Arka bahçede oturmaktan
yorulduğunuz bir günün ardından ne yapacağınızı bilmez bir
vaziyette misiniz? Ya da bütün gün derslere girdiniz, bir ilk ve son olarak gözüken ders zili
sistemi hocanızın umurunda olmadığı üzere ders saati birkaç
"blok" öteye mi taşındı? İlgili yorgunluğun ardından
okulun muhtelif mekanlarında dinlenmeyi mi tercih ediyorsunuz? Derste yaşananlar, zorlu bir vize/final sonrası vb. durumlar için
gerginliğinizi nasıl atacaksınız?
Sorular art arda geliyor,
peki ilgili hocanızın futbola düşkünlüğü söz konusu mu, hiç
düşündünüz mü? Bu çok kritik... Finalinden 40 almışsınız,
ilgili dersin hocasının belini yeşil ve suni sahalarda
kırabilirsiniz. Kaleye geçip, yalnızca mevzubahis hocanın
imkansıza yakınsayan şutlarını çıkarmayı deneyebilir, pis pis
kendisine sırıtabilirsiniz. En güzeli de bu olsa gerek, lakayıt
bir tutumdan söz etmiyorum ama naif sayılabilecek bir rövanş
gününüzün geri kalanını keyiflendirmek için ideal değil mi?
Aslında ucuz ve mizahi
bir giriş olduğunun farkındayım. Böyle zamanlarda blog yazarlığı
kisvesine çok güveniyorum. Zaten herkesin bildiği şeyleri iki
artistik cümle altında yedirmek ilgili zaman ve ruh tartıldığında,
her nasılsa ve bazen ne iyi ki, garipsenmiyor.
Hocalarla 3 yıla yakın devam eden bir haftalık maç organizasyonunun göbeğindeydim. Göbeğindeydim zira "halı saha bedeli" adı altında az para cukkalamadım. "Kordon'da mı yedin çakal?" cümlesini uzun bir müddet duyduk ve ilgili meselenin sönümlenmesini bir müddet bekledik. Bu bir tarafa, çok eğlendim, o zamanları arar oldum. Birkaç püf noktası ve yaşanan sıralamak istiyorum:
-Asla ve asla lakayıt
olmamak, akademik boyutu haricinde hoca-öğrenci ilişkilerini
sevimli bir hale getirebiliyor. Maça kabul almanın en rahat yolu
araştırma görevlisi hoca-ağabeylerinizden geçiyor.
-Titr skalasında-
araştırma görevlisinden profesöre- yaş arttıkça kapasite
düştüğü efsanesi elinizi kolunuzu bağlamamalı. Nice
Valderramaların akademiyi seçerek, "Ha,hobi olarak yine yap"
cümlesinde kaybolduğu rahatlıkla gözlenebilir. Zaman zaman Baki
Mercimek'ten Jaap Stam'a fazla bir yol olmadığına, sıkı bir
çalışma ve sistemle nasıl harikalar yaratıldığına da
şaşılabilir.
-Bir önceki madde
üzerinden, soğukkanlılık ve hırsı harmanlayan, Puyol öncesi
dönemden Metin Özuğurlu'nun dirseğini belinize yemek sizi
kendinize getirecektir. Kendisiyle aynı takımda olsanız bile,
karamboller kritik o konuda. Affetmez.
-Futbol-afyon ilişkisini
kitlelere malolmadıkça öne sürmüyor; hatta "komünizme en
yakın spor, zira takım sporu" klişesinden yola çıkıyor
olsanız bile, rakip kale önünde dahi pası düşünmek, paylaşımın
güzelliklerini biraz abartmak haline dönüşebiliyor. Böyle hocalarınızın fazla
üzerinde durmayın, kavga çıkabilir.
-Erel Tellal hocamız en
kolay sinir edilebilecek örneklerdendir. Devamındaki günlere
yayılan karşılıklı gülümsemenin içindeki hıncı veya
galibiyet dolayısıyla "nasıl yendik ama" keyfi
damıtmanın kendisi bile hınç ve keyif veriyor.
-Maç öncesi kuru
soğukta beklenilen müddetçe enteresan muhabbetler işin bir başka
yönü. Zira içimizden dekan yardımcısı mı çıkarmadık, dekan
seçimlerini mi konuşmadık, öğrenci bilgi sistemini mi
eleştirmedik, hocalarımızın anılarına mı vakıf olmadık... Ailevi sorunlarımızı mı paylaşmadık, çıkışta Çınar'a mı uğramadık...
-Maddi açıdan sıkıntılı
dönemlerinizin en büyük kurtarıcıları "öğrencinin
halinden anlayan" hocalarınız olabilir. Sağolsunlar. Gönlümde
özellikle bir tanesinin yeri var, isim vermeyeyim de reklam için
hayır işlemiş zengin modunda gözükmesin. Zengin de değil zaten.
-Hocalardan evinize
servis beklemeyin, avucunuzu yalarsınız. Teklif dahi edilemez
maddelerden...
-Ertesi gün ilgili
hocadan finaliniz var ve ona rağmen maça geliyorsunuz. Taltif
beklemeyin.
Geyiği burada
bitiriyorum. "Yine Sezgi yüzünden yenildik" cümlesini
fazlaca duydum, bu da o naif rövanşlardan sayılsın. Tebessüm
ettirmeyebilir, yeter ki feyz alınsın. Sonunda gerçekten mutlu
olunuyor. Gerçekten çok basit gözükse dahi, keyifle hatırlanıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder