Oscar Wilde'ın bütün
aforizmalarını sevdiğim konusunda beynimle fikir birliğine
vardım. İstisnasız seviyorum. Bazen bir oyununun içinden, bazen
bir mektubundan, bazen bir öyküsünden cımbızlanan bu sözler,
paragrafından ayrılsa dahi güzelliğini ve zihin açıcılığını
yitirmiyor.
En sevdiğim sözü
denilebilir mi, bilmiyorum: Adamakıllı aptalca işler yapan biri
bunu hep en yüce saiklerle yapar. Nereye geleceğim henüz malum
değil sanırım, Beşiktaş'ı diyorum. Feda dediler adına, feda
edilenleri gördükçe Wilde ağabeyin sözü kulaklarımda
yankılanıyor. Yüce saik, aptalca iş...
***
Carvalhal'in gidici
olduğunu bilmeyen yoktu. Türkiye'de "hocamızın arkasındayız"
tırıvırısı, söyleyenin bile inanmadığı bir vaattir. Ben de,
şu aciz kulunuz da, eleştirmedim mi Carlos'u, eleştirdim. Lakin
yerine Samet Aybaba'nın geleceğini ne bilirdim? Takım görece
başarılı giderken bu yazıyı yazıyorum ki, aksilikler başlayınca
'çok şaşırmış tayfa'nın yanında yerimi ayırtmayayım.
***
Bir kere manşetlerden
inmeyen Batuhan meselesi var. Madem öyle, biz de söze onunla
başlayalım. Bu kardeşimizin, ki kendisi gerçekten kardeşimle
yaşıt, potansiyelinin niye bu kadar abartıldığını yıllardır
anlayamadım. Hele hele Batuhan ve kaptanlık pazu bandı ilişkisinin
gündeme gelmesi, beyimizde FM tabirleriyle "influence" ve
"determination"u haksız/geçersiz kılacak bir
"şımaritüel"lik varken gerçekten komik. Artık inceden
sıkan twitter'a bakınca bile bu anlaşılıyor, "Olcay oğlum
sen şut atma kazma, bırak ben atarım", "Manu nasıl
çaktım asisti" temalı mesajlarla takımı şaha
kaldırabilecekse ne ala...Yalnız genelde bu tip cüretlendirici
girişimler -hakeme takım adına horozlanan genç kaptan ve kırmızı
kartları- şeklinde tezahüre dönüşüyor, yeter ki takım
sendelemeye başlasın.
İkincisi, kendisini
takıma ve ülkeye a)tekrardan b)gurbetçi kontenjanından
kanıtlamaya çalışan iyi niyetli lakin bal yapması zor çeçe
sinekleri fazlasıyla mevcut takımda. İlgili sineğimizin ısırdığı
kimsede uykuyu getirdiğini yeni öğrendim. Bu arkadaşlardan
Batuhan hariç ilki, Holosko... İkincisi Uğur Boral...Üç, Veli
Kavlak... Dört. takımda kalmasına yine de sevindiğim Hilbert...
Haydi sonuncu da 10 numaramız Olcay Şahan olsun. Ne kadar üstten,
ne kadar küçümser yazıyorum değil mi? Bu isimler yakın vadede
tek tek tartışılacak, not düşülsün. Skorlar yanıltmasın,
"bir gol atsam takımı bilmem ama ben kurtulurum"
düşüncesiyle dağlara ve İzmir Alsancak stadından alışkın
ağaçlı araziye şut çeken kardeşlerimiz bu alanda sezon ortasına
doğru rekor kırmaya başlayacak.
Üçüncüsü,
diğerleri... Quaresma'nın kölelik statüsündeki hali... Af
buyurun da, sözleşmede alacağı miktarı babam mı imzaladı
kararsızım. Yönetim değişmiş, felsefe değişmiş, bunlar
hikaye. "Bu köpeğe ne ekmek ne de su" anlayışına
kurban giden Tanju, Burak Kaplan, başka takıma gitmek istemeyen
Emre Özkan...Bu çocukların çilesinin dışında kapı gibi
tazminatı ödemen gerekecek Quaresma için reva görülen içe nasıl
sindirilebiliyor? Tekrar affınıza sığınıyorum, bana kalırsa
Quaresma dedikleri Batuhan'dan kötü değil, Holosko'nun ise 10
gömlek üzerinde bir adamcağız. Manuel Fernandes'in şahlandığı
bir dönemde taraftar desteği de yalan olan Quaresma, yedekte
beklemeyi dahi hak etmez bir duruma hapsedilmiş durumda, çok
üzülüyorum. Almeida dahi yer bulabiliyor takımda, inanamıyorum.
Takımın bence en iyi transferi McGregor, ikizi gibi kendisinin,
herhalde forvette Almeida formasıyla 1 sezon oynasa, Hugo'dan fazla
gol atar, biliyorum.
***
Çok karamsarım
anlaşılabileceği üzere, Hıncal Uluç tarzı bir yazıyla
Beşiktaşlı blog takipçilerini irrite edeceğimin de farkındayım.
"Ama Necip, Oğuzhan, Hasan Türk?" diyebilirler, ben de
onlara LAKİN SAMET? diye cevap veririm sezon ortasında. O da
Batugolü ile Orduspor'a yatay geçiş yapar zaten. Feda olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder