Mevcut Beşiktaş teknik
direktörü Tayfur Havutçu’dan bahsediyorum. Almanya’dan Türkiye’ye gelerek
futbolculuk yaşamına Fenerbahçe’yle devam etmiş, sonra sırasıyla Kocaelispor ve
Beşiktaş formaları giyerek 2006 yılında kariyerine Beşiktaş’ta nokta koymuştur.
Daha sonra yine Beşiktaş’ta menajerlik ve yardımcı antrenörlük birimlerinde
görev yapmış ‘’kendi halinde’’ ‘’sessiz, sakin’’ bir adamdan bahsediyorum.
1997 yılında Beşiktaş’a
transfer olduğunda 8 yaşındaydım.Kendisinin Beşiktaş’a gelme sürecinde bu transfer
haberinin taraftarın tepkisini çektiğini çok iyi hatırlıyorum.Bunun iki sebebi
vardı. Birincisi bir Beşiktaş –Kocaelispor maçında Beşiktaş’ın efsane ismi Şifo
Mehmet’le ettiği kavga,ikincisi 2 yıllık Fenerbahçe geçmişi. Bunlar Havutçu’ya
soğuk bakılması için gayet geçerli iki sebepti.Futbolculuk özellikleri olarak
bakıldığında Beşiktaş orta sahasına herhangi bir katkısı olmayacağı düşünülmüş
ve görev yaptığı 9 sene boyunca ortaya koyduğu
istikrarlı performansa bakıldığında, bu istikrarın Beşiktaş’a da istikrarlı
bir başarısızlık olarak yansıdığı görülmüştür.Akıllara 100. yıl
şampiyonluğundan başka adam akıllı bir başarı gelmiyor maalesef.100. yıl
şampiyonluğunda da Federico Giunti’nin
payı düşünüldüğünde tablo kendini ele veriyor zaten.
Süleyman Seba’nın yeğeni
olmak, onunla somut bir bağ taşımak birçok Beşiktaşlının sahip olmak isteyeceği
bir durum olsa gerek.Bu bağı taşıyan insana da Süleyman dedenin isminin
ağırlığından ötürü aynı saygıyı gösteresi geliyor insanın.Ancak gerçekleri
görmezden gelerek sırf Seba’nın yeğeni olduğu için ‘’Beşiktaş’ın evladı’’
sıfatını, bu sıfata layık olmayı başaramayan insanlara vermekte ısrar
etmek abesle iştigalden başka bir şey
değildir.Sayın Süleyman Seba’ya eğer vefa gösterilecekse, bu onun çok sevdiği
Beşiktaş’ı her platformda onun bizlere aşıladığı değerlerle temsil etmekle
mümkün olabilir;her fırsatta kulübün herhangi bir biriminde Tayfur Havutçu’ya
görev vermekle değil.Şike iddianamesi açıklandıktan sonra ortaya çıkan
kayıtlara kadar daha farklıydı gözümdeki Tayfur Havutçu imajı.Ama gördüm ki
ağzını bir türlü bıçağın bile açmadığı adam aslında bülbül gibi
şakıyormuş.Yedek kulübesinden futbolcusuna bağırarak taktik vermeye üşenen
bizim sessiz evlat, telefonda 3. sınıf bir menajerle konuşurken kendi
futbolcularına hakaret ve küfür etmekten hiç ama hiç çekince duymamış.Seba’nın
yeğeniymiş ama huyundan suyundan hiç nasibini almamış anlaşılan. Beşiktaş’ın
hocasının herkes bir babacansa bin babacan olması gerektiğini kavrayamamış
Havutçu.Beşiktaş’ın hocasının, yanlışlarını oyuncularının yüzüne
söyleyerek,destek olarak çözüm yolunda yardımcı olması gerektiği gibi bir
misyonu olduğu hiç aklının ucundan geçmemiş olacak ki kendisinin,sms ve telefon
konuşmalarında takım sorunlarını yetkisiz bir adamla ortaya meze yapmış.
Sessiz karakterlerin altından
her zaman saf bir efendilik çıkmayabileceğini cümle aleme göstermiştir Tayfur Havutçu.
Telefonda arkasından konuştuğu futbolcu,kendisini Beşiktaş’ın hocasından büyük görüp
oyundan çıkarken hocasının elini sıkmadan doğrudan soyunma odasına gitmişken diğer
hafta bu oyuncuyu oyundan almaya yüreği yetmeyen bir adam olduğuna şahit olduk Havurtçu’nun.Yani
7 maç için 585 bin liraya anlaşılan Beşiktaş’ın imitasyon evladı,yıllık 500 bin
euro kazanan Carvalhal ‘ın gösterdiği cesareti
gösterememiştir.Kendi vatandaşlarından ikisini kadro dışı bırakan, az önce söz konusu
olan Guti’nin takımdan gönderilmesinde baş rol oynayan Carlos Carvalhal’dan bahsediyorum
evet.
Teknik direktörlüğü hakkında bir
cümleyle yetineceğim.’’Kazanmak istiyorduk ancak bir puanla da mutlu olmamız gerekir’’
cümlesini gözümüzün içine baka baka kuran bir hocanın Beşiktaş’a teknik direktör
olacak vizyona ve kapasiteye sahip olduğunu düşünmüyorum.
Olmadı be hocam, Seba’nın yeğeni olmak yetmedi…Bence vize işlemleriyle uğraştığın
Yusuf Turanlı yurt dışında bile kapasitene uygun bir kulüp bulmakta zorlanmayacaktır.Emeklerin
için teşekkürler...
1 yorum:
Bir Beşiktaşlı olarak şu ana kadar gördüğüm en iyi yazı noktasına kadar altına imza atıyorum bu yazının
Yorum Gönder