28 Şub 2013

Göztepeli Laz Volkan'a Özgürlük!

Göztepe tribünlerinin tanıdık simalarından 'Laz' lakaplı Volkan Yılmaz maçlarda aldığı 14 bin liralık cezası yüzünden cezaevinde bulunuyordu. Laz Volkan'ı bu kötü gününde yalnız bırakmayan Göztepe taraftarı kendisinin özgürlüğe kavuşması için bir kampanya başlattı ve geliri Laz Volkan'ın özgürlüğüne kavuşması için harcanmak üzere atkılar yaptırdı.



1 atkı=1 Gün sloganıyla bugüne kadar 850 atkı satıldığı biliniyor. Fiyatı 20 TL olan atkılardan 150 tane daha satılırsa Laz Volkan özgürlüğüne kavuşacak. İzmir, İstanbul, Ankara ve Antalyâ'da satışa sunulan atkıları diğer şehirlerden almak isteyenler 'İsyan Marşı' adlı facebook sayfasından kargo ücretine tabi olmadan sipariş verebiliyor. Kampanyaya canıgönülden destek veriyor, Sporda Şiddet Yasası ile tribünlerde artan baskının tribün içi ve tribünler arası dayanışma ile aşılabileceğini düşünüyor ve en kısa zamanda Laz Volkan'ın özgürlüğüne kavuşmasını diliyoruz.

25 Şub 2013

FC Sion'un yeni hocası Gattuso

On üç sezon süren AC Milan kariyerinin ardından 2012-2013 sezonunda İsviçre'nin Sion kulübüne imza atan Gattuso'nun yeni kulübünde bu sezonki beşinci teknik adamın ismi de belli oldu: Ivan Gennaro Gattuso.

Geçtiğimiz hafta sonu Thun'a 4-0 mağlup olan Sion'da bu yılın ocak ayında imza atan Victor Munoz'un görevine son verildi. Munoz'un yerine ise henüz 35 yaşında olan ve aynı zamanda da futbolculuk kariyeri devam eden Gattuso getirildi.

İtalyan oyuncunun teknik direktörlük kariyerindeki ilk maçı çarşamba günü Lausanne'a karşı oynanacak olan İsviçre Kupası çeyrek final maçı olacak. Gattuso bu sezonun sonuna kadar Sion takımında hem oyuncu hem de hoca olarak görev yapacak.

21 Şub 2013

San Siro'da futbol kazandı

Milan, San Siro'da Barcelona karşısında oynadığı akıllı oyun ve aldığı 2-0'lık galibiyetle biz daha ölmedik dedi. Tur için Barcelona hala favori olarak gözükse de Milan şu an için ilk 90 dakikayı 2-0 önde kapattı, hem de gol avantajını da rakibine kaptırmadı. Milan'ın başında Arséne Wenger olsa, o da böyle derdi muhtemelen.
Goller Gana milli takımının iki yıldız oyuncusu Boateng ve Muntari'den geldi.
Rekabet anlamında da futbolun kazandığı bir gece oldu. Hep Barça hep Barça nereye kadar?
Milan savunması Messi'nin ayağına ceza sahasında top değdirmedi. Hatta ve hatta ceza sahası içerisinde Barcelona adam akıllı tehlike bile yaratamadı. Catenaccio bir kez daha Total Futbolu çaresiz bıraktı. Hakemin katkısı vardır, yoktur tartışılır. Futbol zaten böyle güzel ve anlamlı.
Mario Balotelli ise inanan bir insanın cennete kavuşması gibi Milan'a kavuşmuş bir görüntü sergiledi tribünde. Kesinlikle çok seviyor Milan'ı. Zaten yıllar önce Inter forması giyerken Milan-Roma maçında yanlış hatırlamıyorsam Milan kale arkasındaydı. Balotelli, Barça maçında yanında sevgilisi ve arkadaşları-kardeşleriyle birlikte maç boyunca eğlendi, eğlendirdi. Oynayamadığı bu maça bir şekilde dahil olmayı başardı. Dakikalar 91'i gösterirken Türkiye tribünlerinde "çıldır" olarak tabir edilen tribünsel hareketi gerçekleştirdi etrafındaki insanlarla.
San Siro'daki on binlerce Milan taraftarı ise şampiyon olmuşcasına coşkuluydu. Uzun zamandır böyle görmemiştim Milan tribünlerini(şampiyon oldukları son sezon dahi).
2013 yılında Milan ligde 17 puan(7 maçta 5 galibiyet 2 beraberlik) toplayarak şu ana kadar bu yıl için Serie A'nın en iyisi olmayı başardı. Çok sürpriz bir oyun olmadı Milan açısından. Sürpriz olan Barcelona'nın üretken olamamasıydı.
Maçın en özel oyuncusu Massimo Ambrosini'ydi. 36 yaşına gelmesine rağmen futbolun belki de en kritik mevkinde, orta sahanın orta sahasında 95 dakika hatasız oynadı, takımını yönetti, hakemle oynamadı ve galibiyeti hak etti.
Şimdi kısa bir ara...
12 Mart'taki rövanş maçında görüşmek üzere.

19 Şub 2013

Carles Puyol'un Rossoneri aşkı

Şampiyonlar Ligi'nde artık gelenek haline gelmiş bir eşleşme(Milan-Barcelona) bu sezon son 16 turunda gerçekleşti. Barcelona'nın son zamanlarda bütün rakiplerine karşı kurmuş olduğu üstünlük Milan'a karşı da geçerli. Muhtemelen turu da favori olan Barcelona geçecek. Belki Balotelli oynayabiliyor olsa ibre biraz olsun Milan'a dönerdi.

Barcelona kaptanı Carles Puyol maçtan önce San Siro'da yaptığı basın toplantısında Milan'a olan sevgisini de dile getirdi:
"Milan sezona iyi bir başlangıç yapmadı, fakat şu sıralar iyi bir form yakaladılar. Zor bir maç olacak. Milan saygıyı hak eden bir kulüp. Çok önemli oyuncularını sattılar ve şu an daha genç bir takıma sahipler. Belki tecrübe anlamında eskisine göre daha az tecrübeliler, ancak yeni bir ekip oluşmak üzere. Hepimiz zor bir maç olacağını düşünüyoruz. Milan'ın bütün hücumcuları yetenekli, ayrıca hepsi önemli bir kulüp için forma giyiyor.
Barcelona'yla oynamadığı sürece ben Milan'ı desteklerim. Bu kulübe karşı büyük bir hayranlığım var. Eğer ki Barcelona'dan ayrılırsam sadece Milan'a gitmek isterim diye daha önce de söylemiştim. Ancak, bugün için görünen futbolu Barcelona'da bırakacağım. Bojan'la da arkadaş olarak hala görüşüyoruz. Serie A'da fazla forma şansı bulamıyor, fakat o mükemmel bir oyuncu ve ileride Milan için çok önemli bir isim haline gelecek."

Geçtiğimiz sezon iki kez eşleşen Milan ve Barcelona'nın San Siro'da oynadığı grup maçından önce de Puyol Milanello'da bir hayli vakit geçirmiş ve arkadaşı Maldini'yle de görüşmüştü.

İki kulüp arasındaki ilişkiler zaten yıllardır iyi. Demetrio Albertini de şimdiki iyi ilişkilerin tohumlarını atan isimlerden.

Amatörün Cazibesi: Buradan çıkış var mı?

Bir hocamız 'son 20-30 yılda teknoloji ile birlikte en çok gelişen şey futbol' demişti. Özellikle 2000'ler Barcelona'sı futbola yeni bir soluk getirdi. Barcelona-Madrid derbisi ününe ün kattı ve bizim futbolseverlerimizin de tuttukları takımdan sonraki tutkuları bu iki takımdan biri olmaya başladı. Futbol ekonomisiyle, idaresiyle her şeyiyle bu denli profesyonelleşirken hala amatör futbolun ilgi görmesi, hatta bazı futbolseverler için vazgeçilmez bir tutkuyu ifade etmesi neyin nesi diye sordum kendime.

Amatör bir maçın en cezbedici yanı sövdüğün sol bekin dönüp sana bakması. Maçta bir yakını varsa işaret eder onu senin yanına yollar mevzu olur, kimsesi yoksa küfürden sonra ya adam gibi oynar ya da oyundan tamamen düşer.

Güvenlik önlemleri çok zayıftır. Üst baş aranmaz çoğunlukla. Polisler göbekli amcalardır, 'sigara içme bıdı bıdı' muhabbeti yapmak yerine oturur tribüne sigara yakar. 

Güvenlik önlemlerinin zayıf olması rahat olmanın yanında 'ev sahibi' unsurunun daha fazla ön plana çıkmasını sağlar. Hep ünlü futbolcuların zikrettiği 'şu stad beni çok etkiliyor, çok baskı var' muhabbeti kafaya oynayan bir ilçe amatör takımının sahasında yarattığı atmosferin yanında hiç kalır. Döve döve maç alınır amatörde. 'Burası x, buradan çıkış yok' tezahüratı İstanbul'da orada burada havada kalır, polis deplasman takımını da deplasman taraftarını da bir şekilde çıkarır o stattan. Ama amatörde... Amatörde çıkamazsın.

'Amatörün Cazibesi' başlığını bir yazı dizisi haline getirmek gibi bir fikrim var. Bu bir başlangıç olsun. Aklımıza geldikçe yazarız.

Acun Ilıcalı ve Türk Bayrağı Polemiği



Geçtiğimiz günlerde Acun Ilıcalı'nın düzenlediği Yetenek Sizsiniz adlı yarışma ve eğlence programında kamuoyunda tepkilere yol açan bir olay yaşandı. Yarışmacılardan bir tanesi sahneye Beşiktaş formasıyla çıkmıştı ve televizyondan izleyenler formanın göğüs reklamıyla birlikte, forma üzerinde bulunan Türk bayrağının da sansürlendiğini gördüler. Bunun üzerine Acun Ilıcalı ve Star TV sosyal medyada Beşiktaşlılar başta olmak üzere birçok kesimden tepki aldılar. Sonrasında Acun Ilıcalı'nın sahibi olduğu şirket Acun Medya isimli twitter hesabından şu açıklamaları yaptı:

''Yetenek Sizsiniz Türkiye'de yarışmacıların üzerlerinde ya da ellerinde bayrağımızı kullanarak oylama sırasında seyirciler üzerinde avantaj sağlamasına izin verilmemektedir. Ekip arkadaşlarımız gereğinden fazla hassasiyet göstererek takım formasındaki ay yıldızı bu çerçevede değerlendirmiştir. Yaşanan bu durum teknik ekipteki bir arkadaşımızın hatasıdır.''

Milliyetçi refleksleri güçlü kesimlerce yoğun eleştirilerin odağındaki Acun Ilıcalı ise bugün milli takım formalarıyla verdiği pozları sosyal medyadaki kendi hesabı üzerinden yayımlayarak: Kimse benden daha milliyetçi olamaz edasıyla ''en hassas olduğum yerden bana saldırmak isteyenler komik duruma düşerler'' dedi. 


Karşılıklı olarak yapılan ben senden daha milliyetçiyim, bayrağımı senden daha çok seviyorum şeklindeki sığ tartışmalar benim ilgimi çekmiyor. İlgimi çeken kısım Acun Medya şirketinin açıklaması. Yarışmacılara avantaj sağladığı düşünülerek Türk bayrağı sansürleniyorsa, Beşiktaş taraftarlarının vereceği destekten dolayı haksız rekabet oluşabileceği neden düşünülmemiş ve bunu engellemek için en başta bu yarışmacının Beşiktaş forması giymesine neden izin verilmiş? Mantık hatası asıl burada aranmalıdır ve eleştiri, hakaret ve küfürle değil bu çerçeveden yürümelidir.

Teneke kola kutusundan futbol topuna

Doğduğumdan beri aynı mahallede oturuyorum ve gittiğim ilköğretim okulu mahallemiz içerisinde. Durum böyle olunca yolda eski arkadaşlarla karşılaşmak  muhtemel ve rutin bir hale geliyor. Sonra dalıyorsun düşüncelere; ettiğin kavgalar, yaptığın futbol maçları birer birer geçiyor akıldan.

On erkek çocuğun dokuzu futbola düşkündür. Ben de onlardandım. Birinci sınıfın ders aralarında teneke kutular üstüne basarak, onun bir futbol topu olduğunu hayal ederek başladık bu oyunu oynamaya. Sonrası malum; burunları soyulan, çabucak eskiyen ayakkabılar, anneden yenilen fırçalar...

Teknik, taktik sıfır. Bir teneke kutu peşinde koşan bir sınıf dolusu erkek öğrenci. Tıpkı 1800'lerde Büyük Britanya'da modernleşme aşamasına giren ve daha önce de Avrupa ve hatta Avrupa'nın çok uzaklarında bile asırlar boyunca  oynanan ayaktopu oyunu gibi: Kuralsız bir rekabet.

Yaş büyüyüp de okula top götürme özgürlüğünü elde edince başlasın sınıflar arası 15'er kişiden oynanan maçlar. Kames toplar o zamanın en iyisi. 7 kat olanı mı istersin 9 kat olanı mı, onu parana göre sen seçiyorsun. Top kiminse oynayacak oyuncuları da o belirliyordu, sınıfın en sözü geçen adamının yalakasıysan işler değişiyordu tabii ki. Forvetteki yerin o çocukla birlikte garantiydi o halde.

Güzel zamanlardı...

Okuyan, okumayan, beni hatırlayan tüm ilkokul arkadaşlarıma selamlar olsun...

18 Şub 2013

Güney Amerika Futbolu-2: Copa Libertadores Grup 3,4 ve 5

Güney Amerika Futbolu-1: Copa Libertadores Grup 1 ve 2 adlı yazımda Güney Amerika futbolunda 2013 yılına inceden bir giriş yapıp Libertadores'teki 1. ve 2. grupta yer alan takımları tanıtmaya çalışmıştım. 1. yazının devamı niteliğinde olan bu yazıda ise 3, 4 ve 5 numaralı gruplardaki on iki takım hakkında ufak ufak bilgiler vermeye çalışacağım. Ayrıca bunun yanında Copa Libertadores'te ilk hafta neler oldu bir de buna bakacağız:

1. Grup:
Grubun favorisi Boca Juniors sürpriz sayılacak bir sonuçla, La Bombonera'da, Meksika temsilcisi Toluca'ya 2-1 mağlup oldu.
Dünyaca ünlü Uruguaylı yazar Eduardo Galleano'nun da takımı olan Nacional kendi evinde 2-0 geriye düştüğü maçta son dakikada bulduğu golle Barcelona Guyaaquil karşısında beraberliği kurtardı.

2. Grup:
İlk hafta tek maç oynandı ve grubun favorisi Palmeiras kendi evinde Sporting Cristal'i 2-1 mağlup etti.

3. Grup:

Atlético Mineiro
Geçtiğimiz sezon Brezilya Serie A Ligini ikinci tamamlayarak turnuvaya katılmaya hak kazanan Mineiro'nun en önemli yıldızı Ronaldinho. Jo, Diego Tardelli, Gilberto Silva gibi yıldızları da kadrosunda bulunduran ekip Sao Paulo ile birlikte grubun favorisi.

Arsenal Sarandi
2012 Arjantin Clausura'nın şampiyonu olan Sarandi grupta Mineiro ve Sao Paulo'yu zorlayacak tek takım. Arjantin'deki diğer kulüplere nazaran daha geç bir tarihte(1957) kurulan Arsenal Sarandi İngiliz adaşından esinlenerek kurulmuş. Arsenal'in uluslararası arenada kazandığı en büyük başarı 2007 yılında kaldırdığı Copa Sudamericana.

The Strongest
Bolivya'da 2012 Apertura ve 2012 Clausura şampiyonluklarını kazanan takım açık ara Bolivya futbolunun en iyisi. Maçlarını 42,000 seyirci kapasiteli Estadio Hernando Siles'te oynayan La Paz ekibinin 3. gruptan çıkma şansı çok az gözüküyor. Kadrosunda en dikkat çeken isimse 1978 doğumlu Pablo Escobar. Gelmiş geçmiş en ünlü uyuşturucu satıcısı Kolombiyalı adaşının 70'lerde kurduğu uyuşturucu imparatorluğundan Pablo'nun ailesinin etkilendiği de aşikar.

Sao Paulo
2012 Sudamericano şampiyonu ve aynı zamanda 2012 Serie A'nın da dördüncüsü olmayı başaran takım maçlarını 67,428 kapasiteli Morumbi stadyumunda oynuyor. Sao Paulo'nun müzesinde üç adet Copa Libertadores ve üç adet de Kıtalararası Kupa bulunuyor. Güncel kadronun en önemli isimlerinin başında duran top ustası olan kaleci Rogerio Ceni yer alıyor. Rafael Toloi, Lucio, Luis Fabiano, Ganso, Jadson, Denilson gibi diğer Brezilyalı yıldızlar da Sao Paulo'nun kadrosunda yer alıyorlar.

Grupta ilk hafta maçlarında The Strongest Estadio Hernando Siles'te Arsenal'i 2-1 mağlup ederken; Atlético Mineiro da Sao Paulo'yu kendi evinde 2-1 mağlup etti.

4. Grup

Emelec
2012 Ekvador Serie A Ligini ikinci sırada tamamlayarak kupaya katılmaya hak kazanan Emelec'in uluslararası bir başarısı bulunmuyor.

Deportes Iquique
1978 yılında kurulan kulüp Şili'nin vasat takımlarından birisine sahip. İki kez Şili Kupası'nı kazanmaları haricinde de büyük bir başarıları yok.

Penarol
Uruguay'ın köklü kulüplerinden olan Penarol geçtiğimiz sezon Uruguay Premier Ligi'ni ikinci sırada tamamladı. Kulübün müzesinde birçok kupa mevcut. Bu kupalardan beş tanesi de Copa Libertadores'te kazanılan şampiyonluklar. Özellikle 60'lar ve 80'lerde Güney Amerika futbolu Penarol'den sorulurdu.

Vélez Sarsfield
Geçtiğimiz sezon Torne Inicial'i şampiyon olarak tamamlayan Vélez maçlarını 48,000 seyirci kapasiteli Estadio José Amalfitani Liniers'te oynuyor. Buenos Aires takımı olan kulüp 1910 yılında kurulmuş. Kadrosunda eski bir Real Madridli olan Fernando Gago ve bir sezon Bursaspor forması giyen Federico Insua gibi yıldızlar bulunan Vélez grubun favorisi görünümünde.

Grupta ilk hafta oynanan maçlar sonucunda Emelec kendi evinde Vélez Sarsfield'ı 1-0 mağlup etti. Penarol ise Iquique deplasmanından 2-1'lik galibiyetle ayrıldı.

5. Grup

Corinthians
Copa Libertadores'in son şampiyonu olan takım 2012 FIFA Club World Cup'ı da Chelsea'yi mağlup ederek kazandı. Bu sezon da turnuvanın favorilerinden olan Corinthians, Sao Paulo şehrinin en önemli ekiplerinden birisi. Corintians 2013 yılı başında kadrosuna Alexandro Pato ve Renato Augusto gibi iki önemli ismi kattı.

Millonarios
2012 Finalizacion'u şampiyon olarak tamamlayan Kolombiya temsilcisi daha önce bu kupaya 14 kez katılma başarısı göstermiş.

Tijuana
Meksika'da 2012 Apertura'yı ikinci olarak tamamlayan Tijuana 2007 yılında kurulan bir kulüp. Altı yıl içerisinde Meksika'nın en önemli kulüplerinden biri haline nasıl geldikleri ise ayrı bir yazının konusu. Tijuana'nın teknik direktörü El Turco lakaplı Antonio Mohamed.

San José
Bolivya'nın orta sıra takımlarından olan San José turnuvada düşebileceği en güzel gruba düşmüş gibi gözüküyor. Tijuana ve Millonarios'la gruptan çıkma mücadelesi vermeleri muhtemel.

Grubun ilk hafta maçları 20 ve 21 Şubat tarihlerinde oynanacak.

6. Grupta ilk hafta maçlarında Deportes Tolima(Kolombiya) Cerro Porteno(Paraguay)'yu kendi evinde 2-1 mağlup etti. Real Garcilaso(Peru) ve Santa Fe(Kolombiya) 1-1 berabere kaldı.

7. Grupta ise Newells Old Boys(Arjantin) kendi evinde Olimpia(Paraguay)'yı 3-1 mağlup ederken; Universidad de Chile(Şili) Deportivo Lara(Venezuela)'yı 2-0 mağlup etti.

8. Grupta Caracas(Venezuela) Fluminense(Brezilya)'ye kendi evinde 1-0 mağlup olurken; Gremio(Brezilya) Huachipato(Şili)'ya kendi evinde 2-1 yenildi.

13 Şub 2013

Güney Amerika Futbolu-1: Copa Libertadores Grup 1 ve 2

Herhangi bir şekilde Güney Amerika lafını işitince aklına futbol gelmeyen futbol sever yoktur sanırım. Tabi bir de kadınlar ve uyuşturucu var; fakat onlar bu yazının biraz ilgi alanının dışında kalıyor ister istemez.
Güney Amerika futbolu telaffuz edildiği zaman ise eğlenceli ve hareketli tribünler, bilekleri kıvrak futbolcular, bol gollü maçlar zihnimizde belirir. Peki yok mudur Güney Amerika'da sessiz sakin tribünler, "kazma" futbolcular, 0-0'a bağlanmış sıkıcı maçlar... Elbet vardır, ancak Avrupa futboluna oranla biraz daha geri planda kalır bu unsurlar.


Avrupa'da Şampiyonlar Ligi'nde son 16 maçlarının başladığı gece Güney Amerika'da da Copa Libertadores heyecanı başladı. Toplam sekiz grup ve otuz iki takımdan oluşan ikinci turda Arjantin, Bolivya, Brezilya, Ekvador, Kolombiya, Meksika, Paraguay, Peru, Şili, Uruguay ve Venezuela ekipleri son 16 turuna kalmak için gruptan çıkma mücadelesi verecek. Turnuvaya -sanırım renk katsın diye- Meksika ekipleri davetli olarak dahil oluyorlar. Çünkü Meksika'nın bağlı olduğu federasyon CONCACAF*. Geriye kalan on adet Güney Amerika ülkesi ise CONMEBOL** üyesi.


1. Gruptan Nacional(Uruguay) ve Barcelona(Ekvador) grup elemelerinin açılış maçını bu gece tamamladılar ve maç 2-2'lik eşitlikle sona erdi. Gruptaki diğer takımlar ise Boca Juniors(Arjantin) ve Deportivo Toluca(Meksika). Bu iki takım 14 Şubat gecesi tsi 02:00'de La Bombanera'da karşılaşacak.

Nacional
Turnuvaya Uruguay şampiyonu olarak katılan ve maçlarını 26,000 kişi kapasiteli Estadio Gran Parque Central'de oynayan Nacional'in kuruluş tarihi 1899. Kulüp müzesine Copa Libertadores kupasını üç kez götürme başarısı sağlamış.
Kadrosunda sadece iki tane yabancı futbolcu bulunan Nacional takımında Alejandro Lembo, Juan Angel Albin, Vicente Sanchez, Sebastian Abreu, Andres Scotti, Ivan Alonso gibi -Avrupa futbolunu yakından takip edenlerin aşina olduğu- isimler de mevcut. Takımın en büyük yıldızı ise -ilerleyen yaşına rağmen- Alvaro Recoba.

Barcelona
Turnuvaya Ekvador şampiyonu olarak katılan Barcelona'nın amblemi FC Barcelona'nın amblemiyle neredeyse birebir. 1925 yılında kurulan Barcelona kulübünün stadı 59,283 kapasiteli Estadio Monumental Banco Pichincha. Müzelerinde herhangi bir uluslararası kupa mevcut değil. Takımın yıldız futbolcuları Damian Diaz(Ajantin) ve Michael Arroyo(Ekvador).

Boca Juniors
Güney Amerika futbolunun en meşhur iki takımı kuşkusuz Boca Juniors ve River Plate. Arjantin Futbol Federasyonu'nun turnuvaya takım yollama prosedürüne göre turnuvaya katılmaya hak kazanan son takım Boca oldu. 1905 yılında kurulan ve maçlarını 49,000 ateşli taraftarının önünde La Bombenera'da oynayan Boca, 2011-12 Classura ve 2012-13 Torne Inicial'de topladığı puanlar neticesinde genel sıralamada dördüncü sırada yer aldı ve gruplara doğrudan katıldı. Copa Libertadores Boca Juniors'ın müzesine tam olarak altı kez girdi.
Bir dönem AS Roma'da forma giyen Guillermo Burdisso, Clemente Rodriguez, Oscar Ustari, Pablo Ledesma, Lautaro Acosta, Roman Riquelme gibi Avrupalı futbol severlerin de yakından tanıdığı yıldızların yanında Juan Sanchez Mino, Juan Manuel Martinez ve Lucas Viatri gibi yıldız adayları da kadroda mevcut.

Deportivo Toluca
1917 yılında kurulan Meksika ekibi maçlarını 27,000 kapasiteli Estadio Nemesio Diez'de oynuyor. 2012 Apertura'yı ilk sırada tamamlayan Toluca turnuvaya davetli kontenjanından katılan üç Meksika ekibinden birisi. Takımın yıldızı Brezilyalı Lucas Silva.

2. Grubun ilk maçı 15 Şubat gecesi tsi 02:00'da Brezilya'da Palmeiras(Brezilya) ve Sporting Cristal(Peru) arasında oynanacak.

Sporting Cristal
1955 yılında kurulan Peru temsilcisi maçlarını 15,000 kişilik Estadio Alberto Gallardo'da oynuyor. Takım geçtiğimiz sezon Peru şampiyonluğunu kazanarak turnuvaya katılım hakkı elde etti. Kulübün müzesinde Copa Libertadores yer almazken, 1997 yılında da final oynama başarısını göstermişler.

Libertad
Paraguay'ın en başarılı futbol kulüplerinden birisi olan Libertad'ın kuruluş tarihi 1905. Maçlarını 10,000 seyirci kapasiteli Estadio Dr. Nicolas Leoz'da oynayan Libertad, turnuvaya 2012 Classura şampiyonu olarak katılıyor.

Palmeiras
1914 yılında kurulan kulüp Brezilya'nın en köklü kulüpleri arasında yer alıyor. Futbol takımı maçlarını 35,000 seyirci kapasiteli Estadio Palestra Italia'da oynuyor. 2012 Copa Do Brasil şampiyonu olarak turnuvaya katılmaya hak kazanan Palmeiras'ın tarihinde dört tane Copa Libertadores finali olmasına rağmen sadece bir adet şampiyonluğu mevcut. Palmeiras kadrosunda tanınmış isim sayısı çok fazla değil. Henrique, Wesley ve Kleber takımın en önemli futbolcuları.



Tigre
Geçtiğimiz sezon Copa Sudamericana'yı finalde Sao Paulo'ya kaybeden Arjantin temsilcisi turnuvaya bir önceki sezon Copa Sudamericana'da en iyi performans gösteren Arjantin ekibi olarak katılmaya hak kazandı. Boca Juniors'ı tanıtırken bahsettiğim prosedürün aynısı Tigre ve diğer Arjantin ekipleri için de geçerli. 1902 yılında kurulan Tigre iç saha maçlarını 35,000 seyirci kapasiteli Coliseo de Victoria'da oynuyor. Arjantin'in vasat kulüpleri arasında yer alan Tigre'nin iki sezondur gösterdiği uluslararası başarı takdire şayan.

Şimdilik iki grubu tanıtabildiğim Copa Libertadores özelinde Güney Amerika futbolunu incelemeye daha sonra devam edeceğim.

*CONCACAF: Kuzey ve Orta Amerika ile Karayipler Futbol Federasyonu
**CONMEBOL: Güney Amerika Futbol Konfederasyonu

7 Şub 2013

Olcay Şahan

Benim gibi birçok savunanı da var, görmeye bile tahammülü olmayanı da. Beşiktaş'ın sol kanat oyuncusu Olcay Şahan. Beşiktaş'a gelir gelmez mevkisinden farklı bir numara olan 10 numara verildi kendisine. Zaman zaman 10 numaranın ağırlığını taşıyamadığı söylendi. Lig başından bu yana Beşiktaş'ta en çok süre alan oyunculardan birisi. Sene başında kendisine yıllık  1.000.000 Euro ödeneceği açıklanınca, eleştiri makineleri Feda yılında bu adama niye bu kadar veriliyor diye söylenmeye başlamıştı. Hazırlık maçlarında gösterdiği performansla bu yıl Beşiktaş'a çok şey verebileceği konuşulmaya başlandı.

Oyunu çok iyi takip eden bir özelliği var Olcay Şahan'ın. Rakip ceza sahası çevresinde top adeta onu çekiyor. Topu ayağına aldığında gereksiz çalımlara girmeden basit oynamayı tercih ediyor ve duvar paslarıyla içeri kat etmeye çalışıyor. Beşiktaş taraftarının uzun yıllardır göremediği ceza sahası önündeki varyasyonlar Oğuzhan, Fernandes, Almeida ve Olcay dörtlüsüyle bu yıl gerçekleşmeye başladı. Bu isimlere zaman zaman Holosko'yu da ekleyebiliriz.


Gelelim Olcay hakkındaki somut verilere: 25 yaşındaki futbolcu 2006 - 2008 yılları arasında Borussia Mönchengladbach formasıyla 75 maça çıkıp 16 gol kaydetmiş. 2008 - 2011 yılları arasında 2. Bundesliga  MSV Duisburg'un  formasını giyen Şahan, 87 maçta 23 maçta golün altına imzasını atmış. 2011 - 2012 sezonunda 1. FC Kaiserslautern formasıyla ise 27 maça çıkıp 1 gol atmış. Bu sene başından beri Beşiktaş'ın sol kanadında izlediğimiz Olcay 20 maçta 7 gol 3 asist yaparak Beşiktaş'ın 20. hafta sonuna kadar attığı 43 golün 10'unda pay sahibi olmuş. Bunun yanında aldığı fauller sonucunda gerçekleşen duran top organizasyonlarından çıkan goller de çoğu kişi tarafından unutuluyor. En basitinden Olcay'ın son dakikada kaçırdığı gol yüzünden yemediği küfür kalmadığı Trabzonspor maçında Beşiktaş'a bir puanı getiren Fernandes'in frikik golü öncesindeki faul pozisyonu ve geçen hafta Karabükspor maçında Beşiktaş'ın 1. golü öncesinde yapılan faul. Bu iki pozisyon şu an aklıma gelenler. Ancak futbolda maalesef her zaman yapamadıklarınla konuşuluyorsun. Futbola boşuna nankör meslek denmiyor. Onur Kıvrak Türkiye'nin en beğenilen, peşinde koşulan kalecisiyken; bu özellikler bir anda unutuluyor ve Olcay'ın o golü nasıl atamadığı konuşuluyor, Onur'un nasıl kurtardığı değil. Bahsettiğimiz bu pozisyonun benzerini geçen hafta Real Madrid - Barcelona Kral kupası maçında Mesut Özil yakaladı; fakat yüksekten gelen topu kontrol edemedi ve pozisyon başlamadan bitti. Olcay bu maçtaki kritik pozisyon dışında Eskişehirspor maçında iki, Bursaspor maçında bir net pozisyondan yararlanamadı ve bir anda Beşiktaş'ın en kötü futbolcusu ilan edildi. Zor golleri atıp kolay golleri atamıyordu Olcay bir 'sol kanat' oyuncusu olarak. O zaman bir buçuk yıl boyunca zor,kolay birçok pozisyonu atamayı kritik maçlarda takımın şampiyonluk yarışına havlu atmasına sebep olan Almeida'yı asmalıydık. Asmayalım da besleyelim bakın bu seneki sonuç ortada. 

Maç izlediğim değişik ortamlarda, internette yapılan yorumlarda Olcay için bal yapmayan arı yorumları yapılıyor. Hiçbir şey koymuyor da bu akıl dışı yorum insanı çileden çıkarıyor. Baldan kastınız ne kardeşim? Süzme bal yapsın bir de ekmeğinizin üstüne sürsün diyorsanız Bayern Münih'ten Ribery verelim size? Sahada koşan mücadele eden oyuncu isteyenler öyle bir oyuncu görünce de bal yapmayan arı diye yaftalıyorlar adamı. Bal yapmamayı bırakın petek düşmanlarını, kovan düşmanlarını gördü bu takım. Serdar Özkan bunlardan birisiydi. Türkiye'deki futbol izleyicisinin değişmeyen klişe laflarından bu bal yapmayan arı yaftalaması. Simao Sabrosa neydi o zaman? Yüksek emekli maaşı alan bir bal üreticisi mi? 

6 Şub 2013

Özlediğim Türkiye çok uzaklarda...

Milli takım konuşmayalı uzun zaman oldu. Sanırım, kimsenin de içinden milli takım konuşmak gelmiyor. Hatta birçok insanın milli maç oynandığından dahi haberi yok. Türkiye halkının milli takımdan soğuduğu bir gerçek. Bir zamanlar Türkiye milli takımının resmi maça ya da hazırlık maçına çıkmasının bir önemi yoktu. Hemen her maçı büyük bir dikkatle izlenip, takip ediliyordu. Bu süreç çok uzun sürmedi, sürmesi de beklenemezdi. Çünkü beklenilmeyen iki büyük başarı(tabi ki bizim için büyük) haliyle beklentileri de fazlasıyla arttırdı. Ancak 2008 yılından bu yana beklentiler karşılıksız kaldı ve muhtemelen 2016 yılına kadar da bu beklentilere cevap verilecek gibi durmuyor.

Her dönem futbolda yükselen orta sıra ülkeleri olur. Türkiye de bunlardan birisiydi ve ne yazık ki Türkiye'nin dönemi geçti. Fakat, bir de orta sıra ülkelerinden olup, üst sıra ülkeleri gibi karakter gösteren ülkeler vardır. Hırvatistan örneği bu noktada büyük önem taşır.1991 yılında bağımsızlığını ilan etmiş olan Hırvatlar, FIFA'ya dahil oldukları günden beri, bir fire dışında Avrupa Şampiyonası ve Dünya Kupası'na katılma başarısını gösterdiler.

Türkiye ile Hırvatistan'ın yolu bugüne kadar 6 kez kesişti. İlk kesişme Hırvatistan'ın ve Türkiye'nin ilk kez Avrupa Şampiyonası'nda yer aldıkları turnuva olan EURO 96'da gerçekleşti. Hırvatistan maçı 1-0 kazandı ve Türkiye elendi, Alpay Özalan fair-play ödülü kazandı vs... İkinci ve üçüncü karşılaşmalar özel maçlar dolayısıyla gerçekleşti ve berabere tamamlandı. Dördüncü karşılaşma EURO 2008'de muhteşem geri dönüşlerin üçüncüsü olan çeyrek final maçındaydı. Beşinci ve Altıncı karşılaşmalar ise 0-3 ve 0-0 sonuçlanan ve Hırvatistan'ı EURO 2012'ye dahil eden play-off karşılaşmalarıydı. 1996 yılından bugüne Hırvatistan üç tane Dünya Kupası'nda, dört tane de Avrupa Şampiyonası'nda yer aldı. Türkiye ise bir Dünya Kupası ve üç Avrupa Şampiyonası'nda yer alabildi. Başarı kriterini, sadece en yükseğe çıkmak olarak ele alırsak; Avrupa Şampiyonalarında yarı final göremeyen Hırvatistan'a göre Türkiye daha başarılı. Dünya Kupalarında ise her iki ülke takımının üçüncülükleri mevcut. Ancak dönemlik başarılardansa her dönem başarıya aday bir milli takıma sahip olmak bana daha cazip geliyor. Tıpkı Hırvatların milli takımı gibi...

Ben bunları yazarken Çek Cumhuriyeti Türkiye karşısında 2-0 önde... Puan değeri olmayan bir maç oynanıyor Manisa'da... Aklıma hemen 2002 yılında İtalya ile oynadığımız ve 1-1 berabere biten özel maçta Emre Belözoğlu'nun attığı gol sonrasında yaşadığım sevinç geliyor... Hani şu Tuncay Şanlı'nın bir gün öncesinde Ümit milli takım ile İtalya'ya iki gol atıp ilk a milli deneyimini yaşadığı karşılaşma...

2 Şub 2013

Celtic'in yeni yıldız adayı: Tom Rogic


Ada'da devre arası transfer döneminin en gözde transferlerinden birisi Tom Rogic'in Celtic'e transferi oldu. Rogic'i Fulham ve Reading istemesine rağmen Rogic'in transferi EPL'ye gerçekleşmedi. Glascow Celtic'e imza atan Avustralyalı yeni hocasının gözüne şimdiden girdi. Celtic menajeri Neil Lennon, Avustralyalı orta saha oyuncusunu yeni Roy Keane olarak tanıttı. Henüz yirmi yaşında olan oyuncunun sırtına daha şimdiden böyle bir yük yükleyen Lennon, futbolcusunun değerinin zamanla anlaşılacağını da belirtti.

2011-12 sezonunda A-League'i Central Coast Mariners formasıyla kazanan Rogic, bir mucize olmazsa, bu sezon da SPL'yi Celtic formasıyla kazanacak gibi duruyor. Şimdiden Avustralya milli takımının formasını dört kez giyme başarısını gösteren Rogic Avustralya futbolunun efsane isimlerinden birisi olabilecek potansiyele sahip. Futbolcunun yeni kulübüne maliyeti ise sadece 480,000 € oldu.
Tom Rogic'in Central Coast Mariners formasıyla Melbourne Victory karşısında gösterdiği performanstan kesitler futbolcunun oyun karakteri hakkında fazlasıyla fikir veriyor:


1 Şub 2013

Bir Güney Amerika klasiği


Copa Libertadores'te 1. tur rövanş maçında Brezilya ekibi Gremio, Ekvator ekibi LDU de Quito'yu ağırladı. ilk maç 1-0 LDU de Quito üstünlüğüyle tamamlanmıştı. İkinci maçın 62. dakikası oynanırken Elano Blumer maçtaki eşitliği bozdu ve Gremio'yu 1-0 öne geçirdi. Elano'nun golüyle birlikte Gremio tribünlerinde ufak çaplı bir korku anı yaşandı. Aslına bakarsak faciadan döndüğünü söylemek güç. Ancak Güney Amerika tribünleri başta olmak üzere genellikle üçüncü dünyada görmeye alışkın olduğumuz görüntülerden biri yaşandı. Gremio tribününün en önünde duran korkuluk gol sevincinde ki baskıya dayanamadı ve çöktü. Neyse ki birkaç taraftar ufak sıyrıklarla atlattı bu sıkıntılı anı. Maçı, Gremio penaltılarla 5-4 kazandı ve Copa Libertadores'te gruplara kalmayı başardı.


Gol sevinci:

Maçın özeti: