Turnuvanın
üçüncü günü C grubunun iki favorisinin karşılaşmasıyla başladı. Bu maça kadar
turnuvada bütün maçlarda gol olmuştu. Gelenek bozulmadı. Genel anlamda olumlu
bir görünüm var EURO 2012’de. İtalya ve İspanya şampiyona elemelerinde
mağlubiyet yüzü görmeyen takımlardandı. Son üç büyük uluslararası futbol
şampiyonasının galipleri karşı karşıya geldi bu akşam. 2008’deki çeyrek final
mücadelesinin rövanşı niteliğinde sayılabilecek bir karşılaşmaydı. 2008’de
İtalya’nın hocası Roberto Donadoni’yken; İspanya’nın hocası ise Luis
Aragones’ti. 2008’de İspanya’nın başarısı İtalya’nın başarısızlığını
gölgelemişti. Donadoni de Aragones de takımlarından ayrılmışlardı. Bakalım bu
turnuva Cesare Prandelli ve Vicente Del Bosque’nin de sonu olacak mı?
Maça
geçersek kadrolar açıklandığında açık söylemek gerekirse ben çok şaşırdım.
Aklıma direkt olarak Braga deplasmanına giden Beşiktaş ve o zamanki hocaları
Carlos Carvalhal geldi. Galip gelmesine rağmen Carvalhal bana göre çok büyük
bir çapsızlık yapmış ve takımını sahaya forvetsiz sürmüştü. İtalya’nın
Catenaccio’su ne kadar çirkin geliyorsa insanlara bana da 4-6-0 denen taktik
saçma gelmiştir hep. İspanya da bu maça 4-6-0 çıkarak benim beklentilerimin
altında kaldı. Del Bosque’nin ne olur ne olmaz diye 3 tane santrafor dahil
olmak üzere çok sayıda hücumcu çağırarak bunların çoğunluğunu da yedekte
oturtmasıyla tam bir hayal kırıklığı oldu. İtalya ise Juventus ağırlıklı bir
kadroyla çıktı Barça-Real Madrid ağırlıklı İspanya’nın karşısına. Cesare
Prandelli’nin Fiorentina’da geçirdiği başarılı sezonlardan sonra İtalya’nın
başında neler yapacağı merak konusuydu. Bu maç bir kriter olmaz, ancak kısa
vadede -2006’dan bu yana güç kaybeden- İtalya’nın gruptan çıkıp çıkamayacağı
başarı turnusolü görevi görecektir Prandelli için.
İlk
yarıda Prandelli’nin sahaya sürdüğü kadro her ne kadar Del Bosque’ninkinden
zayıf olsa da Prandelli’nin taktiksel olarak katkılarını yadsıyamayız. İtalya
ilk yarıda beklenenin çok üzerinde bir futbol oynadı desek abartmış olmayız
herhalde. Çünkü maç öncesi bütün olumsuzluklar İtalya’dan yanayken İspanya
sahaya son iki büyük turnuvanın şampiyonu olarak çıkmıştı. Milan’dan Cassano,
Roma’dan De Rossi, City’den Balotelli PSG’den Motta ve Napoli’den Maggio
haricindeki altı futbolcu da Juventus kadrosuna mensuplardı. İspanya ise daha
çok Barcelona’nın 4-6-0 oyun düzenine yakın bir dizilim ve futbol anlayışıyla
sahadaydı. İlk yarıda akıllarda kalan iki topuk hareketi vardı: Birincisi maçın
başında Pirlo’nun savunma derinliğini yitirdiği anda verdiği riski savan topuk
pası; ikincisi ise devrenin sonlarına doğru Balotelli’nin taç çizgisinde
topuğuyla güçlükle kontrol ettiği toptu.
Tribünler
açısından birkaç kelime etmek gerekirse; öncelikle Polonyalı futbol severlerin
maça ilgisi çok fazlaydı. İspanyollar her ne kadar çoğunlukta gözükseler de
organize olamadılar. İtalyanlar ise bilindik tribün aktivitelerini sergileyip
organize bir şekilde turnuvaya geldiklerini kanıtladılar.
İkinci
yarıda ise iki takım da ilk yarıdakinden çok farklı bir görüntü çizmedi.
Balotelli’nin çıkıp Di Natale’nin girmesi maçın ilk dönüm noktasıydı. Maçın
ikinci dönüm noktası ise Negredo veya Llorente dururken iki sezondur formsuz
olan Torres’in bir nevi kurtarıcı olarak oyuna girmesiydi. Di Natale’nin
golünde Pirlo’nun asisti ve Fabregas’ın golünde de Silva’nın asisti belki de
gol vuruşundan daha değerli olan iki pastı. Buffon ve Casillas ise yedikleri
goller de dahil olmak üzere hatasız oynadılar. Di Natale yıllanmış şarap gibi
her geçen yıl performansını artırdıkça tam tersi yönde Torres yıldan yıla daha
iyi olması gerekirken giderek kan kaybediyor.
İtalya
benim ve futbol kamuoyunun beklentileri üzerinde bir oyun ortaya koyarak
çoğumuzu şaşırttı. İspanya ise çok açık bir biçimde İtalya’dan çekindi ve
oyununu da buna göre kurgulamak zorunda kaldı. Benim özel tebriklerim Cesare
Prandelli, Antonio Di Natale ve Gigi Buffon’adır. Ancak İspanya’da da
Xavi-Iniesta ikilisi bir kez daha olumlu futbol nasıl oynanır futbol severlere
gösterdiler.
Forza
Azzurri diyerek bir İtalya yazısını daha sonlandırmanın hüznünü yaşıyorum.
Sizlere de 1990 İtalya Dünya Kupası’nın müziğini armağan ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder