24 Ara 2011

Futbol yalnızca "erkekler" için değildir-1

Herkese merhaba.
Birkaç futbol delisi arkadaşın Mülkiye çıkışlı bir blog oluşturma fikrine kayıtsız kalamadım. Elimden geldiğince, mümkün olduğu ölçüde ve diğer arkadaşlarım gibi haftada en az bir kez futbol tarihi, siyaset-futbol ilişkisi ve futbolun geleceği hakkında ahkam kesme niyetindeyim. Dilerim ki, blogumuz Mülkiye ahalisinin izlemekten imtina etmeyeceği bir hal alır, kendini sevdirir.
İnsanların çocuklarına sarf ettikleri "önce işini eline al, oynama demiyorum; hobi olarak yine oyna" cümleleri, uzun yıllardır var olan ve dolayısıyla gelenekselleşmiş bir tutumun yansıması... Bunun sebebi çoğunlukla sporcu olmanın iş kanunlarında bile kaale alınmaması, güvencesizliği ve sendikasızlığı, çocuğun endüstriyel futbolda makineye atılacak kıymalardan biri olmasının engellenmesi vb. değil üstelik. Mesele, ideal diye adlandırılan mesleklerin yanında, artık oyun olmaktan çıkıp mesleğe dönüşmüş futbolculuğun aile liyakatında yer tutacak bir şey olarak görülmemesi...
Bu cümlelerin ışığında paradoksal olan şu ki, oyunun arenasında (ki futbolcuların gladyatörden farkının kalmadığını söylerken bir bakmışız ki yapılan her stadyumun ismine "arena" eklenmiş) olmak yerine, parmak kaldırıp indirerek, "Allah belanı versin İsmail, Şenol senin anneni, Ahmet Dursun Seba gitsin" minvalli naralar ile bir yuvarlak topun etrafında koşuşan yirmi iki adamı izlemek aynı aileler için törensel öneme sahip olabiliyor. Özellikle babalar için... Aslında gelmek istediğim nokta, bu erkeklik ayininin futbol özelinde kimleri dışarıda bıraktığı...
Zira futbolun ve "erkeklik" algısının dünyada birbirine çakışık yürüdüğünü söylemek yanlış olmaz, kimin/neden dışlandığını düşünmeyi aklıma getiren de sevgili Tayfur Havutçu'nun menajerin biriyle telefon konuşmasında işitilen sözleri:
"T.H: ...Ersan
Y.T: Ya Ersan da bitmiş hocam birbirlerinin ellerini öpüyorlarmış orada ya, masada bir başka çocuk var o söylüyor bana ...çu.
T.H: Daha önce de öpüşmüşler evet.
Y.T: Evet evet aynen öyle...
T.H: Yani."
Bu konuşma Ersan Adem Gülüm'ün ve o sıralarda halen Beşiktaş'ta olan Guti'nin, doğru olup olmadığı asla tartışılacak bir şey olmasa da gözümde-öperse öper, birbirleri ile öpüştükleri iddiasının futbol kamuoyunda "efendi, karakterli, ciddi" olarak lanse edilen birisinin bu kavramlara sadakatinin nerede başlayıp nerede bittiği ile ilgili sağlam bir örnek veriyor. Bir diğeri;
"Y.T: Üç oldu hocam artık Allah'ın izniyle...
T.H: İlk yarı ilk yarı hiçbir şey oynamadı Guti ibnesi"*
Bu konuşmaların şike iddianamesinin ek klasörlerinde yer alıyor olması elbette çatışan bir durum yaratıyor zira ülkenin bu enteresan döneminde özel hayatın gizliliği ilkesinin anlamını kaybediyor oluşu aslında daha yakıcı bir sorun. Fakat benim kavramaya çalıştığım konu, futbolculuğun ve futbol taraftarlığının daha ne zamana dek "gerçek erkeklik müessesesi" ekseninde kavranmaya devam edeceği...Beyaz çarşaf üzerine "bekaretinizi bozduk" kırmızı puanlı, onların ağzıyla "Japon bayrağı"nın daha ne zamana dek stadyumlarda gurur abidesi olarak dalgalanacağı...
Bir süre bu konu üzerinden yazılarla devam edeceğim.
Sigur Ros abilerimizden, yazının anlam ve önemine yakışır bir klip izlemek isterseniz,




*Telefon kayıtlarını: sairlerparki.blogspot.com 'dan aldım.

1 yorum:

ego dedi ki...

öncelikle hayırlı olsun. yazıya gelirsek ataerkil bir yaşamda yer bulan çoğu şey ataerkil olmak mecburiyetinde gibi. farklı statülere sahip, farklı hayatların buluştuğu tribünlerde insanların espri anlayışının, olaylara tepkilerinin, sarf ettikleri sözlerin, yaptıkları tezahüratların ve tabii ki astıkları pankartların da ataerkil toplumun nüvelerini taşıması pek şaşırtıcı olmasa gerek. yani beşiktaş taraftarının fenerbahçe'nin yenilmezlik serisi bozulduğunda açtıkları "japon bayrağı" ve sahaya giren gelin kıyafetli kişi sadece futbolun ataerkil bir oyun olmasından kaynaklanmıyor diye düşünüyorum. bunu demek istemediğinin farkında olsam da belirtmek istedim. ayrıca sadece bu da değil, hep bir ağızdan söylenen tezahüratlarda bu anlayışın küfürsüz halini de görebiliriz. "dün gece sevgilim aradı birden..." diye başlayan tezahüratta erkek arkadaşının beşiktaş sevgisini kıskanan ve bu sevgiden sıkılan bir kızın tepkisinin ve erkeğin bu tepkiye olan tepkisizliğini anlatan tezahüratın verdiği mesaj ise beşiktaş sevgisinin diğerler ilişkilerden daha önemli olduğu. aslında bütün ilişkilere işlemiş bu ataerkil anlayışın tribünlerde olması da çok normal. doğru demiyorum, normal yani norma uygun. anormal olan, yani norma uygun olmayanın çoğunlukla iyi olduğu bir dönemde olduğumuzdan normların değişmesinin vakti geçmeye başladı bile.