24 Ara 2011

Oyunun Ruhu

Bir futbolsever için her yeni sezon, yeni bir heyecan demektir. Lig biter bitmez medya futbolseveri okşamaya başlar transfer haberleri manşetleri süsler, yeni oyun şablonlarından yeni dizilişlerden bahsedilir; ne kadar saçma da olsa hep heyecan yaratır bunlar.

Tek sayılı olan seneler nefrettir, o yaz uluslararası bir turnuva olmaması futbol dünyasını yokuşa sürer, gazeteleri Alman ya da İtalyan futbolcular değil de Fenerbahçe'nin talip olduğu Brezilyalılar süsler.

Bir temmuz sabahı uyandık ve her şey altüst oldu. Şike soruşturması, aranan evler, tutuklanan başkanlar, yöneticiler, futbolcular.. 'Noluyoruz lan?' dedi herkes. Türkiye'de şike futbolun içinde hep vardı; herkesin derdi 'bize de vurur mu ki?' sorusuydu.

O kaoslu günlerde futbol mazime dalıp uykusuz geçirdiğim bir gece şu aklıma geldi: 'Şike neydi?'

..

11 yaşındaydım. Mahallenin en formda topçusuydum. Top sektirme rekoru 238 ile bendeydi.(İsmet topu dizimden almasaydı devam edebilirdim; ama ne de olsa rakibimdi) Bir cumartesi günü erken kalkmış kapının önüne çıkmıştım, kimsecikler yoktu. Hasan'larda yeni top vardı; ama sabahın o saatinde amcasından küfür yemek olmazdı. Kömürlükten kendi topumu çıkardım; pembe plastik bir toptu, iki kere patlayıp sabunla kapatılmış, üzerindeki desenler yağmurda oynadıkça kaybolmuştu.

Fadime Teyze'nin bahçesinin dibine gittim; bahçe yeni tellerle çevrilmişti ve teller gergin değildi, tam Amsterdam Arena kalesiydi anlayacağınız. Şut vurmaya başladım, çocuklar uyanınca o gün yapacağımız maçlardan hayali pozisyonlar yaratıyordum; İsmet topu açıyor iki kişiyi çalımlayıp kalecinin sol köşesine bırakıyordum.

Arkadan biri seslendi 'Sali napiin la bu saatte burda?' Levent Abi'ydi bu, elinde kitaplar vardı belli ki dersane yolcusuydu. Levent Abi iyi topçuydu hoş topçuydu; ama top kontrolü, sektirmesi zayıftı. Çocuklar için bir yetişkinin futbol yeteneği oynanan maçı bölüp topu ilk aldığında yaptığı hareketlerdir; o konuda zayıf olan Levent Abi de bizim için 'tırt' bir topçuydu. Derken İrfan Abi çıktı meydana, o ise bizim mahallenin Zidane'ıydı. Her çocuk maçının bölünmesinden nefret eder; ama İrfan Abi topu aldığında karşımızda bir sihirbaz varmış gibi dikkat kesilir, tüyo almaya çalışırdık. (İlhan Mansız'ın Carlos'a 2002 Dünya Kupası'nda attığı çalımı İrfan Abi çocukluğumuz boyunca atmıştır bizlere.)

Levent Abi ayakkabılarını bağlayan İrfan Abi'ye 'Daha yarım saat var derse, bi maç yapalım' dedi. Hayatım boyunca kalecilikten zerre anlamamışımdır, bunu bilen ve yeni aldığı ayakkabıları da kirletmek istemeyen İrfan Abi 'ben kaleci olurum ikiniz yapın 3'te bitsin dedi.' Ben direkt konsantre olmaya başladım, bugün atacağım gol ya da goller gün içindeki maçlar için bana moral olacak ve çocuklar arasındaki 'yıldız topçu' imajımı güçlendirecekti. Ama benim aşamadığım bir tabum vardı; İrfan Abi'nin karşısında nutkum tutulur elim ayağım birbirine girer bir türlü kendimi gösteremezdim. Aklına beni 'tırt topçu' olarak yazan İrfan Abi de bu referansla Levent Abi'ye 'bu çocuktan bir gol yersen dersanede bi tostunu alırım' dedi, 'tamam' dedi Levent Abi.

Maç başladı sakindim basmıyordum, Levent Abi de -bizimle dalga geçmeye bayılır- topla kendi halinde saçmasapan hareketler yapıyordu. Bir an top boşta kalır gibi oldu hamle yapmaya kalkıştım, topu önce sağa sonra sola çeken Levent Abi benden sıyrılıp karşısına İrfan Abi'yi aldı; abanarak gol sonrası hayvanca bir kahkaha attı. İstifini bozmayan İrfan Abi topu eliyle oyuna soktu, bu kez top bendeydi; hızlıca hamle yapmak isteyen Levent Abi'yi geçmek için Nuran Yenge'lerin duvarı ile verkaç yaptım ve bir anda kendimi İrfan Abi'nin karşısında buldum. Zarif bir plaseyle topu sağ köşeye yollamak istedim; ama İrfan Abi o devasa bacaklarıyla golü engelledi. Tam kendime güvenim geliyordu ki Levent Abi sağımdan atıp solumdan geçti, fiziksel üstünlüğünü piçliğiyle birleştirip beni ekarte etti ve sert bir vuruşla topu tellere yolladı.

İrfan Abi 'hadi len geç kalıyoruz' diyerek topu uzunca bir vuruşla ileri yolladı, oyunun amelesi olarak atak şansı yakalamak amacıyla topu ilerden sürerek getirdim ve Levent Abi'yi karşıma aldım; topu ilk önce sağa sonra da sola çekerek bana ilk golde yaptığı numara ile geçtim ve bir anda hızlanıp kale önüne kadar ilerledim yalnız 'abansam mı' 'köşeye mi bıraksam' diye düşünürken saçmasapan bi vuruş gerçekleştirdim. Topa vurduğum anda kendime lanet etmiştim; ama İrfan Abi topu bacak arasından içeri aldı ve gülmeye başladı. Levent Abi küfürler savuruyordu, 'almıycam ulan tost most' nidaları arasında İrfan Abi'nin tekrar başlattığı topu alıp üçüncü golü yaptı. Maç bitti, İrfan Abi Levent Abi'yle dalga geçiyor, iyice bokunu çıkarıyordu; ikisi kenardan defterlerini aldı ve gözden kayboldular.

Tek başıma kaldım, duygularım çok karmaşıktı. Gol atmıştım; ama İrfan Abi'nin bilerek yediğini biliyordum. İçimden başka bir ses de 'ulan topu oraya kadar getirdin' diyordu ama nafile. Kendimi bildim bileli futbol oynuyordum, birinin benden bilerek gol yemesini hak edecek ne yapmıştım ki? Bu düpedüz aptallıktı. Zidane'a Figo'ya Rivaldo'ya ihanet ettiğimi düşündüm; bu oyunu onlar sevdirmişti bana ve attıkları golleri hep mücadele ederek bitirmişlerdi. Ben ise ... İşte bu, bu 'şike'ydi.

...


Korcan.. Kim bilir kaç sene bizim gibi sokakların tozunu yuttu bu oyun için;ama şimdi bilerek gol yediği iddiasıyla tutuklu. Bu oyunun ruhuna ihanet ettiğini düşündü mü ki acaba ? Zubizaretta ya da Schmeichel rüyalarına girdi mi hiç? Kim bilir..

Hiç yorum yok: