Doğduğumdan beri aynı mahallede oturuyorum ve gittiğim ilköğretim okulu mahallemiz içerisinde. Durum böyle olunca yolda eski arkadaşlarla karşılaşmak muhtemel ve rutin bir hale geliyor. Sonra dalıyorsun düşüncelere; ettiğin kavgalar, yaptığın futbol maçları birer birer geçiyor akıldan.
On erkek çocuğun dokuzu futbola düşkündür. Ben de onlardandım. Birinci sınıfın ders aralarında teneke kutular üstüne basarak, onun bir futbol topu olduğunu hayal ederek başladık bu oyunu oynamaya. Sonrası malum; burunları soyulan, çabucak eskiyen ayakkabılar, anneden yenilen fırçalar...
Teknik, taktik sıfır. Bir teneke kutu peşinde koşan bir sınıf dolusu erkek öğrenci. Tıpkı 1800'lerde Büyük Britanya'da modernleşme aşamasına giren ve daha önce de Avrupa ve hatta Avrupa'nın çok uzaklarında bile asırlar boyunca oynanan ayaktopu oyunu gibi: Kuralsız bir rekabet.
Yaş büyüyüp de okula top götürme özgürlüğünü elde edince başlasın sınıflar arası 15'er kişiden oynanan maçlar. Kames toplar o zamanın en iyisi. 7 kat olanı mı istersin 9 kat olanı mı, onu parana göre sen seçiyorsun. Top kiminse oynayacak oyuncuları da o belirliyordu, sınıfın en sözü geçen adamının yalakasıysan işler değişiyordu tabii ki. Forvetteki yerin o çocukla birlikte garantiydi o halde.
Güzel zamanlardı...
Okuyan, okumayan, beni hatırlayan tüm ilkokul arkadaşlarıma selamlar olsun...
1 yorum:
çok güzel bir yazı olmuş.çocukluğuma döndüm gerçekten.o tenekeler yüzünden az mı ayakkabı eskitmiştik..
Yorum Gönder