Bu yazımda biraz çocukluğuma dönerek; sonucunda dünyanın en önemli ödülü olarak soğuk bir kolanın kazanıldığı mahalle maçlarını, özellikle akranlarıma hatırlatmak istedim. Mahallelerdeki boş toprak arsalarda ya da asfalt ara sokaklarda plastik topların peşinde koşarak geçti birçoğumuzun çocukluğu. Üç kattan başlayan bu toplar dokuz kata kadar çıkardı. Topun sahibi kaleye geçmemek hakkına en baştan sahipti. Gönüllük esasına göre kimse kaleye geçmeyi kabul etmediği için genelde yaşı en küçük olanlar bu durumu zorunlu olarak kabul etmek durumunda kalırlardı. İki kale arasındaki mesafenin çok uzak olmadığı maçlarda kaleler iki taşın adımlanarak paralel şekilde konmasıyla oluşturulurdu. Baştan ''5' te devre 10' da biter'' gibi anlaşmalarla maçın süresine karar verilirdi. Yeri gelmişken yönetmen Varol Uzlu'nun 2008 yılında Trabzonspor' la ilgili çektiği kısa belgeselin adı da ''5'te Haftayım,10'da Biter'' adını taşıyor. Haftayım sözü devreyi ifade ederken; ingilizcedeki ''halftime'' sözüyle sıkça karıştırıldığı için bu sözü kullanmayı tercih ettiğini söylemiş Uzlu.
Gelelim maçların nasıl geçtiğine: Kurulan kalelerin üst kısmında direk olmadığı için kaleci zıpladığında top elinin bir karış daha üstünden giderse gol sayılmazdı. Yani düşünülenin aksine mahalle maçlarında uzun boylu kaleci bir dezavantaj oluşturuyordu zaman zaman. Penaltı kullanılacak nokta adım hesabı ile hesaplanır, penaltıyı kullanacak takımın attığı adımları beğenmeyen kaleci büyük adımlarla yürüyerek yeni bir nokta saptardı; ancak sonuç olarak bir orta yol bulunurdu. Penaltıyı kullanacak oyuncu topun başına geçtiğinde kalecinin iki isteğiyle karşılaşırdı: ''Pis burun vurmak yok haa, abanma sakın! '' Kaleden kaleye gol yok ve üç korner bir penaltı kuralları ise kendine özgü kurallardı. Korner bir anda futbolun en önemli olaylarından biri haline gelerek maçın belli kısımlarında amaç haline gelirdi. Kaleden kaleye degajla atlan gollerin sayılmaması ise kimsenin anlamlandıramayıp genel bir kural olarak kabul ettiği bir yapılagelişti. Mahalle maçlarının en emsalsiz kurallarından birisi de kaleci-oyuncu uygulamasıydı. Buna göre görece güçsüz olan takımın veya sayıca eksik olan takımın kalecisi, top kendi takım arkadaşlarındayken eline almamak kaydıyla oyuna katılabilirdi.
Eskiden her şey gerçekten daha masumdu. Hakemlerin yokluğuna rağmen, ufak tefek çıkan tatsızlıkların dışında hiçbir sorun yaşanmazdı mahalle maçlarında. Şimdi ise iki yan, iki çizgi , bir orta ve bir dördüncü hakem olmak üzere tam altı hakemin görev yaptığı maçlarda verilen kararlar bile beğenilmiyor, takımların memnuniyetsizlikleri giderilemiyor. Üç korner bir penaltı mı? Yok hocam kendini yere bırakırsan eğer,penaltı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder