26 Tem 2012

2012 Yaz Olimpiyatları, Erkek Futbolu ve Türkiye Seyircisi

Futbol turnuvaları denince akla nedense 20 yaş altı Dünya Kupasından bile sonra gelir Olimpiyat Oyunlarındaki erkek futbolu branşı. 2012'de ise hafif bir kıpırdanma yok değil.
Yaz Olimpiyatları'nın otuzuncusu İngiltere'nin başkenti Londra'da gerçekleşecek. Meşaleyi yakacak isim hala sır gibi saklanıyor. Türkiye ise rekor katılımla oyunlarda yerini alacak. Türkiyeli kadın sporcuların başarısı ise takdire şayan...

Konumuza dönersek; futbol seyircisinin ilgisini olimpiyat oyunları bugüne kadar yeterince çekemedi. Kimi kesim bu durumdan çok hoşnut. Çünkü, "Türkiye'deki futbol seyircisi" denilince akıllarda oluşan genel görüntü rekabet, şiddet, güç gibi unsurlardan beslenen; çoğu zaman sidik yarışında olan bir kitleden ibaret oluyor. Bütün genellemeler gibi bu genellemenin de çok sayıda istisnası mevcut.
Ülke siyasetindeki görüntü ister istemez futbola da yansıyor. Zaten hali hazırda siyaset ve futbol Türkiye'de yeterince sarmaş dolaş olmuş durumda. Türkiye'deki "sadece futbol sever bünyeler" merkez partileri yansıtırken; "sporun hemen her dalına ilgi duyanlar" yüzde birlik dilimde kendisine yer bulabilen sol partilerle özdeşleşiyor.
Naif insanların çok fazla futbola bulaşmadıkları bir ülkede ister istemez olimpiyat oyunlarını entel sporu diye niteleyen bir kitlenin de varlığı kaçınılmaz oluyor. Bunun en büyük sorumlularıysa televizyon ekranında entelektüel bir görünüme sahip olup içi boş yorumlarla hayatımızda yer eden ve her bir şeyden anladığını sanan yorumculardır. En nihayetinde medyanın kamuoyu belirlemedeki başarısı spor dünyasına da yansımış durumda. Bu akımın en büyük temsilcilerinden birisi de hiç kuşkusuz Hıncal Uluç. Yıllardır insanlara tepeden inme tavırlarıyla futbol haricinde diğer sporları sevemezsiniz siz diyenler de aynı kabileden.
Türkiye özelinde futbolun bu kadar çok popüler olup herkesin de futboldan bu kadar çok anladığını sanmasının sebebi yine aynı zihniyet. Hayatını hem stadyumda hem televizyonda hem de sokak aralarında futbol izleyerek  geçirmiş olan ben bile futbolun dünyadaki en eğlenceli spor olduğu kanısında değilim henüz. Ancak ne hikmetse hayatında futboldan başka azıcık basketbol ve çok çok az voleybol seyretmiş şahıslar futbolu dünyadaki tek gerçek spor olarak adlandırabiliyorlar. Tıpkı hayatında Sünni İslam'dan başka bir din görmeyenlerin diğer dinleri inanç sistemi haricinde kültür olarak küçümsüyor olmaları gibi. Sorsanız herkes basketbolu sever ancak Türkiye milli takımı ve İstanbul takımlarının Avrupa ve ligdeki play-off final turu haricinde basketbol izleyen insan sayısı çok azdır.
Bir de Olimpik sporları sadece güreşten ibaret gören bir kitle var ki onlar bana "sadece futbol sevici" kitleden çok daha samimi geliyor. En azından kültürel bir yakınlık; diğer sporlardan anlamadığını bir kabulleniş söz konusu bu kitlede.

Ne diyorduk?

2012 Yaz Olimpiyatları'nda erkek futbolu branşında on altı ülke takımı dört grupta mücadele edecek. Maçlar 26 Temmuz itibariyle başlayacak.
A grubunda ev sahibi Birleşik Krallık, Güney Amerika'nın son şampiyonu Uruguay, Senegal ve Birleşik Arap Emirlikleri yer alıyor.
B grubunda Dünya Kupalarının gediklisi Meksika, Güney Kore, Gabon ve Dünya'nın merkez bankası İsviçre yer alıyor.
C grubunda Dünya'nın en başarılı futbol ülkesi Brezilya, Zambiya'nın şampiyonluğuna kadar Afrika Uluslar Kupası'na ambargo koyup üç kez üst üste kazanan Mısır, Sovyetler Birliği'nin üç numarası Belarus ve Okyanusya'nın tek temsilcisi Yeni Zelanda yer alyor.
D grubunda son Dünya ve Avrupa şampiyonu İspanya, teknoloji devi Japonya, Honduras ve en güzel aşk filmine ev sahipliği yapma şerefine nail olmuş Fas yer alıyor.

İngiltere'nin 1966 Dünya Kupası'nı kaldırması haricinde uluslararası turnuvalarda hiçbir başarısı olmayan Britanya Adası'na mensup ülkeler ilk defa güçlerini birleştirerek bir turnuvaya katılıyor. Bugüne kadar cumhuriyet için yürekten oynamadıklarını düşündüğüm Prömiyer Lig'in saygıdeğer futbolcuları bakalım monarşi için ne kadar istekli ve yürekten oynayacaklar.
Yenilenen kadrosuyla Brezilya turnuvanın en avantajlı takımı. Çünkü yeni kadronun çoğunluğu 23 yaş altı oyunculardan oluşuyor ve turnuvada 23 yaş altı turnuvası maiyetinde. Neymar'ı merak eden futbol severler için de olimpiyat oyunları ayrı bir fırsat olacak.
Ayağının tozuyla Avrupa kupasıyla turnuvaya gelen İspanya ise son yıllardaki başarısına bir de olimpiyat şampiyonluğu ekleme peşinde.
Uruguay ise turnuvaya inanarak gelen takımlardan birisi. Edinson Cavani'nin: "Napoli beni turnuvaya yollamazsa sonunu kendisi düşünür" tadındaki tehditlerini göz önünde bulundurduğumuzda olimpiyat oyunlarını ne kadar ciddiye aldıklarını görmemiz mümkün.
Afrika takımları ise her zaman sürpriz yapma potansiyeline sahipler.
Asya'dan hiçbir beklentim yok desem yeridir.
Belarus ve İsviçre'nin bu turnuvada ne işi olduğunu çözene kadar çoktan elenmiş olurlar zaten.
Yeni Zelanda ise 2010'daki sürprize bir yenisini daha ekleyebilecek potansiyele sahip. Daha fazlasına değil...
Honduras ve Meksika turnuvada Latin futbolunun temsilcileri olarak oyunlara renk katmaktan öteye gidemezler.
Herkese iyi seyirler...

14 Tem 2012

İzmir'de Bir Amatör Sevda: Çiçek 46 Spor


Rakıspor-Şarapspor Belgeseli çekimleri için gittiğim Bayraklı'da Çiçek 46 Spor'un futbol takımı antrenörü Necati Tuğdar Hoca ile takımı hakkında da konuşma fırsatı buldum. İzmir'in ilk yerleşim yerlerinden olan Bayraklı'da Osmanlı'dan bu yana değişen etnik bir yapı mevcut. Eskiden halkın çoğunluğunu Ege'nin yerlileri oluştururken; bugün doğudan ve kuzeyden göç alan semtte göçmen nüfus yerli nüfusu geçmiş durumda. Ayrıca semtte yaşayan Rumların da bir kilisesi mevcut. Ancak çeşitli sebeplerden ötürü burada yaşayan Rumlar evlerini terk etmek zorunda kalmışlar.

Antrenörlük yapmadan önceki mesleğiniz neydi?

Ben eski milli boksörüm. Ankara'dan teklif aldım; emniyetin takımından. Gel oyna dediler gidemedim. Bayraklı sevdalısıyım. Bunun haricinde futbolculuk da yaptım.

Bu görevi üstlenmekteki amacınız nedir?

Bayraklı'daki tüm gençlere bu görevi yapmakla yükümlüyüm. Her nesilden öğrencim var benim. Bu kulübün başkanı, antrenörü, malzemecisi kısacası her şeyi benim... Gençlerde sorumluluk bilinci yok. Geçen sene kalp krizi geçirdim. Sebep? Tabi ki çocuklar(yanındaki öğrencilerine bakarak gülüyor).

Çiçek 46 Spor'da yetişip profesyonel kulüplere yolladığınız futbolcularınız var mı?

Var tabi; olmaz mı? İzmir'deki profesyonel kulüplere çok oyuncu yetiştirdim. Birçoğu vefasız çıktı. Çocuklara birer çift ayakkabı alıp hediye etmeyi bile çok görüyorlar. Vefa borçlarını ödemiyorlar. Fenerbahçeli Semih Şentürk Çamdibi'nin altyapısından çıkma. İstisnasız her sene 100 bin lira eski kulübüne bağış yapıyor.

Hiç vefalı öğrenciniz yok mu hocam?

Benim de vefalı öğrencilerim var tabi ki... İzmir'e her geldiklerinde beni görmeye gelirler.

Hocanın odasına giren öğrencilerinin hepsi ilk iş olarak Necati Hocanın elini öpüyor...

Takımın bugünkü durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Benim tek isteğim gençler arasında bir dayanışma olsun. Havuz kursunlar... Para havuzu. Kimi çocukların kulüpte parasız oynamasına izin veriyorum.

Antrenmanlarınızı nerede yapıyorsunuz?

Yeni bir saha yapıldıyı tepeye... Şehit Ümit Boz Stadyumu. Bayraklı Belediyesi Bayraklıspor için yaptı. Salı ve Perşembe günleri 19:30'da antrenmanlarımız oluyor orada. Onun haricinde diğer günler buradayız...

Peki sizin zamanınızda Atatürk Stadı ne vaziyetteydi?

Atatürk Stadı sazlık-bataklık bir alandı. Memba suyu çıkardı eskiden oradan. Su tüm Ege'ye İzmir'e dağılırdı. Stad yakıldı...

Futbolculuk döneminde nasıl bir oyuncuydunuz?

14 yaşında Bayraklıspor'da oynuyordum. Babam eski kafalıydı. Biz aslen Erzurumluyuz... Transfer tekliflerine babam izin vermezdi. Urla'dan teklif geldi; Zeytinalanspor'dan... 15 bin lira sözleşme bedeli, biner lira da maç başına... Diz bağlarım koptu. Karşıyaka Stadı'nda oynardık. Çim sahada. Türkiye'deki birçok saha tarlaydı...
Sağ kanatta rüzgar gibiydim(gülümsüyor derin bir kederle iç çekiyor aynı zamanda). Çok sevdiğim futbolu erken bırakmak zorunda kaldım.

Boks yaptığınızı söylemiştiniz. Başarılarınız var mı?

Var tabi olmaz mı? 7 kere İzmir şampiyonu, 2 kere Türkiye, bir kere de Silahlı Kuvvetler şampiyonu oldum.

Hocaya teşekkür edip, çocuklarla selamlaşıp kulüpten ayrıldım.

5 Tem 2012

Kale


Yasal Uyarı: Bu yazı sığdır, sığdırılmıştır. İroni yapmaya çalışıp becerememenin nüvelerini de içinde barındırır.

Akşam üzeri telefon acı acı çaldı, Sherlock dizisinin introsu ne kadar acıtabilirse artık. Alışmamışım, bu devirde beni arayan mı kaldı minvalinde düşünceler aklımda seyahat etti birkaç saniye boyunca. Ayıp olmasın diye elimdeki gitarı halıya bıraktım, telefona uzandım. (Merak etmeyin gitar patlamayacak hikayenin sonunda.)

Kardeşimdi:

-Abi geceye maç ayarladım, kalecimizsin ona göre.
-Lan en olmadık zamanda bağlayacaksın illa değil mi?
-Arkadaşlarınla içmeye zaman ayırıyorsun ama ikide bir, kardeşin bir şey isteyince yapma sen. Hem zaten evde malak gibi yattığını bilmesek...
-Tamam lan tamam uzatma, yaz tahtaya beni de.

Telefonu kapattım, kendim pek düşünmesem de, ev ahalisi "üç gün sonra sınav var nereye gidiyorsun, yine sakatlanacaksın." vesaire cümleler edecek biliyordum. Neyse, bunlar mühim gözükmedi o an. Ama kollarımda mecal yoktu, iki aydır ayağıma top değmemişti, sigara desen günde minimum bir-bir buçuk paket...Sırf kardeşime ayıp olmasın diye tamam deyivermiştim işte, dertleri bir kenarda bekletmek yerinde gözüktü. Avrupa Şampiyonası finaline çıkacak Buffon misali, gittim yok yere traş oldum. Saygısı batsın, milyonlarca siyah lastik parçalı saha, kalesi standardın çok gerisinde, tanımadığım bir rakibe karşı oynayacağım, sakalımı futbol ilahlarına kurban ediyorum. Sahanın ismi Olimpiyat, belki de o gaza getirmiştir. Böyle saplantılı hareketlerde üzerime kimseyi tanımam, mastürbasyon sonrası pişmanlığı da beraberinde gelir.

Gece saat on bir, kaleciyiz diye, uzun bir eşofman altıyla daha maç başlamadan terlemiş vaziyetteydim. Rakip ve bizim çocuklar sahaya adım atma şerefine nail oldular, tek tek. Ulan o kadar Fransa'da bir Cezayirli, Senegalli, yok efendime söyleyeyim New York'ta bir İngiliz, legal ve illegal alien, ezilen hakkında yardırıyoruz sürekli, burada işler biraz değişik. Teori-pratik ilişkisiyle ilgili tevatürleri haklı çıkarırcasına bir durum içerisindeyiz yine. Komşusuna yaptırdığı dövmeleri vücudunda, yalnızca şortu çekip gelen, saniyesinde terden sırılsıklam ve tenden esmer bizim arka mahalleli... En sevdiği topçu Cristiano Ronaldo ki, onun fıstık yeşili ayakkabılarından almış bir çift. Beyaz adam gibiyiz kardeşim ve ben, böyle ortalarında Brezilyasız Brezil Kaka gibiyiz. Lakin iki tarafın da bakışlarında hiçbir zaman keskinlik, yabancılık olmamış. Küfürlerimiz değişik biraz... Gol atınca parmaklarımızı havaya kaldırıp tanrıyı filan işaret etmiyoruz, beni tatmin edebilecek bir şeyler ille bulunur. Kimse birbirine hava atacak değil, neyimiz var ki?

Maça başlamadan son sigaramızı tüttürüyoruz, bizimkilerden biri "abi fotoğraf koymuş şey" dedi, "ney" dedim, "şey işte" diye cevapladı. Orada anladım da, "sallamıyorum" dedim. Siz anlamadınız, şey işte...Boşverin. Benim için zaten yük gibi gözüken maç, daha başlamadan bitti. Hasbelkader, kalede korkuluk vaziyetinde durmak suretiyle oyuna dahil oldum. "Duhul ettim" deseydim daha bir arabik gözükecekti cümle lan sanki. Hem böyle bir "maçı becerdim" tandanslı...

Çocuklar allah vergisi, yanlarında ciğer taşımıyorlardı muhtemelen. Gerçi onu da anlamam ya, "ciğersiz" kelimesi yerine "ciğeri beş para eder" dahi uygun o yorulmayan bünyeyi tanımlamaya... Gözüm top harici her yere kayıyor, mahallenin ortasına halı saha koymuşsun, balkonunda çay içeninden, sahaya bağırana iyice 90'larda çocuk olmak havası için bundan güzeli var mı? Yok tabi, goller geldi bir, iki, beş, sekiz...Nüfus 12 sabit, yediğim goller geometrik artıyor.

Haydi moral bozmak yok, devam. Rakibin bir sonraki atağında, benim solumdan bir ışık hüzmesinin vücuduma yaklaştığını hissettim. Saniyesinde beynimde homofobi ile suçlanmamanın baskısı, "ananıavradınıoneydilanöylelöaaahlanşeyimgitti" geçse de, dışarıya "top penisime isabet etti." ıslığı çıkarabildim. Kimse duymadı. Bir kalecinin dramı yalnızca kendisine ne zaman yansır diye düşünüyorum da, hatalı gol yesen değil, kendi kalene gol atsan hiç değil. Yalnızca bu anda çocuk. Hani tıbbi bilgilerim yeterli olsa, içten yanmayı bilimsel kılıfa sokup anlatacağım. O da yok. İllüstrasyon da koymayayım buraya tadımız kaçmasın, Urethral Opening ile Penis Glans arası bölgeye top çarpması dolayısıyla ne kalecilerin canı yanmıştır, kim bilir? Tarih de yazmaz ki. Böyle erkek egemen filandı ya bu işlerde de, erkeğin kendisini iktidar belletmeye toz konduracak bilgiler devlet arşivlerimizde yer almaz tabi.

(Ben de yukarıda "kimse duymadı" yazdım fark ettiniz mi? İşte o cümleyi yazma gereğini beynim neden duydu, niye anında parmaklarıma gönderdi, az da olsa neyi düzelteceğim düşünüldü, bunlar tuhaf şeyler...)

Tribün kılıklı taraftan 2-3 yaşlarındayken penisine üzüm koruğu sokma deneyiyle bizi büyüleyen İsmet, bütün bunların üzerine gelip bana "abi ne oldu bu gece rezaletsin" demez mi? Uzun eşofman, ter, yenilen goller, dramatik final...Çok ağır geldi çok...

"Sanane lan hıyar?!?!" diye bağırdım maçın bitmesine yakın, sigara elimde...

"Abi Allah belanı versin senin yüzünden yenildik." dedi kardeşim, ben bir yazı mı yazsam acaba diye düşünmeye başlamışım o sıra, eve yollandık. 

(Yanmalar mideme yükselmiş, Alzheimer yaptığına ilişkin söylentilerin gırla gittiği çiğneme tabletinden iki tane emivermiş, unutmadan aktarayım bari deyip bu yazıya başlamışım.)

3 Tem 2012

Az mizahlı turnuva


Yıllarca Oliver Kahn'ın eldivenlerini asmasını bekleyen Jens Lehmann, "aslında Neuer'den defans oyuncusu olarak yararlanılabilir" açıklamasıyla Almanya'nın genç kalecilerine umut aşıladı.

-Turnuvanın bitimiyle TRT'nin "Saha Dışı" isimli rezaleti sürdüremeyecek olması ülke çapında kutlamaları da beraberinde getirdi. Özellikle Mesut Özil üzerinden parodisi yapılan gurbetçi aksanı epey tepki toplamıştı.

-Dünya Polonya'ya yasadışı yollardan vuvuzela sokulmasını önleyen cesur gümrük memurunu konuşuyor.

-Ersin Düzen maç anlatırken, Ertem Şener'in reklam sektörüne yönelmesi ikilinin arasına kara kedi mi girdi sorusunu akıllara getirdi.

-Gaziantepspor teknik direktörü Hikmet Karaman'ın antreman yerine final maçı yorumculuğunu tercih etmesi Football Manager 2013'te "üç işi aynı anda yapabilen menajer" kisvesiyle oyunseverlere sunulacak.

-Ömer Üründül'ün ailesi can güvenliği sebebiyle tanık koruma, kollektif futbol oynama ve bloklararası bağlantı programına alındı.

-Fransalı genç futbolcular Mexes abilerinin soyunma odasında Edith Piaf 'tan başka şarkıcı dinletmemesinden şikayetçiydi. Phillippe'nin gençlere Zara'yı ve İlkay Akkaya'yı sevdiren Servet Çetin'e özendiği sanılıyor.

-Portekiz milli takımının başarılı savunmacısı Pepe'nin turnuva öncesi, 3-1 yenildikleri Türkiye maçı sonrası hırs yapıp direkleri tekmeleyerek ayaklarını yonttuğu video kimliği bilinmeyen kişilerce sosyal medyaya sızdırıldı.

-Penaltılara giden İspanya- Portekiz maçında son penaltıyı kullanamadan elenen Portekiz'de ağızları bıçak açmıyor. Penaltı atışını gole çeviremeyen Bruno Alves ve bu yüzden penaltı kullanamayan Cristiano Ronaldo'nun odaları ayırdığı biliniyor.

-Play Station oynarken maçın penaltılara uzamasına dayanamayıp ağlamaya başlayan Cristiano Ronaldo, sevgilisi Irina Shayk'ın Hürriyet gazetesinde haftada bir çıkan pozlarına göz atarak sakinleştirilebildi.

-Andriy Shevchenko'nun bir sonraki Dünya Kupası'na kadar yeni geliştirilen "beden dondurma" formülüyle Kiev'de korunmasına ve uykuya yatırılmasına karar verildi. Sheva'nın son sözü, " Neredesin Beschastnykh?" oldu.

-Rusya Başkanı Vladimir Putin "Bizim bir "Gosplan" geleneğimiz vardı, futbol takımımıza neler katabilir, araştırıyoruz." dedi.

-Andrey Arshavin, Ertuğrul Sağlam ve Lotthar Mattheus'un kendisinde yerlerinin çok ayrı olduğunu Firstly Defence ekibine anlattı.

-Shakira, turnuva için kendisinden şarkı talep etmeyen Platini'ye öfke kustu. Bilindiği gibi Shakira, Femen kadınlarıyla klip çekecekti.

-Rafael Van der Vaart "Eşime duydukları ilginin yüzde birini bana duysalardı" Van Bommel'in yerinde ben oynardım açıklamasıyla Hollanda kamuoyuna sitem ve teessüflerini bildirdi.

-Koruyucu başlık takan Petr Cech'e sorunun beyninde değil, ellerinde olduğunu anlatmaya çalışan spor spikeri Stjepan Duzen'in görevine bilnmeyen nedenlerle son verildi.

-Turnuvanın en iyi oyuncusu seçilen Andres Iniesta'nın Facebook'a bir başka soyunma odasında sevinç fotoğrafı koymasına İslamcı hayranlarından "Yeter!" tepkisi geldi. Bilindiği gibi Iniesta her fotoğrafında küloduyla ve Necmettin Erbakan'la hafızalara kazınan parmak işaretiyle poz veriyor.

-Slaven Bilic Lokomotiv Moskova'yla anlaşmış olmasına rağmen hobi olarak gitar çalmayı sürdürmek istemediğini, grubunu yeniden toparladığı anda teknik direktörlüğü bırakacağını açıkladı.

-Zlatan İbrahimoviç stadyumlara kurulan dev ekranlardan kendisini izlemeyi gol atmaya yeğlediğini ima eden konuşmasıyla büyük tepki topladı.

-Turnuvanın kapanış şenliklerindeki gösterilere anlam vermeye çalışan yüz binlerce Avrupalı final maçının ilk 14 dakikasına konsantre olamadı.

Yağmuruma takılan İngiltere


Ipswich kasabı nerede?
Ipswich Kasabı Terry Butcher, aranmayan kan bulundu.

Turnuva geldi geçti, İtalya'nın finale dek takdire şayan futbolu, Pirlo, Cassano bir tarafta, Barcelona rüzgarını futbol ayazına çeviren İspanya'nın sıkıcı şampiyonluğu diğer tarafta...Almanya'nın tüm dünyada "kupayı almadan gitmezler" yorumlarına verdiği tokat niteliğinde cevap, Portekiz'in Pauleta, Nuno Gomes, Postiga ve "feda"kar Almeidalı hücum edememe hattı geleneği...Hepimiz bir yerlerde yanıldık, Hollanda ile yıkıldık. Kalecilik gönlümüzde ayrı yer tutar dedik, Neuer'i, Casillas'ı, Hart'ı, Buffon'u bağrımıza bastık, avunduk.

Şaşırtmayan bir ekip vardı, çok içerlemedik ama kızdık, İngiltere. Oscar Wilde bu günleri görseydi, acı, nefret, sevgi, ihanet dolu bir yeni "De Profundis" yazmazdı, üçkağıtçı yeni sevgilisinin peşinden Wimbledon'a giderdi herhalde. Lakin futbola endekslenince, milli duyarlılık denilen nane de bünyede sıfırın altında olunca, uluslararası alanda tuttuğum takımın şu hali bana bu yazıyı yazdırıyor.

Blogda da belirtmiştim, turnuvaya abartılmış bir beklenti yaratılmadan dahil olmuş İngiltere. Ama böyle çıkarımlar doğruyu ne kadar yansıtır, emin olamayız. Başarıya ilişkin sükunet, başarısızlık ihtimalini önceden sindirmek midir hakikaten? Hangi maçtı unuttum, penaltı atışı sırasında bir hooliganımız donunu da bunun rahatlığıyla mı sıyırdı, rakip görsün de penaltıyı atamasın diye? Dolayısıyla soyut şeyler bunlar, klavye başında ahkam kesen abilerin beynine doldurttuğu anket sayfaları... Biz de onlardan alıp yayıyoruz, "Rooney olmasa AKP'ye oy verir miydiniz? sorusuna evet yüzde 83 çıkmış abi..."

Kafam karışır.

Rooney demişken kendisi gerçekten tek gündemdi herhalde. TRT spikerlerinin "Cüneyt Çakır" esanslı gurur yalayışlarından sonra en çok bu mevzuya sıkıldım. Rooney topu topu iki maçta oynamadı ama, toplamda bir 45 dakika abimizin sarı yumru suratını izletti bize "yayıncı kuruluş". Zaten dev ekranda taraftar ya da futbolcu kendini gördüğü anda kesme sadizminden de büyük zevk aldılar, orgazma gel sen. Welbeck, Carroll gol atınca daya Rooney'i, İngiltere gol yiyince bas Rooney'i...Sonraki iki maçta da gördük kendisini diyeceğim, kızacaklar. Kendisini sevmediğimiz zannedilmesin.

Benim ola ki çeyrek final ve üstüne çıkabilecek kadar kalırlarsa yıldız adaylarım belliydi, Hart, Parker, Welbeck...Sen niye Gerrard'ı da dahil etmezsin ki listeye? Af buyurun. Bu dört arkadaştan ikisi bir sonraki turnuvada olmayacaklar. Terry de olmaz. Defoe'ye de ihtiyaç olmadı çok şükür, o da gider. İki sene sonraya kadroda Chamberlain ve Walcott devam, bir çeyrek final daha görürüz. Defansın göbeğine de bir yeni Terry Butcher lazım ki, sormayın gitsin. Maç katlolacaksa en azından bünyeler kan görsün.

Şaka tabi.

İngiltere yeter ki, "Why does it always rain on me?" sorusuna kafa patlatmak yerine yeni ve yağmuru takmayan bir soru koysun. Yağacak abi o yağmur, kaçış yok. Bizi İspanya belasından kurtaracak ekip değiller her şartta.



2 Tem 2012

Arrivederci Italia... campeónes Españaaa...


                Ah İspanya, maçtan önce ciddi ciddi endişeleniyordum ve işin hiç de kolay olmayacağı kanaatindeydim. İtalya sahaya çıkacak mücadeşle edecek ve beni dehşete düşüren bir galibiyet alabilecekti. Aslında maç da bir yönüyle pek farklı olmadı, İtalya cok iyi mücadele etti hatta skor tabelasını değiştirebilecek fırsatları da yakalamadı değil ancak dün akşam sahada öyle bir İspanya milli takımı vardı ki şu an bunu kelimlere nasıl dökebileceğimi bilmiyorum gerçekten...
               
                 Maç için Valencia’da bir araştırma yaptım çünkü topluca bir alanda izlemek her zaman daha keyifli olmuştur benim  için hele Euro 2008’deki Türkiye-Hırvatistan maçı deneyiminden sonra o tarz atmosferlerin kalabalıkla daha iyi hissedildiğini düşünüyorum. Neyse biraz araştırmadan sonra Valencia Basket’in maçlarını oynadığı salonda dev ekranla maçların izlenebildiğini öğrendim. Tabi ki direk hazırlıklar yapıldı ve maça doğru yola cıktım ve tabi yine benim gibi İspanya sevdalısı birkaç Türk arkadaşımda benimleydi.Salonu bulabildik en sonunda zaten bir süre yürüdüten sonra bayraklı, formalı herkesin tek bir yöne ilerlediğini görünce rahatladım.Biz biraz gecikmşiz, salon da iğne atsan yere düşmez insanlar çılgınlar gibi şarkılar söylüyorlar daha maç başlamamışken.
               
                Çarşı kültüründen gelen bir şey olsa gerek, ayakta ve en kalabalık yerde izlemek için harekete geçiyorum. Akdeniz insanı İspanyollar ile gerçekten benzer yönümüz çok fazla ama şundan emin oldum ki onlar bizim bir alt versiyonumuz, çünkü biz gruptan çıktığımızda bile onların şampiyonluk sevincinden fazla sevinmiştik bunu iyi hatırlıyorum.
              
                İlk goldeki sevinç çığlıkları inanılmazdı tabi ki sarıldığım bamna sarılan tanımadığım onlarca İspanyol da öyle. Derken 2. Gol İtalya’yı kötü etkiledi diyebilirim tabi ki gol öncesinde Chiellini’nin sakatlanıp çıkması moralleri iyice bozmuştu gol moral bozukluğunu daha da derinleştirdi. Girişte söylediğim gibi aslında İtalya kötü oynamıyordu ancak İspanya’nın harika oyununa da “dur” diyemiyordu. Belki sadece Balotelli ve Marchisio’dan daha iyi olmaları bekleneblirdi o kadar diye düşünüyorum. Daha sonra Fernando Torres’le gelen 3. Gol Valencia Basket salonunda şampiyonluk kutlamalarını başlatmıştı daha sonra Torres bir de asist yaparak farkı 4’e çıkaran golü Juan Mata’ya attırdı. Mata turnuva boyunca oynadığı sadece 5 dakikaya bir gol sığdırmış oldu ve ayrıca bu finalle beraber Torres şimdiye kadar oynadığı hiçbir finali kaybetmemiş oldu.

                Maç sonrası İspanya’da gece boyunca kutlamalar sürdü ve ortak söylem şuydu: Arrivederci ITALIA.  



                İtalya'yı tebrik etmemek ayıp olur diye düşünüyorum çünkü harika bir performansla buraya kadar geldiler ve hakkettiklerini düşünen çok insan olduğuna eminim ancak 4-0 bir final için ziyadesiyle iyi bir skor olduğunu düşünüyorum demem o ki : campeónes campeónes oley oley oleyyy...