmenin en önemli ayağını oluşturur. Fabrikada çalışan işçiler genel olarak Cebeci, Abidinpaşa, Kale Mahallesi, Boşnak Mahallesi (Sakarya Mahallesi)’nde ikamet eder. Talatpaşa ve Ulucanlar arasında yoğun olarak yaşayan işçiler kulübün kitleselleşmesinde bir başka önemli etken olur.

31 Ağustos 1923 tarihinde Anadolu-Turan Sanatkarangücü adıyla bu iki kulüp birleşir. 31 Ağustos 1933’te ise yapılan kongrede kulübün adı Ankaragücü Gençlik ve Spor Kulübü olarak değiştirilir. Bu değişiklik kulüp için ne ilk ne de son değişiklik olacaktır. Ancak, Ankaragücü’nün sarı-lacivert renkleri hiç, adı ise yasal zorunluluklar dışında pek değişmeyecektir. Kulüp isminin Ankaragücü olarak belirlendiği bu tarihi kongrede öne çıkan diğer isimler Çankaya Güneşi, Dikmen Yıldızı, Zafer, Kurtuluş, İmalât-ı Harbiye Gücü’dür. Alaeddin Baydar*, İmalât-ı Harbiye Gücü’nü “Ankara’nın Gücü” olarak değiştirmeyi önerir; Kerim Fil’in aklında ise “Anadolu Gücü” vardır. Ankara’nın Anadolu’nun kalbi olarak görülmesi nedeniyle “Ankara’nın Gücü” isminde herkes hemfikir olur, söyleyiş kolaylığı göz önüne alınarak da kulübün adı Ankaragücü olarak konur.

Profesyonelleşme (Milli Lig Yılları)
Ankara’da ilk profesyonel mahalli lig 1954 yılında kurulur. Ankaragücü, Hacettepe, Gençlerbirliği, Güneşspor, Ankara Demirspor, Yolspor, Hilalspor ve Otoyıldırım kulüpleri 8 Temmuz 1954 tarihinde Futbol Federasyonu’na müraacat edip Ankara’da profesyonel ligin kurulmasını talep ederler. Ankaragücü mahalli ligin ilk sezonunu ikinci tamamladıktan sonra iki yıl üst üste şampiyon olur. 1958 yılında ise Milli Lig kurulur. Türkiye 1. Futbol Ligi Ankaragücü’nün ve Ankara takımlarının kaderini belirleyecektir. 1958-59 sezonuna Ankara ve İzmir’den dörder, İstanbul’dan ise sekiz takımın katılması kararlaştırılır. Futbolda İstanbul hegemonyası o günlerden başlar. Futbol Federasyonu bir milli lig kurmuş olmasına rağmen bu ligde yapılacak maçlardan elde edilecek geliri İstanbul’un üç kulübüne %60 oranında paylaştırılmasına karar vermiştir.
Doğal olarak diğer kulüpler bu duruma tepki göstermiş; ancak hiçbir sonuç alınamamıştır. 60’lar boyunca başarı kıstası olarak lig sıralamasını aldığımızda Ankaragücü’nün en başarılı sezonu 1963-64 olacaktır. Ankaragücü bu sezon ligi dördüncü sırada tamamlamıştır. Ankaragücü’ne 1967-68 sezonununda İkinci Lig yolu gözüküyordu. Ankaragücü 1965-66 sezonunu 7., 1966-67 sezonunu 9. tamamlamış olmasına rağmen başarısız geçen bir sezonun ardından ilk kez bir alt lige düşüyordu. Ankaragücü’ne 7.’lik ve 9.’luğu getiren sezonlarda kulübün efsane isimlerinden Ertan Adatepe gol krallığında ilk sırada yer alıyordu. Ankaragücü İkinci Lig’de fazla durmadı ve bir sonraki sezon tekrardan 1. Lig’e yükseldi. Ayrıca bu sezon Ankaragücü tarihinde ilk kez Başbakanlık Kupası’nın da sahibi oldu:

1968 Başbakanlık Kupası, 1968-69 Türkiye 2. Futbol Ligi şampiyonu Ankaragücü ile 1968-69 sezonu Türkiye Amatör Futbol Şampiyonası şampiyonu Sebat Gençlik arasında oynanması gereken Başbakanlık Kupası'nın 9. sezonudur. 18 Haziran 1969'da, Ankara 19 Mayıs Stadyumu'nda oynanması planlanan maç Türkiye Futbol Federasyonu'nu protesto eden Sebat Gençlik sahaya çıkmadığından dolayı oynanamamış ve Ankaragücü hükmen 3-0 galip sayılmıştır. Böylece Ankaragücü ilk kez bu kupada şampiyonluğa ulaşmıştır.

1969-70 sezonundan itibaren kulübün adı MKE Ankaragücü olarak değiştirildi.


Kupa Beyi Ankara
O yılları ilk olarak Ziya Adnan’ın ağzından betimlemek gerekirse:

“1970’li yılların başları, Ankaragücü’nün altın yılları idi. Efsane kadrolardan birini izliyorduk. Ali Osman’lı, Baskın’lı, Müjdat’lı, Erman’lı, Tahsin’li kadrosu ile rakiplerine kök söktürürdü Ankara’nın sarı-lacivertlileri.“

70’li ve 80’li yıllara “Kupa Beyi” olarak damgasını vuracak olan Ankaragücü 1971-72 sezonunda Türkiye Kupası’nı ilk kez müzesine götürdü. Bu zorlu yolda Osmaniye Gençlik, Sarıyer ve Beşiktaş’ı kupadan eleyerek adını finale yazdıran Ankaragücü’nün rakibi İzmir temsilcisi Altay’dı. İzmir’deki maçı 1-0 kaybeden Ankaragücü Ankara’da oynanan rövanş mücadelesine moralsiz ve avantajsız bir konumda çıkıyordu. Ligi o sezon beşinci tamamlayan Ankaragücü’ne taraftarının inancı tamdı. Coşkun Süer’in iki, savunma oyuncusu Müjdat Yalman’ın bir golüyle rakibini 3-0 mağlup eden Ankaragücü Türkiye Kupası’nı Ankara’ya getiren ilk Ankara takımı oluyordu. Sezon sonunda lig şampiyonu Galatasaray ile Cumhurbaşkanlığı Kupası için mücadele eden Ankaragücü maçı 3-0 kaybediyor ve tarihinde ilk kez Cumhurbaşkanlığı Kupası kazanma fırsatını kullanamıyordu.

1972-73 sezonunu dördüncü tamamlayan Ankaragücü 70’lerin başında Türkiye futboluna damga vurmaya devam ediyordu. “Ankara Canavarı” lakabı bu günlerde Ankaragücü için kullanılmaktaydı. Bir önceki sezon kupayı kazanan takım Avrupa Kupa Galipleri Şampiyonası’na katılmaya hak kazanmıştı. Leeds United ile eşleşen Ankaragücü ilk maçında Ankara’da güçlü rakibine kök söktürüyor ancak 1-1’lik sonuca razı olmak zorunda kalıyordu. İngiltere’de oynanan maçı 1-0 kazanan Leeds United Ankaragücü’nü kupadan eleme başarısını gösteriyordu. Dönemin en başarılı İngiliz takımlarından birisi olan Leeds United karşısında verilen bu mücadele Ankaragücü’nün o dönemde ne denli iyi bir takım olduğunun da ispatı niteliğindeydi. Kupa Beyi üst üste iki kez Türkiye Kupası’nı kazanmayı kendine hedef koymuştu. Yarı finalde eşleştiği Fenerbahçe karşısında sekiz kişi kalan takım İnönü Stadı’ndan 2-1 galip ayrılmayı başarıyordu. Finalde rakip Galatasaray’dı. İstanbul’daki maçı 3-1 kaybeden Ankaragücü Ankara’da da rakibini yenemiyor 1-1’lik beraberlikle sahadan ayrılarak iki kez üst üste bu kupayı kazanma şansını yitiriyordu. 1973 Başbakanlık Kupası’nı ise aldığı 5-2’lik sonuçla Fenerbahçe’ye kaybediyordu.

1973-74 sezonunda da Avrupa Kupa Galipleri Şampiyonası’na katılan Ankaragücü eşleştiği İskoç rakibi Glascow Rangers’a Ankara’da 2-0, Glascow’da 4-0 mağlup olarak hayal kırıklığı yaratıyordu.

Ankaragücü “asansör” takım oluyor
70’lerin ilk yıllarında fırtına gibi esen Ankaragücü için karanlık günler başlıyordu. 1975-76 sezonunda küme düşen sarı-lacivertliler bir sonraki sezon tekrardan 1. Lig’e yükseliyordu. Ancak işler iyi gitmeyince tekrardan İkinci Lig yolları gözüktü.


80’ler ve 2. Kupa
1980-81 sezonunda İkinci Lig’de mücadele eden Ankaragücü ligi ikinci sırada tamamlıyordu. Diğer taraftan Türkiye Kupası’nda Düzce, Muhafızgücü, Konya, Ordu ve bir önceki yılın kupa şampiyonu Altay’ı eleyerek çeyrek finalde Beşiktaş’la eşleşen Ankaragücü; İstanbul’da 2-0 kaybedilen maçın rövanşında 2-0 galip gelerek maçı uzatmaya götürüyordu. Uzatmada rakibini 3-0’la geçen sarı-lacivertlilerin yeni rakibi Fenerbahçe oluyordu. İstanbul’da oynanan ilk maçı 1-0 kazanan Ankaragücü Ankara’da 23,524 seyircinin izlediği maçta 0-0 berabere kalarak finale yükseliyordu. Finaldeki rakip Boluspor’du. Ankara’daki ilk maç 2-1 galip kapatılmıştı. 13 Mayıs 1981’de Bolu’da oynanan rövanş maçında kapalı tribünden atılan konfetiler Ankaragücü taraftarının olduğu bölümü adeta beyaza boyamıştı. Bolu’ya ilk araçlar vardığında konvoyun bir ucu hala Ankara’daydı. 0-0 biten maçın ardından Türkiye Kupası bir kez daha Ankaragücü’nün müzesindeki yerini alıyordu. Maç sonunda futbolcuların tellerin üzerinden tribüne atladığı sahneler hafızalarda kendisine silinmeyecek bir yer ediniyordu.

1980-81 sezonu bittiğinde Ankara’nın 1. Lig’de takımı bulunmuyordu. Aynı zamanda Türkiye’de ilk kez bir İkinci Lig takımı Türkiye Kupası’nı kazanıyordu. Ankara Valisi Mustafa Gönül durumu “yukarıya arz etti”. 80 Darbesi Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in talimatıyla bir kanun çıkarıldı. Buna göre; Türkiye Kupası’nı kazanan takım hangi ligde oynarsa oynasın 1. Lig’e çıkacaktı. Aynı şekilde 1. Lig’den düşen takım da 1. Lig’de kalacaktı. 1981-82 sezonunda takım sayısı 16’dan 17’ye çıkarıldı ve Ankaragücü Sakaryaspor’la beraber lige yükselen diğer takım oldu. Başka bir değişle kimsenin hakkı yenmeden Ankaragücü 1. Lig’deki yerini aldı.

1980-81 sezonunda ligi şampiyon tamamlayan Trabzonspor ile Devlet Başkanlığı Kupası için mücadele eden Ankaragücü Ankara’da oynanan maçta 25,000 taraftarının önünde Bombacı Nazmi’nin attığı golle kupanın sahibi oldu.

1981-82 yılını ligde 7. tamamlayan ve Türkiye Kupası finalinde Galatasaray’la eşleşen Kupa Beyi İstanbul’da 3-0 kaybettiği maçın rövanşını 2-1 almasına rağmen kupayı ikinci kez Galatasaray’a kaybetti. Aynı sezon Kupa Galipleri Kupası’nda Sovyetler Birliği temsilcisi Rostov ile eşleşen Ankaragücü deplasmanda 3-0, Ankara’da 2-0 yenilerek ilk turda elendi. 1982-83 sezonunda ligde altıncı olan Ankaragücü’nün 80’lerdeki efsane kadrosunda “Halil İbo, Maradona Sadık, Hrubeş Mehmet ve Bonhof (Bombacı) Nazmi” gibi isimler yer alıyordu. Hatta Ankaragücü tribünlerinin başarısızlık durumlarında atıfta bulunduğu oyuncu grubu da bu dönemdendi:

Kalemizde kaptan Adil
Geri dörtlü geçilmez duvar
Orta saha hepsi canavar
İleride Halil İbo var (Mehter Marşı bestesiyle)

Gündüz Tekin Onay 1983-84 sezonunda devraldığı takımı ilk sezon beşinci, ikinci sezon dördüncü ve üçüncü sezon altıncı yapmayı başarıyordu. 1985-86 sezonunda Balkan Kupası’nda mücadele eden Ankaragücü’nün ilk rakibi Varna Spartak’tı. Ankara’da 2-0, Varna’da 0-0 biten maçların ardından yarı finale yükselen takım İraklis’le 1-0’lık karşılıklı galibiyetlerin ardından penaltılarda 4-3 kaybetti. 1987-88 sezonunda takımı Fatih Terim yönetmeye başladı. İkinci sezonunda takımı altıncı yapmayı başardı.

Bundan sonraki süreçte Ankaragücü için Türkiye Kupası finaline çıkılan 1990-91 sezonu haricinde başarılı günler geride kalmıştır. Ta ki 2000 yılında takımı Ersun Yanal yönetmeye başlayıncaya kadar. Gelecek sayıda 90’lar, 2000’ler ve 2010’lu yıllarda Ankaragücü’nün genelde başarısız, nadiren başarılı geçen günlerini konu edineceğiz. Ersun Yanal, Cemal Aydın, Ahmet Gökçek, PTT 1. Lig günleri ve son olarak Spor Toto 2. Lig günleri ana başlıklarımız olacak.

KAYNAKÇA
Adnan, Ziya, Çünkü Biz Ankaragüçlüyüz!.., İletişim Yayınları, İstanbul, 2005.
Arığ, Veli Necdet, Ankaragücü Belgeseli, MKE Yayını, Ankara, 1996.
Ertuğ, Ali Rıza, Ankara Sporunda 50 Yıl, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Beden Terbiyesi Bölge Başkanlığı, 1973.
Hatıpoğlu, Duygu; Aydın, M. Berkay, Bastır Ankaragücü, Epos Yayınları, Ankara, 2007.

(Bu yazı Joganita Dergi'nin 2. sayısında yayınlanmıştır.)

3 Şub 2014

Tribüncülüğün Kelebek Etkisi: Genç Termeliler (Video Röportaj)

Röportajın 1.Bölümü


Röportajın 2.Bölümü


Röportajın Son Bölümü


Videoyu tecrübeli diye düğünlere nişanlara çekim için giden bir arkadaşa çektirdik ama ışığa karşı çekmiş sağolsun, kameramız kaliteliydi ama internete atarken bozulmalar oldu. Eksiklik ve aksaklıklar için kusura bakmayın, iyi seyirler.