Yukarıdaki konular ışığında az çok Şenol Hoca'dan ve kariyerinden bahsedeceğim; ancak bir Ankaragücü taraftarı olarak bu yazıyı yazdığımın unutulmasını istemem. Gerek çevremdeki Trabzonspor taraftarlarının naif insanlar oluşu, gerekse Ankaragücü taraftarlarına olan sıcakkanlı davranışları beni de Trabzonsporlulara karşı ön yargısız kıldı.
Biraz gerilere giderek bugünü çok daha rahat analiz edebileceğimi düşünerek öncelikle Şenol Güneş'in başarılı kalecilik yıllarından bahsetmem gerekir. Kaleci Şenol'un on beş yıl boyunca kalesini koruduğu Trabzonspor takımı Türkiye Süper Lig'i tarihindeki altı şampiyonluğunun hepsini bu dönemde kazandı. Türkiye A Milli Futbol Takımının da 31 kez formasını giyme başarısı gösterdi. Bunların yanında futbolculuğu döneminde üç adet Türkiye Kupası, altı adet Cumhurbaşkanlığı Kupası ve üç adet de Başbakanlık Kupası kazandı. 1974/1975 sezonunda ilk kez Süper Lig'de mücadele eden Trabzonspor bir sonraki sezon lig şampiyonluğunu elde ettiğinde bunda Şenol'un payı çok büyüktü. 1987 yılında futbolu bıraktıktan sonra 1988 yılında Trabzonspor'da teknik sorumlu olarak çalışmaya başladı ve başarısız bir sezonun ardından Trabzon'dan ayrıldı. Boluspor ve İstanbulspor maceralarının ardından Trabzon'a tekrardan dönen Şenol Hoca 1993 yılından 1997'ye kadar Trabzonspor'un başında görev yaptı. 1996 yılında son maçta Avni Aker'de Fenerbahçe'ye karşı kaybedilen şampiyonlukta elindeki "yetersiz" kadroyu yeterli hale getirmeye çalıştı ve kısmen de başarılı oldu. İntihar eden taraftar ve yıllardır bitmek tükenmek bilmeyen Fenerbahçe nefreti kaçan şampiyonluğun etkilerini gözler önüne seriyordu. Antalyaspor ve Sakaryaspor'u çalıştırdıktan sonra Şenol Güneş için kulüp kariyerine ara verip ülke kariyerini başlatmak farz olmuştu.
2000 yılında Mustafa Denizli'den sorumluluğu devralan Şenol Hoca Türkiye'nin 48 yıldır beklenen Dünya Kupası macerasını başlatmak için hak kazandı. Sonrası malum...
Dünya Kupası üçüncülüğünde futbolcu tercihleri, taktiksel dizilimi, takım elbisesi de dahil olmak üzere her şeyi sorgulanan hoca efendiliğini bozmadan işini yapmaya devam etti. Hatta Türkiye Avrupalı takımlarla oynamadığı için üçüncü oldu şeklinde aklın mantığın almadığı yorumlar yapılır oldu. Başarıda hiçbir payı yok dendi... Bu eleştirilere en iyi cevabı yine Şenol Hoca verdi. Dünya üçüncülüğü sonrası dağıtılan madalyaların 25 tane olması gerekirken 23 tane olması Şenol Güneş'in canını sıkmış ve boynu bükük kalan malzemeciye Şenol Güneş kendi madalyasını vermişti. Hoca bu durumu: "Bana diyorlar ya sen o başarıda yoktun. Evet şu an bunu ispatlayamam çünkü bana verilen madalyayı ben o dönem milli takımın malzemecisine verdim." şeklinde özetliyor.
2003 yazında FIFA Konfederasyon Kupası üçüncülüğü geldiği sıralarda Türkiye halkı Şenol Güneş'i acımasızca eleştirmeye devam ediyordu. Milli takımı FIFA Dünya sıralamasında 7. sıraya oturtan tek isim olması ya da UEFA tarafından 2002 yılının en iyi teknik adamı seçilmesi nedense çok önem arz etmiyordu tarafsız(!) ana akım medyada. Belki de Trabzonspor'da değil de Galatasaray'da meşhur olsaydı tıpkı Mustafa Denizli'den önceki selefi Fatih Terim gibi işte o zaman bu başarılar dünyada eşi benzeri olmayan başarılar olarak ses getirirdi.
Neyse ben konuya döneyim tekrardan. 2004 yılında milli takımdan ayrılan hoca 2005'te üçüncü kez Trabzonspor'un teknik sorumlusu olarak görev almaya başladı ve başarısız geçen bir sezonun ardından hocanın yolu teknik antrenörlük kariyerinin zirvesini yaşadığı Güney Kore'ye düştü. Üç sezon FC Seoul takımını çalıştırdıktan sonra tekrardan Türkiye'ye dönen Şenol Güneş'in rotası bir kez daha Trabzon'u gösteriyordu.
2009 yılında dördüncü kez yönetmeye başladığı Trabzonspor'da Türkiye Kupası şampiyonluğu, Süper Lig ikinciliği, UEFA Şampiyonlar Ligi'nde ilk kez gruplara kalma başarısı gibi çok önemli işler yapan Şenol Güneş futbolda şike operasyonunda da takdire şayan bir sağduyuyla Trabzonspor camiasını elinden geldiğince sakin tutmaya çalıştı. Tabi ki Sadri Şener'e rağmen...
Son zamanlarda hocanın takımı bir kez daha bırakacağı söyleniyor. Hatta kendisi de mücadele edecek gücünün kalmadığını söyledi. Süper Lig'de 2011/2012 sezonun teknik adamı bana göre her türlü zorluğa rağmen takımının başında duran Ulubatlı Kaptan Hakan Kutlu'dur. Ancak Şenol Hoca da bu sıkıntılı günlerde yapmış olduğu sağduyulu ve onurlu açıklamalarıyla Trabzonspor camiasını biraz olsun dizginleyebildiği için yılın iki numaralı teknik adamı olmayı fazlasıyla hak ediyor!
Şampiyonluğun mimarı Fatih Terim mi? Neyse...
Son olarak bana bu yazıyı yazmamda yoğun baskılar yapan çok sevgili Trabzonsporlu kardeşim Sefa Saral'ı buradan saygıyla selamlıyorum. Bir başka Üstünidman yazısında görüşmek üzere.
1 yorum:
Ankaragücü'nün bu dönemde başında Hakan Kutlu yerine atıyorum xx olsa o mu sezonun teknik adamı olacaktı? Şenol Güneş Türk futbolunun göz bebeğidir ama onu anlatan bu kadar güzel bir yazıda bile bir fırsatını bulup Terim'e sallamak? Senin gibi bitirmek gerekirse... Neyse ..
Yorum Gönder