15 Şub 2012

Zambiya'ya alkış


Afrika Uluslar Kupası'na ülkemiz futbolseverleri ilgisinin, büyük oranda anaakım spor medyası tarafından farklı bir gidişata sürüklendiğinin yıllardan beri farkındayız. "Eski Beşiktaşlı Ahmed Hassan şov yaptı, Eboue'nin Galatasaray'a katılması uzadı, Trabzon Zokora'yı arıyor..." Turnuvanın Dünya Kupası takvimine göre ayarlanacak olması sebebiyle önümüzdeki sene tekrar yapılması da, muhtemelen bunu devam ettirecek: Transfer sezonunun kavurucu sıcaklarında, Afrikalı milli bir oyuncu herhangi bir takımımızın gündemine girerse ortalama 1 aylık turnuvada yer alma süresinin hanesine medya tarafından dezavantaj olarak yazılacağı aşikar. Futbol dilencileri ise, turnuvayı beklemeye başladı bile...2 gün önce biten turnuvanın galibi hakkında ilk ve son yorumumuzu da yapalım, bekleyelim.
Zambiya...Zambiya...Ülkenin en önemli ihraç kalemlerinden biri olan bakırdan esinlenerek ulusal takıma yakıştırılan Chipolopolo (Bakır Mermiler), adına layık bir biçimde turnuvayı 12'den vurdu, geçti. Haliyle, aşağı yukarı futbola dair ortak kaygılara sahip çevreler için bu başarı, ortalama on yılda bir kez dünya futbolunun yüzünü ağartan mucizelerden birine daha şahit olunmanın mutluluğu anlamına geliyor. Hele hele, Afrika gibi, bağımsızlığını yakın tarihlerde elde etmiş onlarca ülkenin içinden, yine eski Britanya kolonisi bir ülkeden böyle bir başarı gelmesi...Hele hele, turnuvanın galibinin Afrika dışında oynayan yalnızca 4 oyuncusunun olması (ikisi Çin'de, birisi İsviçre'de, bir diğeri Rusya'da)... Kuzey Afrika ülkeleri karışık, iddialı takımlar turnuva dışında kalmış, Fildişi Sahilleri'nin neredeyse tamamı Avrupa'nın büyük kulüplerinden gelen süperstarlar... Kot pantolon ve beyaz gömlek giydiği içinmişçesine (malum, bazılarına göre imaj her şey) tanınmamaktan yetenek abidesine dönüştürülen, sömürgeci ülkesinin karakterinden iyi ki ve zerre nasibini almamış yakışıklı bir teknik direktör geliyor; kiminin krizini süzüp, kiminin forsunu umursamayarak Zambiya'ya şampiyonluğu getiriyor. Hervé Renard'ı bundan sonra daha yakından izleyeceğimizi ve kendisinin sempatimizi fazlasıyla kazandığını ekleyerek, Mweene, Mayuka ve Katongo iskeletli takımına kattığı kazanma arzusunu takdir ediyoruz. O takımın heyecanını, 120 dakika ve penaltılardan oluşan finale dek ve ardından finalde hissetmiş, son gece Mweene'ye "helal" deyip durmaktan kendimizi alamamışken, yapacak başka bir şeyimiz yok. Bol bol takdir...
Futbolculuğunu ayrı bir yere koyduğumuz halde, şimdinin UEFA Başkanı Michel Platini'nin bir Avrupa futbolunda durmaksızın seyreden ırkçılığa, bir de penaltı kullanmaya giderken rakibin genç oyuncusunun sırtını sıvazlayan Drogba'ya bakıp "nereye gidiyoruz?" diye sormasını bekleme; sıkı bir Maradona'cı olarak aynı finali onunla beraber seyretmiş olmaktan bile sıkıldığım Pele'nin "Afrika'nın hangi oyuncusunun Messi'den iyi, herhangi bir Brezilyalı'dan ise kötü" olduğunu işitmeme isteği ile bu güzelim turnuva bitti.
Not: Football Manager serilerini takip edenler bilirler, bir önceki senenin başarılı teknik direktörünü andıran bir kapakla çıkar oyun. Hervé Renard'ın kot-gömlek kombinasyonunu görürsek şaşırır ama seviniriz.

Hiç yorum yok: