30 Oca 2014

Arkadaşları Antrenör O İse Kulüp Yöneticisi: Pavel Nedved

Sahada savrulan altın sarısı saçlar, uzaktan adresini bulan sert şutlar,  siyah beyaz çubuklu formaya bir vefa ve şimdi arkadaşları antrenör o ise kulüp yöneticisi:  Pavel Nedved




30 Ağustos 1972 yılında o zamanki adıyla Çekoslovakya’da şimdiki adıyla onun iki ülkesinden biri olan Çek Cumhuriyeti’nde Cheb kentinde Çek tarihinin önde gelen orta sahalarından biri dünyaya geldi. Sparta Prag ile dünya futboluna çıkışı başlayan Nedved’i tüm dünya Euro 96’daki performansıyla tanıdı. Bizim tanımamız ise 1995 yılındaki Sparta Prag – Galatasaray maçıyla oldu. İlk maçta 2 golü, ikinci maçta 1 golü atan Pavel Nedved, üç büyüklerin transfer listesine girdi ama Türkiye’ye gelişi bir türlü olmadı. Euro 96 performansıyla birçok teklif aldı ve o da o sıralar adeta fırtına gibi esen İtalyan kulübü Lazıo’yu seçti. Lazio kariyerinde 138 maçta 33 gol atarken Lazio ile birçok kupa kaldırdı. 1998-1999 Kupa Galipleri Kupası ve 1999 Avrupa Süper Kupası’nı kaldırırken İtalya’da da 1997-1998 İtalya Kupası ve 1998 İtalya Süper Kupası’nı kazandı.
Lazio’da adeta bir süper star olan, takımını sırtlayan Pavel Nedved, Avrupa’nın devlerinin transfer listesine girdi. Manchester Unıted, Chelsea gibi devleri redderek 41 milyon Euro gibi rekor bir ücretle efsane olacağı kulübü yani Juventus’u seçti.  Zinedine Zidane’i Real Madrid’e gönderen Juventus,  Zizou’nun boşluğunu o bölgenin dünya yıldızı olacak biriyle doldurmuş oldu. Juventus’da öyle bir performans yakaladı ki 2005 ve 2006 şampiyonlukları şike sürecinde ne kadar geri alınmış olsa da Juventus’un 2001-2002, 2002-2003, 2004-2005, 2005-2006 Serie A şampiyonluğunda, 2002 ve 2003 İtalya Süper Kupası’nı kazanmasında ve 2003 Şampiyonlar Ligi finalini yaşamasında çok büyük pay sahibi oldu. Kendisi de 2003 Ballon d'Or ödülü ve 2004 Altın Ayak ödülünü kazandı. 2006’da İtalya’da başlayan şike skandalı sürecinde Juventus küme düşürüldü ve  yönetim takım Serie B’ye düşünce tüm oyuncuların  gitmekte serbest olduğunu söyledi. Bu süreçte ilk ayrılanlardan biri teknik direktör Fabio Capello oldu. Capello Real Madrid’le anlaşırken daha sonra Real Madrid Fabio Cannavaro ve Emerson’u, Barcelona ise Thuram ve Zambrotta’yı aldı. Şike sürecinde İtalya’da iyice güçlenen Inter ise Patrick Vieira’yı ve Zlatan İbrahimovic’i kadrosuna kattı. Tüm bu ayrılıklar olurken takımın temel taşlarından Buffon, Del Piero, Trezeguet ve Nedved Juventus’u bu günlerinde yalnız bırakmadılar ve Nedved ünlü sözünü söyledi: ‘’ Bir takım küme düşerse futbolcular gider, adamlar kalır.'’



2009 yılında ise futbol hayatını noktalayan Nedved, 10 numara pozisyonunda oynarken aslında 10 numara futbolcusu olmayan, takımı yönetmeyen ama itici güç olarak oynadı. Çok zeki, tekniği yüksek ve hızlı futboluyla tanındı. Takımı çok sıkıştığı zamanlarda hep rahatlatıcı olarak öne çıktı. Çek Cumhuriyeti ve Juventus tarihinin tartışmasız en büyük futbolcularından biri olan Pavel  Nedved, çok sevdiği siyah-beyazlı takımından ayrılamadı ve arkadaşları şimdilerde takımlara antrenör olarak gelirken o takımına yönetici olarak geldi. Kulübün hisselerinin yüzde 60'ını elinde bulunduran kulüp başkanı Andrea Agnelli’nin kulübün yönetim kurulu üye sayısının artmasını önerirken bu üyelerden birinin Pavel  Nedved olmasını önerdi. Takım Serie B’ye düşerken takımını yalnız bırakmayan Çek yıldızı taraftaların çok sevdikleri,  takıma geri dönmesini istedikleri ve aslında onun teknik direktör olmasını istedikleri biliniyordu. Yönetim bir nevi bu çağrıya kulak verdi ve Pavel  Nedved’i takımın sportif direktörü yaptı. Bu süreçten sonra artık Nedved’i Juventus gollerine sevinirken şeref tribününde takım elbisesiyle görmeye başladık ve daha da izleyeceğiz gibi duruyor. Bir yıldız futbolcunun sahada böyle başarılıyken yönetici olması pek görülen bir durum değil. Biz de Pavel Nedved’in yöneticilikte ne kadar başarılı olacağını izleyip göreceğiz.




16 Oca 2014

Maradona, Napoli, Catenaccio | İtalya 90

90 Dünya Kupası yaklaşırken Gorbaçov Sovyetler Birliği Devlet Başkanı seçilmiş ve ABD Başkanı Bush ile Soğuk Savaş'ın sona erdiğini açıklamıştı. 89 Kasımında Berlin Duvarı yıkılmış, 90 Şubatında ise Mandela serbest bırakılmıştı. Dünya savaşlardan sıkılmış gibi yapan liderlerin sahte barış gösterileri altında farklı bir yere doğru evrilmeye devam ediyordu. Türkiye ise bildiğiniz gibi kaostan beslenmeye devam ediyordu. Turgut Özal Cumhurbaşkanı olmuş, 89 1 Mayısında Mehmet Akif Dalcı polis kurşunuyla alnından vurulmuş, açlık grevleri, protestolar devam ederken güneydoğuda yaşanan savaş ise tam gaz devam ediyordu. Türkiye'nin Dünya Kupası hasreti 34 yıla çıkıyordu.

Aslında 90 İtalya ile ilgili Dünya Kupalarında Afrika Futbol Tarihinin kısa bir özetini geçerken bir-iki kelam etmiştim ama konuyu biraz daha açasım geldi. 7,000 gazetecinin takip ettiği 90 İtalya son şampiyon Arjantin ile Kamerun arasında oynanacak olan açılış maçıyla başlayacaktı. Herkes efsanenin ikinci yuvasında oynayacağı turnuvada harikalar yaratacağına adı gibi emindi. Ancak turnuva bireysel performans açısından Maradona için bir kabusa dönüşüyordu. Diego turnuvayı gol atamadan tamamlayarak büyük hayal kırıklığı yaratmıştı. Finale kadar yükselen Arjantin'de turnuvaya damgasını vuran isim Claudio Caniggia oldu. Arjantin takımının kalecisi Goycochea ise yedek kulübesinden gelerek harikalar yaratan isimler arasına adını yazdırdı ve unutulmaz figürlerden biri olmayı başardı.


Turnuvanın bir diğer hayal kırıklığıysa EURO 88'in şampiyonu ve en iyi oyuncusu olan Van Basten'in tek gol dahi atamaması oldu. Batı  Almanya ve Hollanda arasındaki ezeli rekabet o yıllara damgasını vuruyordu. İkinci turda eşleşen bu iki takımın o zamanki her maçı olaylı geçiyordu. Bu sefer de Völler ve Rijkaard arasında maç boyu yaşanan sürtüşme iki kırmızı kart ve Rijkaard'ın Völler'in kafasına tükürmesiyle son buluyordu.

Turnuvanın taraftar kısmı da hayli ilgi çekiciydi. İtalya güvenlik güçleri 300 İngiliz holiganı sınır dışı ederken, İngiltere ve İrlanda arasında oynanan maçta, dünyanın dört bir yanından akın eden İrlandalılar Kraliçeye ve Thatcher'e özgürce ağız dolusu küfür etme fırsatını yakalamışlardı. Turnuva süresince İtalya'ya yaklaşık olarak 20,000 İrlandalı'nın giriş yaptığı da kayıtlarda yer almaktadır. Ayrıca bu turnuva Ada'nın üç kadim halkı İngiliz, İskoç ve İrlandalıları İtalya'da buluşturma özelliğine de sahiptir.

Dünya futbol tarihinin en ilginç taraftar hikayelerinden birisi ise Arjantin ve İtalya arasında Napoli şehrinde oynanan yarı final maçında yaşandı. Stadio San Paolo'yu dolduran İtalyan taraftarların bir kısmı o dönem Napoli forması giyen Maradona'dan ötürü memleketleri olan İtalya'yı değil Arjantin'i destekledi. Dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir olaydı bu. Aynı maçta Walter Zenga'nın gol yememe rekoru da tarihe gömüldü ve penaltılar sonucu Arjantin İtalya'yı eleyerek finalde Batı Almanya'nın rakibi oldu. İtalya'da Zenga'nın gol yememesinin en önemli nedenleri arasında, muhteşem kaleciliğinin yanında, İtalya'nın savunma hattında forma giyen Bergomi, Baresi, Ferrara ve Maldini gibi isimler yer alıyordu. Salvatore "Toto" Schillaci ise turnuvanın sürpriz gol kralı olmayı başardı. Turnuva öncesi çok kısa bir süre milli forma giyme şansı bulan Schillaci ilk maçta Vialli'nin sakatlanmasıyla kendine şans buldu ve bunu da çok iyi değerlendirdi. Dünya Kupaları tarihinin maç başına en az gol olma rekorunu elinde bulunduran turnuvaya İtalya'nın futbol karakterinin sirayet ettiği her halinden belliydi.

Klinsmann ve Völler ikilisinin sürüklediği muhteşem hücum gücüyle yarı finalde İngiltere'yi eleyerek finale yükselen Batı Almanya'nın hocası Beckenbauer hem futbolcu hem de teknik direktör olarak Dünya Kupası kazanan ilk isim olarak tarihe geçmek üzereydi. İngiltere'de dönemin en iyi oyuncularından ikisi olan Lineker ve Gascoigne (namı diğer Gazza) takımı yarı finale kadar taşımıştı. Uzatmalara giden maçta kırmızı kart gören Gazza takımını 10 kişi bırakarak adeta maçı sabote etti. Oynadığı sert futbolla hafızalarda yer eden Gazza'nın Dünya Kupası finalini İngiltere'ye reva görmemesi kabul edilemez bir durumdu. Penaltılar sonucu Batı Almanya'ya kaybeden İngiltere'de Gascoigne'in döktüğü göz yaşları turnuvanın unutulmaz anlarından biri oluyordu.

Aralarında Caniggia'nın da bulunduğu dört as oyuncusundan yoksun Batı Almanya karşısına çıkan Arjantin'in işinin çok zor olduğu maç öncesinden belliydi. Maçtan önce Maradona'ya uzatılan mikrofonlara Diego Batı Almanya-İtalya maçı nerede oynanacak diye sorar. Çünkü İtalya maçından önce kimse Arjantin'e şans tanımamıştı. Herkesin beklentisi Almanya-İtalya finali şeklindeydi.


Final maçını dokuz kişi tamamlayan Arjantin'de Pedro Monzon Dünya Kupaları tarihinde ilk kez final maçında kırmızı kart gören oyuncu olma unvanını kazandı (nasıl bir unvan ve kazanımsa artık) ve Brehme'nin maçın bitimine beş dakika kala attığı gol Batı Almanya'ya kupayı kazandırdı. 86 Dünya Kupası'nın en iyi ismi Maradona göz yaşları eşliğinde sahayı terk ederken kupa Matthaus'ün ellerinde yükseliyordu.

11 Oca 2014

Sir Alex Ferguson'un son mezunu: Adnan Januzaj

Manchester United ve Sir Alex Ferguson ... Herhalde bu iki isimden dünyada futboldan bahsedip söz etmemek çok büyük yanlış olur. Futbolun beşiği İngiltere’nin Kırmızı Şeytanlarını 27 yıl boyunca çalıştıran Alex Ferguson, Manchester United’a sayısız kupa ve şampiyonluklar kazandırdı.  Bu başarıların yanında bir de ManU’ya ve Dünya futboluna kazandırdığı futbolcular var. 1986 yılında ManU'nun başına geçti ve adeta bir futbolcu fabrikası açtı. Manchester United dünyanın en zengin kulüplerinden biri olmasına rağmen genelde kendi yıldızlarını kendisi yetiştiriyor.  Real Madrid, Bayern Münih gibi dünya devleri yıldızları satın alırken Manchester United genelde kadrosundaki kendi yıldızlarını diğer transferleriyle tamamlamaktadır.



Bu fabrikanın dünya futboluna armağanları hep gündeme damga vuran yıldızlar oldu. Kimler çıkmadı ki buradan? Eric Cantona, Roy Keane, Ryan Giggs, Paul Scholes, Wayne Rooney, Cristiano Ronaldo, David Beckham..Bu futbolcuların bir kısmını astronomik bedellerle satarken bir kısmı da yıllarca kendisini sırtladı. Son günlerde bu fabrikadan yeni bir yıldız adayı çıktı. İsmiyle ilk başta hemen dikkatimizi çeken 18 yaşındaki Kosovalı-Arnavut futbolcu ‘’Adnan Januzaj’’.  1995 doğumlu genç futbolcu bu sezon zor günler geçiren Manchester United’ın dikkat çeken ismi. Bu sezonki Manchester United maçlarında ‘’Kim bu 44 numaralı çocuk ?’’ dedirtmektedir.

27 yıllık saltanatını geçen sezon David Moyes’a devreden Ferguson, Januzaj’ı da Moyes’a armağan etti. 10 yaşında Belçika takımı RSC Anderlecht'in altyapısında futbol oynamaya başlayan Januzaj, Mart 2011’de Brüksel’deki seçmelerde Manchester ekibini şaşırtıcı şekilde etkileyerek Alex Ferguson’un okuluna katıldı. Ekibin Ferguson’a yazdığı raporunda Januzaj hakkında;  topla birlikte hareket ederken inanılmaz bir özgüveni var, yaratıcılığına güveni tam ve gol vuruşlarında kaleye uzak mesafeyi tercih ettiği böylece kalecinin açısını kapatmasını engellediğinden bahsediliyor. Ayrıca takımın çıktığı pozisyonda nerede duracağını gayet iyi bildiği ama tek eksiğinin; tecrübesizliğinden kaynaklanan nerede hücuma kalkıp nerede durması gerektiğini bilmediği yazmaktaymış. Bu sezon Premier Lig’deki Sunderland maçında 1-0 geriden gelen ManU’nun 2 golünü de atarak maçın yıldızı oldu ve kendini kanıtlayıp formayı da kaptı. Bu maçta İngilizlerin saygın spor kanallarından SkySports’un spikeri Januzaj’ın performansı sonrası ‘’ maybe they have found their new baby-faced assassin’’ diyerek yeni yıldız adayını özetlemiş oldu. Orta sahada hem kanatlarda hem de forvet arkasında oynayabilen ve bu performansıyla tüm dünyanın dikkatini üzerine çeken Januzaj’ı kaptırmak istemeyen Manchester yönetimi, Paul Pogba’yı Juventus’a kaptırırken ki hatasını tekrarlamayarak futbolcuyla 5 yıllık sözleşme imzaladı. Dünya futbolunun şu anda en dikkat çeken yeteneklerinden biri olan Adnan Januzaj henüz 18 yaşında olmasına rağmen futbolu Manchester United’da bırakmak istediğini söylemiş. Böylece yeni ‘’Ryan Giggs’’ adayı gösterilmiş oldu.



Adnan Januzaj’ın bu performanslarının yanında, böyle bir yeteneği asıl gündem de tutan milli takım hikayesi oldu. Çok uluslu bir ailevi bağları ve kökeni bulunan Adnan, doğum yeri dolayısıyla Belçika, anne ve babasından dolayı Arnavutluk ya da Kosova, akrabalık bağlarından dolayı da Türkiye ya da Sırbistan için forma giyebilir durumdadır. Bu duruma İngiltere de dahil oldu. Fakat İngiliz Milli takımında oynaması için 5 yıl İngiltere'de futbol eğitimi almış olması gerekiyor. Yani Januzaj’ın üç yıl beklemesi gerekecek. Onun için bu süre çok uzun olacaktır. Sırbistan için ise asla oynamayacağını söyledi. Türk Milli Takımı Teknik Direktörü Fatih Terim ne kadar çok çabalamış olsa da Türkiye’yi seçmesi de uzak bir ihtimal görünüyor. Henüz milli takım seçimini yapmamış olan Adnan, kararını babasına bıraktığını söyledi. Babası Kosova’da oynamasını istemiş ama Kosova FIFA tarafından uluslararası futbol düzeyinde tanınmıyor. Şu an Kosova için oynaması imkansız olduğundan söylentilere göre bu seçimi henüz yapmamasının nedeni Kosova’nın üye olmasını beklemesiymiş.


Henüz yolun çok başında olan Adnan Januzaj’ın abilerinin yolunda gidip gitmeyeceğini ve hangi milli takımda - belki bir gün dünya kupasında – izleyebileceğimizi zamanla göreceğiz ama kuşkusuz 1995’li yeni jenerasyonun yıldızlarından olan Januzaj , Manchester’ın yeni 7 numarası olma yolunda hızla ilerlemekte.