18 Nis 2012

Zoraki Muhalif: Antalyaspor


*Baştan uyaralım: bu bir inceleme yazısı değildir, doğrudan bir taraftar hezeyanıdır.

“Siz hiç boş bir stadyuma girdiniz mi? Deneyin bir kez. Sahanın ortasında durun ve dinleyin. Boş bir stattan daha hüzünlü, kimsesiz tribünlerden daha dilsiz bir şey yoktur.”[1]

29 Mart 2009. 2009 Türkiye Yerel Seçimleri. Bu seçimin sonucunun Antalya’ya; siyasi, ekonomik ve toplumsal etkilerinin yanında ve belki de bir parça içerisinde, Antalya sporuna ve özellikle futboluna etkisi önemli ölçüde tahripkâr oldu. Seçimin yapıldığı o güne kadar, dönemin büyükşehir belediye başkanı ve aynı zamanda eski Antalyaspor başkanlarından olan Menderes Türel’in de şehir sevdasından(!) mütevellit desteğiyle; Antalya’ya yapılacak otuz bin kişilik stadyum ve on bin kişilik spor salonu projeleri kabul edilmişti. (O dönemde Antalyaspor futbolda Süper Lig’de, Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Kepez Belediyesi spor kulüpleri de Basketbol Birinci Ligindeydi.) 2010 yılındaki Dünya Basketbol Şampiyonasının da bir ayağının Antalya’ya yapılacak olan spor salonunda oynanacağı kesinleşmişti. O günün sabahında durum kabaca bu şekildeydi.


7 Nisan 2012. Seçimden üç sene sonrası. Antalyaspor kümede kalmak için kader maçına Fenerbahçe deplasmanında çıktı.  O gün 2500 kişilik deplasman tribününü tamamen doldurduk, bir çok arkadaşımız da dışarıda kaldı. Takım haftalardır olduğu gibi ruhsuzdu, net mağlubiyeti hak etti. İkinci yarı boyunca tribünü sürekli tahrik eden polis güruhu sağ olsun, biber gazına doyurdu taraftarı. İyi ki orada sadece yirmili yaşlarda genç adamlar vardı, değilse gaz bombalarından kaçanların oluşturduğu izdihamdan büyük bir facia çıkabilirdi. Bu Spor Şube’nin sıradan bir davranışıdır belki de, ancak Antalyaspor taraftarına yapılınca başka bir anlam yükleniyor. Çünkü bu takım taraftarının son üç senedir çektikleri, hiç de muhalif olmayan bu güruha yeni bir mücadele alanı yarattı.

Seçimden sonraki üç senelik süreçte Antalya’ya yeni stat yapılmamış, projesi de tamamen iptal edilmiş. Yetmez ama evet; Antalya’nın hâlihazırdaki stadı da yıkılma riski olduğu gerekçesiyle kapatılmış; ortada kalan takım, maçlarını iki senedir şehre yaklaşık kırk kilometre uzaklıktaki, tek şerit stabilize yolla ulaşılan bir otelin tesislerinde oynuyor. İki sene boyunca ligin maliyeti en düşük takımı olmasına rağmen nispeten başarılı olan bu kulübün maçlarındaki ortalama seyirci sayısı bini geçmemiş. Bunlara ek olarak; şehre yapılacak spor salonu projesi iptal edilmiş, basketbol takımlarından biri alt kümeye düşmüş, diğeri de başarısız sezonlar geçirmiş. Her nedense 2010 Dünya Basketbol Şampiyonasının Antalya’da oynanacak maçlar son anda Kayseri’de oynanmış.

Antalya’nın, ülkenin Orta ve Doğu Avrupa’da en çok tanınan şehri olmasının üzerinde çok durmadan, her yıl yüzlerce futbol takımına kış kampları için ev sahipliği yaptığını belirtelim. Sırf bu yüzden bile bu şehir bir stadyumu on defa hak eder; hatta bünyesinde barındığı özellikleriyle Barcelona’nın 20 sene önce ev sahipliği yaptığı olimpiyatları da hak eder. Bu noktada; hükümeti, muhalefet partilerini, şehrin eski belediye başkanını, mevcut belediye başkanını, valisini, meclisteki on dört milletvekilini, şehirdeki sivil toplum kuruluşlarını, kulüp yönetimini, futbol federasyonunu, gençlik ve spor il müdürünü vs. tek tek eleştirmek yersiz. O malum seçim gününün ardından Antalya şehri, yukarıda saydıklarımın hepsinin yoğun gayretleriyle spordan hükmen men edildi. Hülasa, artık bu şehir bahsi geçenlerin hepsine zoraki muhaliftir.

#TertemizAntalyaspor #AntalyaStadınıİstiyor

Son olarak, 7 Nisan 2012'den Akdeniz Akşamları:



[1] Eduardo Galeano, Gölgede ve Güneşte Futbol. Can Yayınları, İstanbul, 1997.

Hiç yorum yok: