17 Eki 2012

Hocalarla futbol: Bir rövanş


Arka bahçede oturmaktan yorulduğunuz bir günün ardından ne yapacağınızı bilmez bir vaziyette misiniz? Ya da bütün gün derslere girdiniz, bir ilk ve son olarak gözüken ders zili sistemi hocanızın umurunda olmadığı üzere ders saati birkaç "blok" öteye mi taşındı? İlgili yorgunluğun ardından okulun muhtelif mekanlarında dinlenmeyi mi tercih ediyorsunuz? Derste yaşananlar, zorlu bir vize/final sonrası vb. durumlar için gerginliğinizi nasıl atacaksınız?

Sorular art arda geliyor, peki ilgili hocanızın futbola düşkünlüğü söz konusu mu, hiç düşündünüz mü? Bu çok kritik... Finalinden 40 almışsınız, ilgili dersin hocasının belini yeşil ve suni sahalarda kırabilirsiniz. Kaleye geçip, yalnızca mevzubahis hocanın imkansıza yakınsayan şutlarını çıkarmayı deneyebilir, pis pis kendisine sırıtabilirsiniz. En güzeli de bu olsa gerek, lakayıt bir tutumdan söz etmiyorum ama naif sayılabilecek bir rövanş gününüzün geri kalanını keyiflendirmek için ideal değil mi?

Aslında ucuz ve mizahi bir giriş olduğunun farkındayım. Böyle zamanlarda blog yazarlığı kisvesine çok güveniyorum. Zaten herkesin bildiği şeyleri iki artistik cümle altında yedirmek ilgili zaman ve ruh tartıldığında, her nasılsa ve bazen ne iyi ki, garipsenmiyor.


Hocalarla 3 yıla yakın devam eden bir haftalık maç organizasyonunun göbeğindeydim. Göbeğindeydim zira "halı saha bedeli" adı altında az para cukkalamadım. "Kordon'da mı yedin çakal?" cümlesini uzun bir müddet duyduk ve ilgili meselenin sönümlenmesini bir müddet bekledik. Bu bir tarafa, çok eğlendim, o zamanları arar oldum. Birkaç püf noktası ve yaşanan sıralamak istiyorum:

-Asla ve asla lakayıt olmamak, akademik boyutu haricinde hoca-öğrenci ilişkilerini sevimli bir hale getirebiliyor. Maça kabul almanın en rahat yolu araştırma görevlisi hoca-ağabeylerinizden geçiyor.

-Titr skalasında- araştırma görevlisinden profesöre- yaş arttıkça kapasite düştüğü efsanesi elinizi kolunuzu bağlamamalı. Nice Valderramaların akademiyi seçerek, "Ha,hobi olarak yine yap" cümlesinde kaybolduğu rahatlıkla gözlenebilir. Zaman zaman Baki Mercimek'ten Jaap Stam'a fazla bir yol olmadığına, sıkı bir çalışma ve sistemle nasıl harikalar yaratıldığına da şaşılabilir.

-Bir önceki madde üzerinden, soğukkanlılık ve hırsı harmanlayan, Puyol öncesi dönemden Metin Özuğurlu'nun dirseğini belinize yemek sizi kendinize getirecektir. Kendisiyle aynı takımda olsanız bile, karamboller kritik o konuda. Affetmez.

-Futbol-afyon ilişkisini kitlelere malolmadıkça öne sürmüyor; hatta "komünizme en yakın spor, zira takım sporu" klişesinden yola çıkıyor olsanız bile, rakip kale önünde dahi pası düşünmek, paylaşımın güzelliklerini biraz abartmak haline dönüşebiliyor. Böyle hocalarınızın fazla üzerinde durmayın, kavga çıkabilir.

-Erel Tellal hocamız en kolay sinir edilebilecek örneklerdendir. Devamındaki günlere yayılan karşılıklı gülümsemenin içindeki hıncı veya galibiyet dolayısıyla "nasıl yendik ama" keyfi damıtmanın kendisi bile hınç ve keyif veriyor.

-Maç öncesi kuru soğukta beklenilen müddetçe enteresan muhabbetler işin bir başka yönü. Zira içimizden dekan yardımcısı mı çıkarmadık, dekan seçimlerini mi konuşmadık, öğrenci bilgi sistemini mi eleştirmedik, hocalarımızın anılarına mı vakıf olmadık... Ailevi sorunlarımızı mı paylaşmadık, çıkışta Çınar'a mı uğramadık...

-Maddi açıdan sıkıntılı dönemlerinizin en büyük kurtarıcıları "öğrencinin halinden anlayan" hocalarınız olabilir. Sağolsunlar. Gönlümde özellikle bir tanesinin yeri var, isim vermeyeyim de reklam için hayır işlemiş zengin modunda gözükmesin. Zengin de değil zaten.

-Hocalardan evinize servis beklemeyin, avucunuzu yalarsınız. Teklif dahi edilemez maddelerden...

-Ertesi gün ilgili hocadan finaliniz var ve ona rağmen maça geliyorsunuz. Taltif beklemeyin.

Geyiği burada bitiriyorum. "Yine Sezgi yüzünden yenildik" cümlesini fazlaca duydum, bu da o naif rövanşlardan sayılsın. Tebessüm ettirmeyebilir, yeter ki feyz alınsın. Sonunda gerçekten mutlu olunuyor. Gerçekten çok basit gözükse dahi, keyifle hatırlanıyor.

Hiç yorum yok: