Trabzonspor’un en çok
eleştiri aldığı konulardan biri taraftar profilinin karşı takımı baskı altına
alıp kendi takımının arkasında itici güç oluşturacak nitelikte baskın olmaması.
Bu yazıda benim fikirlerim ve bu konuda emek verenlerin düşünceleri beraber paylaşılacak.
Şurada bir kere anlaşmak
gerekir, Trabzonspor ve Trabzon kenti bu ülkenin Napoli’sidir. Özellikle
Karadeniz şehir takımlarının son zamanlarda tepkisine ve yer yer nefretine
maruz kalan Trabzonspor ‘şehir takımı’ olgusunu düşünecek olursak bu ülkede
imrenilecek kıskanılacak bir konuma sahiptir. Vira Grubu’ndan Soner Boran’ın da
dediği gibi ‘Trabzonspor’u tutmak memleketini sevmenin ve memleketine hizmet
etmenin en iyi yolu’ olarak anlaşılmaktadır, bu anlayışla da Trabzon kentinde
doğan her çocuk potansiyel bir Trabzonspor taraftarı olarak doğmaktadır. Bu bir şehir
takımın isteyeceği en önemli şeydir aslında.
Türkiye’de Anadolu
kulüplerinin taraftarları değerlendirilirken bu konuda birçok parametre
kullanılır. Şehirdeki ağırlık, özgün ve hep bir ağızdan tezahürat, atkı veya
meşale şov, el emeği pankart, son zamanlarda da kareografi bu gücü sergilemenin
ve dışarıdan değerlendirme yapmanın bazı yollarıdır. Bir başka konu da tribün
jargonunda kullanılan ‘MEVZU’dur. Birçok konuda eksik olan bir taraftar grubu
saha dışı olaylardaki agresifliği ve üstünlüğü ile birçoklarından daha iyi
olduğunu ‘mevzuda birinciyiz’ diyerek dillendirebilir.
Yavaş yavaş Trabzonspor
tribünlerini irdelemeye başlayalım. Trabzon tribünlerinde ilk grup 1980 yılında
Çılgınlar adıyla kurulmuş ve aynı yıl gurbetteki Trabzonsporlular tarafından
‘Dünyanın ilk deplasman grubu’ olan Gurbetçi Gençler kurulmuş. Bu rakamlar
Trabzon’da eksik olduğuna inanılan tribün kültürüne dair önemli ve olumlu
işaretlerdir. O tarihlerden günümüze uzanan yelpazeye bakacak olursak bugün çok
yakınılan bir ‘bölünmüşlük’ problemi olduğunu görüyoruz.
‘ Bugün Avni Aker’deki
pankartlara bakacak olursak 20 civarında grup olduğu görülmektedir.Statta
pankartı asılan grupların elemanları o pankartın arkasına dizilse boşluk
kalacak kadar az üyeleri var. Üye durumu tabii ki önemli değil ama o grubun ne
amaçla kurulduğu ve Trabzonspor’a neler verdiği önemli bir husustur. Ne zaman
bu kadar fazla oldu diye düşünecek olursak 2008-2009 yılları bu olayın patlak
verdiği seneler diyebiliriz. S.Şener döneminde maraton tribünlerine artık grup
alınmayıp yeni yapılan kale arkasına yerleştirilmesi ve taraftar gruplarına
kombine indirimi yapılması gözle görülür bir değişimin yaşanmasına neden
olmuştur. Yaşanan anlaşmazlıklar, liderlik hevesi, maddi çıkar tribünlerin bu
bölünmüşlükte olmasının en net cevaplarıdır.’ Soner Boran-Vira
‘Trabzon’da 5-6 kişilik
bir alkol ortamı olduğunda ‘ne yapalım ne edelim’ konusuna geçildiğinde hemen
bir grup kuralım derler. Tribün kültürü var, yok değil; fakat çok sayıda grubun
olması herkesin kendi bildiğini doğru olarak kabul etmesi sonucu sözlü ve
görsel birliktelik sağlanamıyor. 95-96 sezonunda kaybedilen şampiyonluk Trabzon
tribünlerinin çok büyük yara almasına sebep oldu ve bugünkü duruma gelindi.
Yönetimin 20-30 kişilik grupları dahi grup olarak görüp toplu bilet vermesi ve
bazı grupların bu işi gelir kaynağı olarak görmesi grupların bir araya gelememesinin
sebeplerinden.’ Volkan Durmuş-Trabzonlu Gençler
Futbolun en keyifli
yönlerinden biri de sahadaki aktörlerin dışında tribünde çok farklı bir filmin
çekiliyor olmasıdır. İnsanlar futbol izlerken keyif almanın yanında aynı
zamanda renktaşları, gönüldaşları ile beraber tezahüratlara eşlik ederek
dünyanın en keyifli frekansına erişir. Şahsi fikrime göre Trabzonspor
taraftarının önemli bir özelliği de tribünü ikincil bir konumda görmesidir.
Yani tribündeki enerjiyi sahaya yansıtmak yerine sahadaki enerjiden tribün
yapma gayesi vardır. Tribünler takım kötüyse kötü, iyiyse iyi bir görüntü çizer.
Siz hiç Trabzonsporluların ‘sahada kaybedebiliriz ama tribünde asla’ şeklinde gider yaptığını duydunuz mu? Sahada kaybedilmişse tribünde zaten kaybedilmiştir.
Her yiğidin bir yoğurt yeyişi vardır, Trabzonspor taraftarı bağırmıyor diye ben oturduğum yerden bu işe emek veren, bu uğurda kilometrelerce yol kat eden insanlara yapıcı değil de yıkıcı eleştiri yaparsam hadsizlik etmiş olurum. Rant, karaborsa v.s herkesin günahı boynuna; sadece ama sadece arma peşinde koşan her Trabzonspor taraftarı benim canım ciğerimdir. Benim tek arzum bu kadar imrenilesi bir camianın aynı zamanda imrenilesi bir güzellikte, özgünlükte ve orjinallikte olan tribünlere sahip olması.
..
Yazacak çok şey vardı, özet geçmek istedim. Bu konuya tekrar tekrar dönüp birkaç yazı daha çıkarabilirim diye düşündüm. Hadi hayırlısı.
1 yorum:
"Futbolun en keyifli yönlerinden biri de sahadaki aktörlerin dışında tribünde çok farklı bir filmin çekiliyor olmasıdır. İnsanlar futbol izlerken keyif almanın yanında aynı zamanda renktaşları, gönüldaşları ile beraber tezahüratlara eşlik ederek dünyanın en keyifli frekansına erişir. Şahsi fikrime göre Trabzonspor taraftarının önemli bir özelliği de tribünü ikincil bir konumda görmesidir. Yani tribündeki enerjiyi sahaya yansıtmak yerine sahadaki enerjiden tribün yapma gayesi vardır. Tribünler takım kötüyse kötü, iyiyse iyi bir görüntü çizer."
Hayatım boyunca sadece bir defa girdim Trabzonspor tribününe. Takımının ısrarla gol atmasını bekleyen, isteyen, güzel futboldan yana bir taraftar profili vardı. Maç içerisinde söylenen bestelerle vs. kimse ilgilenmiyordu bile. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Doğrudur, kimi doluluk der, kimi beste der, kimi mevzu der, kime koreo der. Tribün kültürünü dışarıda tutarsak Türkiye'de futbolu en çok seven taraftar açık ara Trabzonspor taraftarıdır. TV başından futbolu sevenler kategori dışı.
Yorum Gönder