17 Şub 2012

Şapkalar Öne, Düşünme Vakti!



Bu seneki 'uslu' futbolcu profili ile karşımızda olan Trabzonspor, geçen seneki 'yaramaz' ekibini her geçen gün daha da aratıyor. 'Bir tek Egemen'in yeri dolmadı' dense de işin bu kadar basit olmadığını görmek zor değil.

Bu sene Avrupa'da ikinci CSKA maçı hariç oynanan oyun ve sezonun bu zaman dilimine kadar Burak Yılmaz'ın gösterdiği performans camia tarafından hoş karşılansa da ne oynanan oyundan ne de gidişattan kimse memnun değil. Geçen sene geriye düştüğümüz maçlardaki psikoloji ile bu sezon geriye düştüğümüzdeki hisler çok farklı. Tamam, Burak Yılmaz gösterdiği insanüstü performans ile takımın yükünü taşımakla beraber Avrupa çapında hatrı sayılır bir forvet oyuncusu oldu, ee sonra? Sonrası kocaman bir karanlık.

Geçen sene tarihinin en kötü sezonlarından birini yaşayan Galatasaray yeni yönetimi, yeni hocası ve yeni oyuncularıyla şu an şampiyonluğun en büyük adayı olarak gösteriliyor. Anadolu takımlarında ise bu iş hiç de öyle değil; bir kadronun başarılı olabilmesi için en az üç senelik bir devamlılık olmalı ve mümkün mertebe kadro korunmalı. Trabzonspor'un geçen seneki kadrosunun da iskeleti Ersun Yanal zamanında kurulmuş ve bahsettiğim süreçleri yaşamıştı. Mevcut Trabzonspor kadrosunun da aynı süreçleri yaşamadan bir başarı kazanması zor gözüküyor.

Gelelim maça..

Açıkçası maça inanılmaz bir hırsla başladık; herkes gibi ben de 'bu akşam PSV'yi ısırır bu takım' dedim. Sonrasında iki üç dakika topa sahip olan PSV, Giray'ın geciken hamlesi ve ekstra iyi olan bir son vuruş ile golü buldu. Daha sonraki dakikalar beni ikinci Lille maçına götürdü; ayağa kısa paslar, 'ağır' defansımız ve 'ağır' liberomuz Aykut'un şaşkın bakışları... Ama ne yazık ki PSV'li oyuncular Lille futbolcuları gibi insaflı değildi. İki farkla gelen skor üstünlüğü de onlar için tadından yenmez hale gelmişti.

Gustavo Colman Trabzonspor'a geldiğinden beri 'maç seçen topçu' görünümündeydi. Bir dönem ligde Galatasaray'ın korkulu rüyası olmuş, bu sene de Şampiyonlar Ligi'nde-özellikle Inter maçlarında- ekstra performans göstermişti. Ama bu 'maç seçen Colman' PSV maçını küçümsediğinden(!) midir nedir oyuna bir türlü kafasını veremedi. Defansa gelip top alma zahmetinde bile bulunmadığı için Mustafa ve Aykut tarafından şişirilen toplar daha 20.dakikalarda izleyenlere 'doldur-boşalt' havası yaşattı. Nitekim ilk yarı sonunda oyundan çıkarılarak yerine Alanzinho alındı. Değişikliği olumlu karşılamadım; çünkü Alanzinho'nun dribling gücüne karşın belirgin bir oyun kurma yeteneği yoktu. Takımda oyun kurucu görevini Aykut üstlenecekti; belki o dakika Colman yerine Adrian alınsaydı daha iyi olabilirdi.

Celutska'nın sağlı sollu rakip bindirmeleriyle haşat olması sonrası Serkan'ın ısrarla sağ beke çekilmeyişine anlam veremedim. Mustafa-Celutska stoper ikilisi, nispeten ağır ve top tekniği zayıf olan Giray'a oranla daha cazipti sanki.

Bu takıma Volkan Şen niye alındı hala anlam veremiyorum. Volkan çok yetenekli ve izlemekten keyif aldığım bir futbolcu; ama Bursaspor'dan ayrılma sebebi belli iken bir diğer sorunlu futbolcu Engin'e verilmeyen paranın iki katını Volkan'a vermek mantıksız değil mi? Yani eksiğimiz sorunlu futbolcuysa bizde zaten vardı ve hiç değilse adaptasyon problemi yoktu. Her neyse, diyeceğim o ki-Avrupa'da yasaklı olduğu dönemi hariç tutarak- öyle veya böyle elinde Volkan Şen var iken senelerin forveti Halil'den sağ kanat yaratma, Umut'tan aldığı verimi alma inadı nedendir? Forvetten bozma sağ ayaklı forvet oyuncuları için sağ kanat değil de sol kanat daha elverişlidir; sırtı dönük aldıkları topları sol beke servis edebilir veya basit fauller ile duran top kazandırabilirler. Tüm bu bahsettiğimiz icraatler Halil Altıntop tarafından Olcan'ın gelişi öncesi özellikle Avrupa maçlarında başarıyla yerine getirildi. Dün gece PSV sol tarafının korkuttuğu Celutska ileri çıkamayınca ve az önce bahsettiğim dezavantajlar üzerine eklenince Halil sağ kanatta aldığı her topla dribling yapmaya çalıştı ve başarısız oldu, çünkü öyle bir özelliği yeteneği yok.

Trabzonspor'u tanımlamak için basketboldan bir terim araklayarak 'fast-break takımı' diyebiliriz. İşin içine ofsaytı koyduğumuz an fast-break terimi uçuveriyor; öyle de oldu. Bir ara maçı anlatan spikerin de vurguladığı üzere savunmayı çok önde kuran PSV bu işi Anadolu takımlarımız gibi eline yüzüne bulaştırmadan halletti. Böyle bir takımda Burak Yılmaz'ı eleştirme gafletinde bulunmayacağım; ama saha içinde 'küçük işler peşinde koşan oyuncu' görüntüsünden hemen vazgeçmeli.

Trabzonspor haddinden fazla tutuktu, saha ve seyirci dezavantajını(!) çok iyi kullandı; PSV ise hayli 'cool' bir takım görüntüsündeydi. Bir ara Aykut-Barış değişikliğini dahi düşündüm; olanca sıkıcılığı ile geride kalan bu maç sonrası artık ikinci raund için beklemedeyiz.

Şenol Güneş de izlettiği ve bizzat izlediği takımdan bu kadar kısa sürede nasıl iki gol yiyebildiğimizi kurcalamalı.


( Takım kaptanı Trabzonlu ve Trabzonsporlu oyuncumuz Tolga Zengin'in gollerden sonraki gözyaşları her şeye bedeldi. Bu takımın ve bu camianın Yavuz Selim Sahası'nın tozunu yutmuş oyunculara ihtiyacı var.)

1 yorum:

n.ackgz dedi ki...

Çok güzel yorumlamışsınız maçı..Yine de enseyi karartmamak lazım. sonuçta yeni bir takımız ve bu takım hala avrupada.bu takım korunup üste bir iki nokta transferle geleceğin takımı olabilir..