29 Şub 2012

Paraşütsüz Düşüş: Ankaragücü

Düşme hissi hep korkutucu olmuştur. En çok da uyku halinde düşmek ürpertir insanı; bazen yüksek bir yerden aşağı bazen de sonsuz bir boşluğa bırakıverir kendisini insanoğlu. Bazen de düşen her şey tek bir şeyi hatırlatır insana: Ankaragücü.

'Benim ikinci takımım şu..' tarzı söylemlerden oldum olası haz etmemişimdir; insan kalbini bölemez. Ama tutku çok farklı bir şeydir; bir şeye tutku ile bağlı olmak sevdiğin başka bir şeyi değersizleştirmez senin için. Koyu bir Trabzonsporluyum ben; ama öğrencilik hayatımı sürdürdüğüm Ankara'da olanca derdin tasanın içinde derslerin boğuculuğunda beni o buhrandan çıkaran şey hep Ankaragücü oldu. Üç beş taraftar videosu izledikten sonra 'benim maçım gelmiş arkadaş' diyerek maç günleri 19 Mayıs'a attım kendimi.

Avrupalı Güçlüler grubunun bir iletisi vardı: 'I don't need sex; because Ankaragücü fucks me everyday.' Hayatın her alanında hor görülmüş dışlanmış, Kızılay'da görüldüğünde aşağılayıcı bakışlar fırlatılan bir insan topluluğu düşünün; onların kendilerini özgürce ifade edebildikleri yerler tribünlerdi. Bazıları kullanıldı, para için mevki için kendilerine sufle verilen şeyleri söyledi; ama 'Ankaragüçlülük' denen şey orada durdu, sarsılmadı, sarsılamazdı da. Bazen 'Kenan Evren'in torpilli takımı, Gökçekler'in Cemal Aydın'ların oyuncağı' gibi söylemlerle insanların sahip olduğu bu aşk değersiz hale getirilmeye çalışıldı; ama Ankaragüçlülük bizim orada bir yerlerde görebileceğimiz bir şey değildi. Bir felsefe, bir hayata duruştu; tıpkı bir din gibi. Ve hiçbir zaman imam kötü, cemaat kötü diye bir dine laf edemezsiniz.

'Artık Ankaragücü maçları Ankaraspor maçları gibi; yeniyorsunuz da skor belli değil' demişti TRT'de bir yorumcu; öylece kalmıştım televizyon başında. Böylesini haketmemişti Ankaragücü, paraşütsüz düşmeyi haketmemişti; bunca zorluğa rağmen sahada mücadele eden futbolcu böylesine bir saygısızlığa maruz kalmamalıydı.



Ankaragücü düştü, sebeplerini uzun uzadıya yazmaya gerek yok. Mevcut durumda arma uğruna en büyük cefayı çekenleri uçsuz bucaksız sisli bir yol bekliyor. Bu cefayı bilen Göztepe taraftarından -husumete rağmen- Ankaragücü'ne destek gelebiliyorsa yaşanan tüm kavgalara rağmen son tahlilde peşinden koşulan her armanın nasıl saygı duyulası bir şey olduğunu anlayabiliriz.
Her şeye rağmen 'İyi gününde kötü gününde hep beraberiz; çünkü biz Ankaragüçlüyüz' tezahüratı inletecek 19 Mayıs'ı. Çoğunluğu kupa görmemiş, final görmemiş bu aşıklar düşme hissinin ürpertisini yaşayacak ruhlarında; ama Ali İmdat'ın bahsettiği Ankaragücü üçlü çekerken Ankara Kalesi'nin bayrağının sallandığı günler geri gelecek.

Şampiyonluk görmemiş üvey evlat başkente, yutkunurken zorlanan taraftara Ahmed Arif tercüman olsun:
' Mağlup mu desem mahçup mu
Ama ikisi de değil
Ben garip sen güzel
Dünya umutlu
Öyle bir tuhafım bu akşam üstü... '
Bir gün stada girişte Gecekondu'dan bir çocuk şöyle demişti: ' Atatürk Angaragüçlüdür la, adam Angara'yı başkent yapmış.'

2 yorum:

Sezgi Akbaş dedi ki...

Ellerine sağlık Salih. Rüyada düşerken çakılmadan bir saniye önce uyanırız ya, işte biz çeşitli kulüp taraftarlarının da aklı başına, aynı işçilerin haklarının tırpanlanması ancak çok yakınlaşınca eylemlere dahil olması gibi, geç geliyor. Sonrasında üzülüyoruz. Melih Gökçek'in tweetlerine "başkanım sen haklısın" diyen salaklar bile var, Ankaragücü mevzunda.

Sezgi Akbaş dedi ki...

Ayrıca fotoğrafta Riera'ya acayip kıl oldum, şımarıklık böyle bir şey. Aykut gibi "galibiyete sevinemiyorum" diyecek hali yok ya.