Taraftarlar özellikle Türkiye'de ikiye ayrılırlar: Televizyon ve tribün taraftarları. Onlar da kendi içinde küçük gruplara ayrılabilirler; örneğin sadece derbi maçları izleyip diğer maçları televizyonun sağ üst köşesindeki skor tabelasından takip eden güruh. Her iki gruptan birine ait bir taraftarın diğerini küçümsemeye hakkı yoktur kanaatimce.Ne televizyon seyircisinin benim tribün emekçisi olarak tanımladığım insanlara ''lümpen''gözüyle bakılması hoş karşılanabilir bir durum, ne de televizyon başında viskisiyle maçını takip eden insana züppe yakıştırması yapmak.Bunlar hayatı tercih ediş biçimleridir ve kimsenin kimseye müdahale etme hakkı yoktur.Ancak futbola Beşiktaş Kapalısından bakan bir insan olarak bana göre ortada eleştirilmesi gereken bazı hususlar var.
Derbiler doğası gereği dünyada gergin ve tatlı heyecanları içinde barındıran maçlardır. Mezhep çatışmalarının, ideoloji mücadelelerinin futbol sahalarına dökülerek yılda birkaç kez futbol tutkunu apolitiklere ve politiklere haz verdiği karşılaşmalardır derbiler. Kimin dünyanın en iyi takımı olduğu, kimin en çok taraftarı olduğu, dünyanın bir numaralı derbisinin hangi karşılaşma olduğu vs. konularını bu konulardan konuşmakta büyük keyif alan taraftarlara bırakıyorum ''en iyisini'' onlar bilecektir.Benim ilgi ve sevgi alanım dışında kalıyorlar.
Gel gelelim dün Dolmabahçe'de bir İstanbul derbisi oynandı Beşiktaş ile Galatasaray arasında. Şahsen tüm sene olduğu gibi takımımı beğenmedim ve maçı kazanmayı hakedecek olumlu hareketleri Fabian Ernst ve Mustafa Pektemek dışında kimsede göremedim.Manisaspor maçından sonra ''Trafik ışığı ol önünde bekleyelim Fernandes'', ''Sen kal biz gidelim Fernandes'' diyen taraftarlarımız vardı.Twitter hesabımdan da söylemiştim ''yürüyün'' gidin! Manuel Fernandes sanırım Balmumcu ışıklarda kalmış, dün akşam kendisini sahada göremediğime göre; ''suç işlemiş''olma ihtimali de var. Gerçi üstlenmek isteyen taraftarımız çoktu ama haberleri yoksa demek ki... Neyse maçın taktiksel analizine gerek duymuyorum Beşiktaş'ın genel sıkıntıları ise ayrı bi yazı konusu.
Asıl söylemek istediğim şeylerle ilgili bir iki kelam etmek istiyorum. Gergin derbi maçlarından yıllardır az sayıda galibiyet çıkaran bir takımın aşığıyım. Kaybettikçe sevgim artıyor ona, hiçbir zaman umutsuz bakmadık çünkü biz Beşiktaşımız'a. Dün maçın başından itibaren karşılıklı yaptığı hatalarla maçın tam anlamıyla içine eden bir hakem vardı sahada. Maç sonuna doğru gidelim, zamanı ileri alalım. Beşiktaş'ın hakettiği bir mağlubiyet aldığı kesinleştiği dakikalarda kapalı tribünden önce hakem Hüseyin Göçek'e saldırmak için sahaya atlayan bir taraftar gördük. Sonra Eboue'nin oyunculuğuna Oscar ödülünü elden teslim etmek için sabırsızlanan benim yaşlarımda bir arkadaşım fırladı gitti kendisinin yanına. İlk maçta bana ırkçılık yaptılar yalanını söyleyerek Beşiktaş tribünlerine edilecek en büyük hakareti eden Eboue ikinci perdeyi oynamaya gelmiş belli ki. Yazık, söylenebilecek çok fazla birşey yok kendisine umarım bir daha tekrarlamaz. Çünkü zaten tribünde o an sağlıklı düşünemeyen ve patlamaya hazır bomba gibi bekleyen taraftarı, hangi taraftar olursa olsun kışkırtmak çok kolaydır. Hele ki bunu yıllardır birtakım meselelere dolmuş Beşiktaş taraftarına yapıyorsan sonuç dünkü gibi çok farklı yerlere
gider. Tavsiyem 3.perdeye gelme maazallah sinema salonu başına yıkılır...
İlk başta değindiğim eleştirilmesi gereken konulara dönelim. Hangi takımı tuttuğunun bir anlamı yok, eğer dün sahaya giren insanlara eşkıya, serseri, Beşiktaşlı köpekler yine ısırdı, yine onu bunu dövmeye kalktılar şeklinde ithamlarda bulunuyorsan sen çok belli ki televizyon seyircisisin, tribünün kokusunu almamışsın. Çok sevmek nedir kavrayamamışsın. Tutkuyu psikolojik olarak nitelendirip, insanlara hemen holigan yaftasını vuruvermişsin. Bunları söylerken benim şiddet yanlısı olduğum anlaşılmasın kesinlikle, ben bir ruh halinden bahsediyorum ve bu ruh halini herkesin anlayamayacağına dikkat çekiyorum. Dün sınavım olmasaydı da ben o tribünde olsaydım şu an yüksek ihtimalle göz altındaydım. Ama bu yaptığım hareketin doğru olduğu anlamına gelmeyecekti. Peki pişman olacak mıydım? Tabi ki de hayır; çünkü ben yaptığım yanlışlarımla mutluyum. Temel eleştiri noktam şu; sosyal medya üzerinden derbi maçlar öncesi ve sonrası birbirine nefret kusan insan toplulukları, başına gelen makarayla yaralanmış Fenerbahçeli bir kardeşimizin durumuyla ilgili en iyi Fenerli ölü Fenerli diyebilecek kadar insanlıktan çıkanlar, kazanan taraf kendileri olduklarında empatiyi kenara bu kadar kolay bırakabiliyorlar, şaşırtıcı bir durum değil aslında. Herkes mantık abidesi kesiliyor derbi maçların ertesi günleri. Hele ki kazandıysa, yaptığı mutlu açıklamalarıyla görenin fair-play ödülü bile veresi gelir böyle arkadaşlara.Kendilerine sorulduğunda 500 su şişesi koleksiyonlarından övgüyle bahsederler ve ''onlar hak etti'' açıklamasını yeterli bulurlar. Evet sizin gibi zihniyetlerden söz ediyordum ben de son birkaç gündür. Tamam tamam... Emre'nin de siyahi arkadaşları var sevgili dostlarım...
Latife niyetine...
Şöyle söylenir bizde hep:
Mahalle maçında auta giden topa gol diyen çocuk Galatasaraylı'dır.
O golse bizimki de gol diyen de Fenerbahçeli'dir.
Tamam gol olsun ulan diyen de Beşiktaşlı'dır.
Bu arada;
Quaresma'nın pozisyonu kırmızı...Allah belanı versin!
2 yorum:
Beşiktaş'a adanmış ömürler..
Fernandes'i bence iyi marke etmişlerdi etkisiz oluşunun sebebi o ama yazın süper ...
Yorum Gönder