Ankara’da yaşayanlar
bilir; Sıhhıye Köprüsü Ankara için hem sosyolojik hem ekonomik bir ayrım taşır.
Her ne kadar son yıllarda bu ayrım grileşse de, köprüden Ulus tarafına uzanan
bölge “getto” ya da halk arasındaki adıyla “varoş” olarak adlandırılır. Genellikle
İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinden gelen insanlar yaşar bu bölgelerde. İç
Anadolu’dan gelenlerin çoğu ya işçidir ya küçük esnaf, Kürt kökenliler ise
genelde pazarcılık yapar; neredeyse tamamı lümpen proleterdir. Gecekondularda
otururlar. Doğru-dürüst okulları ve eğitmenleri yoktur, çoğu 8 yıllık zorunlu
eğitimi bile bitiremez zaten. Yaz tatilleri yoktur; deniz, plaj, kum bilmezler
pek, en fazla köylerine giderler. Çirkindirler, esrar kullanır ve satarlar.
Bulamazlarsa “bali” çekerler. Enseleri uzundur, konuşmasını pek beceremezler. Sosyal
hayatları olmaz, arada bir kaçak girerler Gençlik Parkına. Asidirler, biat
etmesini pek bilmezler.
Ankaragücü
kimliği
Kimlikler çağında ise bu
lümpen proleterlerin bilincinde olduğu tek bir ortak kimliği vardır;
Ankaragücü. Ankaragücü, sosyal hayatı olmayan, tatile gidemeyen, eğitimsiz,
kendilerine birer Samsa metaforuymuş gibi bakılan, dışlanmışların aidiyet
noktası, Ankara’nın varoşlarında yaşayan, geleceği olmayan insanların tutunum
ideolojisidir. Bu özdeşliğin ne zaman, hangi sosyolojik ve ekonomik kurulduğunu
söyleyebilecek yaşamışlığım ya da bilgi birikimim yok. Ancak Çankaya elitizmine
karşı, çirkin Ankara’nın, Ankaragücü’nü sahiplendiği ve bu sahipliğin
Ankaragücü’nün başarılı olduğu 70’lerin sonu, 80’lerin başında aidiyete
dönüştüğü çıkarımını yapmak mümkün. 90’ların sonundan itibaren de yaratılmaya
çalışılan medeni ve eğitimli Gençlerbirliği taraftarı profilini ise, bu
“zararlı” özdeşliğin karşısına çıkarılmaya çalışılan başarısız bir projeden
ibaret olarak görebiliriz.
Sporu
nezihleştirme
“Gentrification”, (Türkçe
isimleriyle; kentsel sızma, seçkinleştirme ya da nezihleştirme) David Harvey
tarafından; kentin çökmüş semtlerindeki evlerin, özellikle orta gelirli profesyonellerce
alınıp yenilenmesi; böylece mülklerin değeri artarken düşük gelirli ailelerin
yerlerinden edilmesi olarak tanımlanmıştır. Özelikle İstanbul- Cihangir bu yeni
modelin Türkiye’deki ilk uygulama alanı olarak görülebilir. Ankara’da ise bu
nezihleştirme projesinin uygulama alanı olarak görülen yerleri, doğal olarak
Ankaragücü taraftarının yoğun olarak yaşadığı, Aktaş, Yenidoğan, Hıdırlıktepe
başta olmak üzere Altındağ, Doğantepe, Mamak, kısaca gecekondulaşmış bütün
merkezlerdir. Buradaki insanlar, Bağlum, Karapürçek, Pursaklar gibi çevrelere
TOKİ’nin yaptığı derme-çatma binalara borçlandırarak yerleştirilmekte, hem
merkez nezihleştirilirken, hem de yakın gelecekte bir rant kapısı
aralanmaktadır. Sosyal devlet, hak, hukuk anlayışlarından yoksun garibanlar ise
gecekondulardan kurtulduğuna sevinmektedir.
Altındağ-Aktaş
Aslında bu noktaya
kadar yapılanlar klasik bir “gentrification” örneği. Ancak bu noktada ilginç
bir bağlantı var. Ankara nezihleştirilirken, yaratılmaya çalışılan gençliğe bir
nezih takım lazımdı. Ankaraspor’un olamayacağı çabuk anlaşıldı. Sıra Ankaragücü’ne
geldiğinde ise taraftarı çıktı karşılarına. Değiştirilmeye, dönüştürülmeye çalışılanın ta
kendisiydi o taraftar. Dönüştüremeyeceklerini anladıklarında ise onu mutlak
pislikle özdeşleştirip üstünü çizdiler. Şimdi bu varoşlarla beraber Ankaragücü’nü
de ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Gri Ankara’yı yapay renkleriyle boyadıkları
gibi, yapay bir sarı-lacivert yaratmaya çalışıyorlar.
EMRE POTUK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder