23 Eki 2012

Ara pas için üçgene...


Liseye giderken halı saha takımımızda Ajlan Bey isimli bir kodaman vardı. Babamla ikisi şirket pozisyonları dolayısıyla fasulyeden oynatılırdı. Onlara sert girmek, kalede iseler onları sert şutlarla yoklamak örtük bir biçimde yasaktı. Kaleciydi babam (Bizimkisi baba mesleği). Gençliğin hırsıyla, biraz da babamız olduğu üzere hesap sorma yetkisini yalnızca kardeşim ve ben taşıyorduk. Lakin Ajlan Bey'e karşı biz de sus pustuk. Lavuk bütün o beceriksiz hallerine rağmen kendisini bir şey sanırdı, "Düşündüklerimi sahada uygulayabilsem Real Madrid'de oynardım" klişesini her maç başında savururdu. Maç boyu kıkırdardık. Çokça belini incitir, bazen baldırı çeker, ya da nefesi kesilirdi. Bir Barcelonalı ne isteyebilir, keşke Real Madrid'de oynasaydı.


Aradan neredeyse 10 yıl geçmiştir, artık iyiden iyiye sakatlık meselesi, vücudun daha değişik organlarına yayılmaya başladı. Genellikle de parmaklara... Büyük oranda Play Station vasıtasıyla, futbolseverin düşündüklerini sahaya yansıtmasının virtüel düzlemde önü iyiden iyiye açıldı. Messi'yi yeşil sahada alt edemezsiniz, lakin Messi ile PS oynasanız, 10 maçın 10'unu da yenebilecek düzeye gelebilmeniz mümkün. Bazen de bel ağrısı yapıyor, o da benim gibi menajerlik oyunlarının hastası iseniz. Onda da klasik tavır, İngiltere 5. Ligi'nden bir takım alıp Brian Cloughvari takılmak/ takılmaya çalışmak. Oyun öyle ki, futbolcuların kölelik statüsünü aşabilmesini sağlayan Bosman isimli zata gıcık olabilmek dahi mümkün, o kadar gerçeğe yakın. Bir de herifler öyle ironik ki, "REAL football managers don't need food." diyorlar, hayatınızın yaklaşık 5 gününü (120 saat!) ilgili oyuna ayırdığınızda.


Havsalam yeter de, şu simülasyon meselesine uzun uzadıya girmek istemiyorum. Birkaç "beyin" jimnastiği... Bir 10 yıl sonra, insanların "düşündüğünü vasıtasız/ direkt yansıtmanın" tadına varma ihtimalini de düşünüyorum. Sert bir omuz darbesi alma hissi, azınlığın tattığı bir hal mi alır? Sokak aralarında top oynardık yerine, bizim zamanımızda joystick vardı nostaljisi konur, "Bluebrain çıktı, mertlik daha bir bozuldu" mu denir? Bilimkurgusal olmaktan çoktan çıkan onlarca teknolojik tezahürün, topa dokunma hissini yalnızca beyin ve ekrana havale edeceğimiz günleri yaklaştırdığı söylenebilir mi? Bu kez ağrılar başımıza mı çıkar? Son olarak, Ajlan Bey Real Madrid'te kadroya girer mi?

Hiç yorum yok: